"Oh Sehun Bey, ben de sizi arayacaktım tam."
Jongin ile birkaç saniyelik bakışmamızı Ji Sul bölmüştü. Jongin beni hatırladığı için mi dikkatlice bakmıştı bilmiyordum. Bakışlarını yüzümde kilitlemesi değişik bir duyguydu.
Ji Sul'un sözlerinden sonra önce ona dönmüş, sonra tekrar bana çevirmişti gözlerini. Ama bu defa minnetle karışık bir aydınlanmayla bakıyordu sanki. "Ah, demek Sehun Bey sizsiniz." deyip eğilmeye çalıştı. Bunu yaparken acı çektiği yüzünden belli oluyordu. Kendimi rahatsız hissedip, "Lütfen, bunu yapmanıza gerek yok." dedim ve doğrulmasına yardım ettim.
Yüzünde bir tebessümle "Size ne kadar teşekkür etsem az. Vaktiniz varsa biraz oturup konuşabilir miyiz?" deyip gülümsemesini büyüterek cevap bekledi. İyi birisine benziyordu. Sanırım hayatını kurtardığım için pişman olmayacaktım. Bundan emin olabilmek için "Tabii. İşe yarın başlayacağım için bugün vaktim var." cevabını verdim.
Rahatladığını belli eden bir iç çekişten sonra, "Sekreter Yeon, arabayı hazırlatın lütfen." dedi. Bunu söylerken hala bana bakıyordu. Ji Sul başıyla onu onaylamıştı ki, "Sakıncası yoksa bahçede konuşsak olmaz mı?" diye sordum. Bir süre düşünüp, "Nasıl isterseniz. O zaman gidelim mi?" dedi.
Kapıya doğru yöneldiğimde arkamdan geliyordu. Ji Sul da gelecek gibi oldu ama Jongin eliyle ona durmasını işaret etti. Bu hareketi üzerine arkama dönüp, "Yardım ister misiniz?" diye sordum. Tekrar gülümseyip, "Lütfen." deyince yanına gidip koluna girdim.
Bahçede bir banka oturduğumuzda tekrardan gülümseyerek bana bakmaya başladı. Empati yaptığım zaman hayatını kurtaran kişiye böyle bakıyor olması normal gibiydi. Ama her şeye rağmen bir erkek bana böyle baktığı için birazcık rahatsız olmuştum.
Boğazımı temizleyip, "Ne konuşmak istemiştiniz?" diye sordum. Ameliyat masasındayken birader demiş, arkasından hep gayri resmi konuşmuştum ama yüzüne karşı o samimiyetle konuşamıyordum. Hele ki takım elbise içerisindeyken... Gerçekten hastaneden taburcu olurken takım elbise giymesi çok garipti.
"Hayatımı kurtardığınız için teşekkür etmek ve sizi yakından tanımak istiyorum." cevabını verdiğinde çok da şaşırmadım. Ama "Neden hayatımı kurtardınız?" diye devam ettiğinde biraz afalladım. Birkaç saniye cevabını düşündükten sonra, "Sadece yardımcı olmak istedim. Yapabileceğim bir şeyler varken görmezden gelemezdim." deyip başımla kendimi onayladım.
"Duyduğuma göre beni buraya uzak bir yerde bulmuşsunuz. Hastanede yakınlarım gelene kadar beklemiş, hastaneden ayrıldıktan sonra da geri dönmüş ve donör olmuşsunuz."
Böyle söylediğinde kulağa çok büyük şeyler gibi görünse de bir yeri düzeltmek istedim. "Geri dönme nedenim polislerin ifademi almak için aramalarıydı." Bu şekilde ifade etsem de polis aramasaydı da döneceğimi biliyordum ama karşımdakinin bana borçlu hissetmesini istemiyordum. Ve bunun nedenini sormasını...
"Anladım." dedikten sonra "Peki bana biraz kendinizden bahseder misiniz? İşinizden, ailenizden, yaşam rutinlerinizden mesela." diye devam etti. Uzun bir cevap beklercesine arkasına yaslandı ama onu sanırım hayal kırıklığına uğratacaktım.
"Kuryelik yapıyorum. Ne zaman iş olursa o zaman çalışıyorum yani. Ailem yok. O yüzden bu konu hakkında anlatabileceğim bir şey de yok. Yaşam rutinime gelince ev-iş arasında mekik dokuyorum. Sosyal çevrem oldukça dar olduğu için dışarıya pek çıkmam. Evde de ya uyur ya kitap okurum. Bu kadar."
Bunları soran pek insan olmadığı için tam emin olamasam da sıradaki sorunun ailemle ilgili olacağını tahmin ediyordum. İnsanlar dramı, acıyı sormaya bayılırlardı. Bunun nedeni ise büyük ihtimalle acı çeken, hüzünlü hikayesi olan insanların varlığını bilmek, kendilerini yalnız hissetmemelerini sağlıyordu. İnsanoğlu 'benden başkaları da acı çekiyor' diye düşünüp mutlu oluyordu.
