Buraya taşınalı 1 hafta olmasına rağmen hala alışamadım. Eski evimi ve arkadaşlarımı çok özledim. İhtiyaçlarımı karşılamak dışında odamdan dışarıya adımımı atmadım. Beni düşüncelerimden ayıran elinde tepsiyle odama dalan annem oldu.
-Hadi kızım kaç gündür bir şey yemiyorsun. Üzme beni lütfen.
-Ben üzülmüyor muyum sanki. Siz beni zorla buraya getirirken 'Acaba kızım üzülür mü?' diye düşündünüz mü? Şimdi benden mutlu olmamı mı bekliyorsunuz?
Bunları söylerken bir yandan da hıçkırarak ağlıyordum. Kapının çalınmasıyla konuşmamız yarıda kesildi ve annem odadan çıktı. İki dakika sonra elinde bir poşetle babam odama girdi. "Benim güzel prensesim nasılmış? Bak, sana ne aldım?" diyerek elindeki poşeti yatağıma bıraktı. Gözüm poşete kaysa da umursamamaya çalışıyordum.
-Her ne aldıysan beni onunla kandırabileceğini mi sanıyorsun? Çocuk değilim artık baba!
Kısa bir sessizliğin ardından konuşan taraf yine ben oldum.
-Beni korumaya çalıştığını biliyorum. Ama abimin ölmesi senin onu yalnız bırakmandan dolayı olmadı. Bu durum beni etkilemedi mi sanıyorsun? Abimin başına böyle bir olay geldi diye benimde başıma gelecek değil. Beni burada zorla tutarak ikimizi de üzüyorsun.
Ne zaman abimden bahsetsek o güçlü gözüken adamın gözlerinden sicim sicim yaşlar akmaya başlıyor. Babam belki de daha rahat ağlayabilmek için gözyaşlarını saklayarak hemen odadan çıktı. Babam odadan çıkınca gözüm getirdiği poşete takıldı. Profiterol aldığını tabiki de biliyordum ama yine de merak işte poşeti açtım, yanılmamanın zaferiyle yüzümde ufak bir tebessüm belirdi. Dayanamayarak yemeye başladım. Tatlıya kim hayır diyebilir ki zaten? Bitmiş paketi poşete koyarak dolaba sakladım. Kulaklıklarımı da taktıktan sonra kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım.
...
Filmin en heyecanlı yerinde kapının tıklatılmasıyla filmi durdurdum ve "Gir " diye seslendim. Kapının açılmasıyla içeri giren kişiye şaşkınlıkla baktım ve ağzımdan çıkan minik çığlığa engel olamadım. O ise hemen beni kucaklayıp döndürmeye başladı. Kahkahalarımız birbirine karışırken "Sen nereden çıktın?" diye bağırdım. İstanbul'dan ayrıldığımdan beri böyle içten gülmemiştim. Tam bana cevap verecekken babamın seslenmesiyle beni kucağından indirdi ve aşağı indik.
-İşte en sevdiğim tablo! Kızımın yüzünde güller açıyor.
"Keşke bunu daha önceden farkedebilseydin" dedim ve uzatmak istemeyerek Utku'ya dönüp "Ne zamana kadar buradasın?" diye sordum. "Sadece 2 gün maalesef" dedi. Aldığım cevap üzerine moralim bozulmuştu. Ne olurdu sanki biraz daha kalsaydı? "Hemen asma suratını pandacık. En azından 2 günü dolu dolu geçirelim." diyen Utku'ya atabileceğim en ölümcül bakışlarımı atarak "Sana inanmıyorum! Panda mı? Unuttun sanıyordum." diye resmen cırladım. O ise kahkaha atıp "Hiç unutur muyum? Ne kadar zayıflarsan zayıfla sen benim pandam olarak kalacaksın." diyerek göz kırptı. "Gıcık " diye mırıldanmama " Bende seni seviyorum pandam " diye cevap verdi. Konuşmamızı annemin "Hadi kahvaltıya! Size ne yaptığımı tahmin bile edemezsiniz." diye bağırması böldü. İkimizin aynı anda "Kaşarlı patates!" diye bağırmasına karşılık mutfaktan kocaman bir kahkaha sesi yükseldi. Kahvaltımız bittiğinde göbeğimi tutarak "Şiştim!" diye sitem ettim. Utku ise "Hadi pandacık, buraya kadar gelmişken sen çok yedin diye evde oturamam. Hazırlan da çıkalım İzmir'i gezelim" dedi. Odama çıkıp çiçek desenli mini bordo rengi eteğimin üstüne krem renginde bir bluz ve kot ceket giyindim. Açık kumral renginde ki saçlarımı açık bırakıp, parfümümü sıktıktan sonra hazırdım. Saate baktığımda yarım saat geçmiş olduğunu farkettim. Hızla odamdan çıkıp aşağı indiğimde Utku arabayı çalıştırmış beni bekliyordu. Kapısını açıp "Kalk bakalım koltuğumdan, seni ben gezdireceğim bugün." diyerek yerinden kaldırdığım Utku yüzünü buruşturarak "Eyvah! Akşam haberlere çıkacağız desene." dedi ve ardından dilini çıkardı. Dil çıkarmasına karşılık vererek yerime oturdum ve kapıyı kapattım.
Önce Konak'a geldik. Saat Kulesi'ne gittik, çevresinde dolaşan kuşlara yem verdik. Kemeraltı Çarşısı'na gidip biraz alışveriş yaptık, birkaç paket Türk Kahvesi aldık. Hem yorulduğumuz hem de acıktığımız için bir yerde oturup meşhur İzmir Kumrusu yedik. Aldıklarımızı arabaya bıraktıktan sonra sahilden Alsancak-Gündoğdu Meydanı'na yürüdük. Biraz dolandıktan sonra birer bira alıp Kordon'da çimlere yayıldık. Güneşin batışını da izledikten sonra eve döndük. Günün yorgunluğuyla kendimi uykuya teslim ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM İÇİN
Teen FictionHayat, sadece canın pahasına sevdiğin dostların, kardeşlerin varsa anlam kazanır...