Hikaye hakkında eksik veya fazla bulduklarınızı yorum olarak belirtirseniz sevinirim.
....
Gözümü rahatsız eden güneş ışığıyla birlikte kafamı deve kuşu misali yastığıma daha çok gömdüm ve ensemde hissettiğim ıslaklıkla çığlık atarak yerimden kalktım. Halimi gören Utku "piç smile" diye tanımladığım gülüşüyle bana bakıyordu. Hiç beklemediği bir anda yataktan aldığım yastığı kafasına geçirdim. Şaşkın suratına bakıp kahkaha atmaya başladım. Şaşkınlığını üstünden atar atmaz bana doğru yürümeye başladı. Bu hareketi üzerine tam yataktan kalkacakken üstüme hoplamasıyla geri yatağa düştüm ve "Oha!" diye bağırdım. O ise hemen beni gıdıklamaya başladı. Bunu yapmaması için onu kaç kere uyarmama rağmen bu hareketinden hiç vazgeçmiyordu. Kahkahalarım arasından boğuk sesimle "Dur!" diye bağırmaya çalıştım ama ne kadar başarılı oldum bilmiyorum. Hala devam etmesine bakılırsa pek başarılı olduğum söylenemez. Annemin odaya girmesiyle durmak zorunda kalmıştı. Bende fırsat bu fırsat deyip hemen annemin yanına kaçtım. Çok fazla güldüğüm için kıpkırmızı olduğumu tahmin edebiliyordum. Annem bana sarılıp, saçımı kokladıktan sonra "Özlemişim." diye mırıldandı. Bu hareketi üzerine gözlerim doldu. Onu ne kadar üzdüğümü yeni farkediyordum. Ama burada kaldığım sürece bu böyle devam etmek zorunda. Ben de onlarla vakit geçirmeyi, gülüp eğlenmeyi özlüyorum fakat elimden bir şey gelmiyor. Hemen kendimi geri çektim ve "Bir şey mi diyecektin anne?" diye bir soru yönelttim anneme. O ise "Sadece kahvaltıya çağıracaktım." diye mırıldandı gözlerini kaçırarak. "Kurt gibi açım valla." diyen Utku'ya "Ne zaman doydun ki?" diye bir soru yönelttim. Cevaplamak yerine dilini çıkarmakla yetindi. Bugün son günü olduğunu hatırlayınca bütün neşem kayboldu. Utku bunu farketmiş olacak ki hemen "Niye surat asıyorsun bakalım?" diye sordu. "Bugün geri döneceksin değil mi?" diye sordum üzgün bir şekilde. "Hadi ama, yapma böyle. Ya hiç gelmeseydim. Bir de öyle düşün." diye beni teselli etmeye çalıştı. Aslında haklıydı. 2 gün bile olsa gelmişti. "Düşündüm de haklısın." dedim ve onun cevap vermesine izin vermeden "Hadi! Hazırlan, denize gidiyoruz!" dedim. Tam bir şey diyecekken "İtiraz istemiyorum! Bugün dilediğimizce eğleneceğiz. Lütfen kırma beni." dedim ve yavru köpek bakışlarımı attım. Bu bakışlara asla hayır diyemez. "Aslında konuşmama izin verseydin zaten kabul edecektim pandacık." diyerek gülmeye başladı. Hemen karnına yumruk attım. Ama baklavaları sağolsun benim elimin acımasıyla kaldı.
....
