İnsan olmak anadan doğan bireyin sahip olduğu el, bacaklar, gövde ve bir baştan ibaret olsaydı dünya bu kadar yaşanılamaz bir yer olur muydu acaba diye sorup dururum kendime.. Zira zor zanaat derler insan olmak. Sahi neydi bizi insan yapan? Doğrulara ve yanlışlara göre yaşamak mıydı; velev ki öyle, doğrular ve yanlışlar kime ve neye göreydi? Milyarlarca yıl sürdürülen dünyada, belirlenmiş bazı kurallar söz konusudur. Bu erdeme sahip olmak için, dünyaya gelen bireyi insan yapan özellik ve güzelliklerden bir kaçı; dürüstlüğü, adaleti, sadakati, doğruluğu, cesareti ve ayırt edebilme yeteneğidir. Bir varlık düşünün ki kendi içinde bile savaş halinde. Tek bir bedene sahip olan bu canlı; kalbi ve aklını, duyguları ve mantığını, hırsını ve adaletini kılıçlarla kuşatır ve kendi bilincini yaralar. Felsefi kaynaklar bunu şöyle açıklar: "denge". Daha da açmak gerekirse her iyinin içinde kötü, her kötüde iyi vardır derler. Ruhu, aklı, bilinci ve seçme şansı olmayan doğa ve yeryüzü bile yıllardır bu kadar dürüst ve dengeli bir şekilde sözünü tutup gece ve gündüzü, dört mevsimi, yağmuru ve güneşi bahşeder iken insanlık bu yeteneklere sahip olan bir varlık olmakla birlikte bu dürüstlükten ve bu dengeden uzak kalmıştır. Şahsi olarak yedi ülke gezdim ve yüzlerce insan tanıdım. Yaşımın çizdiği yolla da belli olmamakla birlikte yaşayacağım gibi görünüyor.
Tanıdığım ve izlediğim her insanda vardığım kanı değişmez kurallar çerçevesinde aynı. Şöyle ki, insanlar çeşitlidir. Hepimiz iki göz, bir burun, iki kulağa sahip olmakla beraber farklı öncelikler, farklı kurallar ve farklı kişiliklere sahip varlıklarız. İnsanlığın sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi adına oluşturulmuş en güzel olgulardan biri demokrasidir. Lakin demokrasi asla bir bireye ait olamaz, toplum ile alakalı bir kavram olmuştur ve öyle kalmaya devam edecektir. Topluluk adı verdiğimiz kavramın demokrasi ile bu kadar ilgili olması, kelimemizin 'insanlığın' önemini çok açık ve net bir şekilde açıklayabilir olması ile ilgilidir. İnsanlığın sağlıklı olarak sürdürülebilmesi için gerekli en önemli kavramlar güven ve anlayıştır kanımca. Topluma, sizi sevenlerin görüşlerine ve eleştirilerine açık ve anlayışlı olmanız gerekçesi en önemlisidir. Zira hiçbir insan aynadan suretinin tamamını göremez. Lakin sizi aynadan daha çok ve daha pak gören sevdikleriniz objektif olurlar, olmalıdırlar. İster söz konusu siz olun ister karşınızdaki insan, size söylediklerini dinleyin, ve sizi dinlemesini söyleyin. Zira insanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa. İkinci kavramımız güven. Güven duygusu klişe olmakla birlikte zor kazanılır kolay kaybedilir. Güvenebilecek insan bulmak zordur, bu noktada da devreye insanlığın sürdürülebilirliğinin ne düzeyde olduğunun bilincine varmak mevzusu girer. Güven risk demektir. İnsan ilişkileri asla iki taraflı değildir, iş empati kurmakta başlar ve empati kurmakta biter. Aslına bakarsanız söyleyecek o kadar şey, yazacak o kadar kelime ve olgu var ki, insanoğlunun yer yüzüne sığmasının zor olduğu kadar bunları kağıda dökmek de zor. Çünkü insan hayatın ve insanlığın ne olduğunu anladığında ömür çizgisinin uzunluğunu yarılamış oluyor. Bunun yorgunluğunun en büyük belirtisi olarak da ciltteki derin çukurlar yüz gösteriyor.. Ama hep şunu söylerim kendime; hayatın sırrını ne kadar çabuk anlarsan o kadar iyi yaşarsın. Hayatı mutluluk ve mutsuzluklar ile kabul et. Asla sürekli mutlu ve sürekli mutsuz olmazsın. İşe dengeyi değiştirerek başka mesela. Mutlu olman için neden her şeyin yolunda olması gerekiyor da tek bir pürüz her şey yolunda olmasına rağmen seni mutsuz ediyor. Her şeye sahip olup mutlu olan sen, elindeki tek bir şeyi yitirince koyverme diyorum, kabullen diyorum. Balzac'ın dediği gibi: "insan bir bitkiye benzer. Tıpkı bir asma ağacı gibi hem yaprağından, hem meyvesinden, hem de meyvesinin kurutulmuşundan yararlanılabilir". İnsan kelimesinin anlamını kişiliğimize giydirebilmek dileği ile, insan kalın..