Yüzleşme

22 1 0
                                    

Kalbim hızlı hızlı çarpmaya devam ediyordu. Boğazım düğümlenmişti. Çocuklar cıvıl cıvıl bana bakıyorlar, gülen yüzümle onlara tebessüm etmemi bekliyorlardı oysaki.  En sonunda kendimi toparlayıp "günaydın"diyebildim. Çocuklar hep bir ağızdan günaydın dediler bana. En ön sırada oturan Pekin:
- Öğretmenim bugün yeni bir arkadaşımız geldi. Bakın en arkada oturuyor. Ismi Sarp'mış. Dedi. Pekin'e tebessüm ederek Sarp'a doğru gel işareti yaptım. Sarp sarışın uzun düz sacları olan aynı Ateş'ti. Gözlerinin için aynı onun gibi gülüyor,aynı sevgiyle bakıyordu. Belki de bana öyle geliyordu. Öyle bakmasını istediğim için...
- Hoşgeldin Sarp. Ben Sinem. Seninle 2 yıl boyunca beraber ders işleyeceğiz. Arkadaşların ile tanıştın mı ? Bize kendini tanıtır mısın lütfen? Diyerek gözlerimi kaçırdım ve kitaplarımı düzenliyormuş gibi yaptım. Onunla konuşurken Ateş'le konuşuyormuş gibi olmak ne acı bir şey.
- Merhaba öğretmenim. Ben Sarp Demir. 9 yaşındayım. Ankara'dan babamın işi yüzünden geldik. Tek  çocuğum. Annem laborant,babam ise beyin cerrahı.
-Teşekkür ederiz Sarp'cım. Yerine oturabilirsin. Zaman geçtikçe bana ve sınıfa alışırsın. Bir sorunun olursa bana her zaman anlatabilirsin. Deyip yerini gösterdim. Çocuklarla ilk gün diyerek pek eğlenceli vakit geçirdik. Yüzümden ne kadar eğlendiğim anlaşılsa da içimde fırtına kopuyordu. Her Sarp diyisimde Ateş der gibi hissediyor, sonradan kendimin okulda olduğum aklıma geliyor kendimi düzeltiyordum. Çocuklarla 1 dets saati sürecince konuştuk, yaz tatillerinde ne yaptıklarından bahsettik. Sonra çocuklara yıl boyunca kullanacağımız kitapları verdim ve sınıfın kapılarını açtım. Sıra sıra benimle görüşmek isteyen veliler içeri girdi. Zaten hepsini tanıdığım için ailem gibilerdi. Birisi çıktı birisi girdi. Yeni gelen 3 öğrencim vardı. Onlarla da tanıştık. Hatta kısa bir süre sonra beli toplantısı yapacağımı da bildirdim. Herkes gelmişti benimle konuşmaya. O gelmemişti. Her veli çıkıp yeni bir veli girerken kapıya bakıyordum. O girecek yine saçlarını havaya kaldıracak diye bekliyordum ama nafile.  Benzettim belki dedim kendime. Olabilir, benzetmiş olabilirim. Tek beyin cerrahı o değil ya. Sarp gibi sarı olan tek o da değil. Ya benzettiysem mutlu mu olurdum? Bilmiyorum. Yüzümde yine o şapşal ifade ah sinem diye hayıflandım. Hayat benim için zordu. Gerçekten zordu. Ne yapacak ne edecektim bilemedim. En yakın arkadaşım Eylül küçük kızını yuvadan almaya gelecekti. Belki karşılaşırız diye telefonumu çantamdan çıkarıp bir elimde çantam bir elimde telefonum ona mesaj yazmaya çalışarak yürüdüm. Ne kadar yürüdüysem artık aklım başka yerde olunca çarptım birine işte. Birine mi? Çarpmanın etkisiyle "ah" dedikten sonra kafami kaldırdım ve "özür diler-"