Güzel bir kahvaltının ardından denize gitmek üzere hazırlanmak için odalarımıza çıktık. Odamın kapısını açtığımda yüzüme vuran vanilya kokusuyla rahatladığımı hissettim. Vanilya kokusunu kendimi bildim bileli seviyorum. Daha fazla oyalanmamak için hemen dolabımın karşısına geçtim ve bikinilerimi yatağımın üstüne çıkardım. Siyah, beyaz ve turkuaz renklerindeki bikinilerimden birini seçme çabalarına başladım. Siyah olan straplez iken beyaz olan boyundan bağlamalıydı. Turkuaz olan ise ipleri sırtımda çapraz olacak şekilde tasarlanmıştı. Rengini çok sevdiğimden olsa gerek turkuaz olan bikinimi seçtim ve plaj çantamı hazırlamaya başladım. Mavi üstünde çapa sembolü olan havlumu da koyduktan sonra tamamen hazırdım. Evet, evet çapaya karşı bir zaafım var. Hatta bileğime çapa desenli bir dövme yaptırmayı bile düşünüyorum.
Aşağı indiğimde Utku'nun hazırlanmış olduğunu gördüm. Annemde bizim için sepet hazırlamış. "Deniz yorar ve acıktırır." diyerek dikkatli olmamız konusunda bizi uyardı. Anneme teşekkür edip, içinde sandviç, birkaç paket bisküvi ve içecek bulunan sepeti de elimize alarak evden çıktık. Arabaya binerken kim kullanacak isimli kısa bir tartışma yaşadık. Zafer gülümsemesini atan yine Utku oldu. Neymiş efendim hep bayan şoförler yüzünden trafik oluyormuş. Sanki erkek şoförlerin hepsi mükemmel kullanıyor.
Sahile geldiğimizde ben plaj çantamı taşırken, Utku kendi plaj çantasıyla birlikte sepeti de almıştı. Denize çok uzakta olmayan iki şezlonga oturduk. Plaj elbisemi çıkardıktan sonra kremlenmek için +50 faktörlük güneş kremimi aramaya başladım. Ben çantayı karıştırırken arkamdan "İsterseniz kremlenmenize yardımcı olabilirim." diye kalın bir ses geldi. Hemen arkamı döndüm ve sesin sahibine baktım. Bu çocuk cidden çok yakışıklıydı. Baklavaları yeter zaten. Ben bunları düşünürken Utku'nun -yalandan olduğunu düşündüğüm - öksürük sesiyle ona doğru döndük ve delici bakışlarıyla karşı karşıya kaldık. Aradaki sessizliği bozan Utku oldu. "Cenk! Bu ne tesadüf. Bende 2-3 aydır neden bu kadar mutluyum diye düşünüyordum. Seninle karşılaşmamışız ondan dolayıymış demek ki." dedi iğneleyici bir tonda. İyi ama, bu Cenk kim ve nerden tanışıyorlar? Bu sorumu dile getirdiğimde Utku "Küçük bir mesele. Daha sonra söz anlatacağım ama şimdi tadımızı kaçırmayalım lütfen." dedi. Bende çok ısrar etmedim. Önemli olsaydı anlatırdı. Zaten Cenk de yanımızdan ayrılmıştı. Biraz güneşlendikten sonra denize girmek üzere ayaklandık. Utku koşarak denize ilerledi ve su derinleştiğinde hemen dalarak soğuk su faciasından kurtuldu. Ben ne mi yapıyorum? Yavaş yavaş ilerlemeye çalışıyorum. Su cidden çok soğuk. Sonunda sığ olmayan bir yere gelince hemen suya daldım ve Utku'ya doğru yüzmeye başladım. Bir süre yüzüp-oynadıktan sonra acıktığımıza karar verip denizden çıktık ve şezlonglara doğru ilerledik. Ben, annemin hazırladığı sandviçleri çıkartırken Utku da içecekleri hazırlıyordu. Herşeyi hazırladıktan sonra sohbet ederek yemeklerimizi yemeye başladık. "Bir daha ne zaman gelirsin yanıma?" diye sorduğumda kocaman ısırdığı sandviçi çiğnemeye çalışıyordu. Ağzındakini bitirdiğinde "Bir daha ki sefere sen İstanbul'a geleceksin pandacık." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM İÇİN
Teen FictionHayat, sadece canın pahasına sevdiğin dostların, kardeşlerin varsa anlam kazanır...