Olamaz ya! O değildir bence. Bir daha baktım. Bir daha. Bir kez daha. Gözlerinin derinliğine indim o an. Uzaktan bile gördüğümde kalbim küt küt atarken şu anda atmadığını hissettim. Kalbim bana acı vermeye başladı. Ağzımı açsam ona söyleyecek o kadar şeyim vardı ki. Ama açamıyordum. Birisi dudaklarımı mühürlemiş ve mührü açacak olan anahtarı alıp gitmişti. "Özür dilerim " diyerek o atladı ilk söze. Böyle mi olacaktık. Evlilik hayalleri kurduğum kişi ile yıllar sonra görüşümüzde özür dilerim mi diyecektik ilk söz olarak? Evet! Özür dilemesi gerek. Bütün hayatımı mahvettiği için, beni benden alıp götürdüğü için, bir daha kimseye öyle aşkla bakamadığım için özür dilemesi gerek.
- Ö önemli değil. Nasıl yardımcı olabilirim ?
-E, ben Sarp hakkında konuşacaktım. Sen, sen öğretmeniymişsin. Bir konuşalım dedim.
-Evet. Ee benim gitmem lazım ama şu anda konuşamayız. Keşke diğer velilerle bir gelseydiniz Ateş bey.  Dedim. "Bey" ne değişik çıktı öyle ağzımdan. Gözlerine bakmaya çok korkuyordum. Sanki gözlerine baksam o da baksa gözlerimin tıpası kalkacak, okulu sel alıcaktı. O da bunu anlamış olmalı ki uzatmadı fazla:
- Peki olur sonra görüşelim, dedi. Ben çantamı geri elime alıp arkama saniye bile dönmeden uzaklaşmaya çalıştım. Lakin susmak bilmedi. Ya Ateş ya da kalbi.
-Böyle mi olacağız? Sadece öğretmen veli ilişkisi mi ? Döndüm bak.
Durdum. Sadece durdum. Arkamı dönecektim ama inc e farkettirmeden ellerimle gözlerimi dindirmeye çalıştım. Ve döndüm. Ne dememi bekliyordu? "Ay iyi ki döndün, hadi kaldığımız yerden devam edelim" mi  diyecektim?
- Pardon ? Anlamadım. Nasıl yani? Ne olmamızı  bekliyorsunuz ?
- Yani duydum ki evlenmişsin. Tebrik edeyim dedim . Sonuçta onca yılın hatrı var. Üzücü şekilde bitse de.
- Yaa evet. Evlendim deyip parmağımı gösterdim. Sende bana yaşattığın acıya acı katmak için oğlunu benim sınıfıma vermişsin.
- Hayır. Inan ki senin burada olduğunu bile bilmiyordum. Geldiğimde öğrendim.
Arkamı döndüm. Tokat atıp atmamak arasında kararsız kaldım. Atsam ne geçecekti? Boşver dedim kendi kendime. Hızlı adımlarla okuldan hiç kimseye selam vermeden gittim. Nereye gittiğimi bilmeden öylece gittim. Sonunda kafamı az da olsa toplayıp sağda gördüğüm kafeye girdim. En köşe de cam kenarında olan masaya oturdum ve öylece masaya baktım. Telefonumu çıkararak Eylül'e konum attım. Daha fazla yazı yazmaya gayret göstermedim. Anlar diye düşündüm. Anlamazsa da en fazla kafe kapanana kadar oturur, eve geçerdim. Bu düşüncelerle boğuşurken Ateş'e yüzüğümü gösterdiğim ve ardından dediklerim geldi. Yüzüğümü göstermiştim ve acıdan bahsetmiştim. Yüzük sadece bir simgeydi. Evliliğin simgesi. Gerçek bir evlilik değildi bu. Ama onların ki. Evet. Hepimizin şahit olduğu, gözümüze sokulan gerçek bir evlilikti. Yoldan geçen bir çifti gördüm. El ele tutuşmuşlardı. Her sey yolunda gibi yürüyorlardı. Her sey, tüm hayat yolunda gibi. Biz de yürüyorduk seneler önce. Mutlu yürüyüşümüzün sonrasında ne olacakları bilmeden gidiyorduk sahil boyunca. Ben bilmiyordum gerçi. Ben hariç bütün dünya biliyor gibiydi. Ben öğrendim, bütün dünya bilmez gibi davrandı bana. Seneler önce....

Döndükten Sonra Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin