1.Bölüm

850 41 4
                                    

~~

Gün ışığı altın sarısı saçlara yansıdıkça rüzgarın etkisiyle savrulan uzun saçlar havada sanki altın pırıltılar bırakıyordu. Üzerindeki tülden beyaz kumaş dalgalandıkça ilahi bir huzur tüm atmosfere yayılıyordu. Ambriel onu izlerken soluksuz kalmıştı. Soluğa ihtiyacı olmayan bir varlığın bile nefesini kesecek bir manzaraydı. Uriel elini kaldırdı ve bir toz bulutu oluşturdu. Avucunu dudaklarına yaklaştırarak yavaşça üfledi. Bulut büyüdü ve Cassiel’in el haraketleriyle yönlendirdiği yöne giderek yağmur suyunu yeryüzüne bıraktı. Kadifemsi neşeli ses kıkırdadı. Ambriel bu kıkırtıyı duyunca  içindeki heyecanı bastıramayarak öne bir adım attı. O bugüne kadar özgürlüğü koruyan melek olmuştu ama kendi kalbi tutsaktı. Karşısındaki altın saçlı ilahi varlığa tutsaktı.

-  Ambriel?

-Cassiel. Bu yaptığında ne?

- ufaklık bugün okula gitmek istemiyor. Biraz hasta ama annesi ona inanmamakta diretiyor. Bende yardım ediyorum.

-Cassiel bu yaptığın suç ortaklığı

İkiside gülerek birbirlerine baktılar. Her meleğin yeryüzünü izleme hakkı  vardı. Güçlü melek ordusunun liderlerinin ise korumalığını yaptığı şanslı fakat bir o kadarda şanssız insanlar. Cassiel  onlardan biriydi. 7. Cennetin yöneticisi bir insan ölümlünün koruyucusu Cassiel. Çocuk daha 7 yaşındaydı. Cassiel doğduğu günden beri onu bıkıp usanmadan izler yardıma ihtiyacı olduğunda yardım elini uzatırdı oysa görevi sadece korumaktı.

- çocukla arandaki bağ çok güçlü. Bu tehlikeli değil mi?

- neden tehlikeli olsun? Söyle bana Ambriel bu masum melek ne kadarda güzel uyuyor. Onu rahatsızmı edelim yani?

- haklısınız efendim hata ettim.

Cassiel az önce o çocuğa ‘melek’ demişti ve bu onun dikkatinden kaçmamıştı. Eğer ona bu konuyu sorsalardı diyebileceği tek şey prenslerinin bu çocuğa deli gibi bağlı olduğuydu. Bazen 7. Katın yönetimini bile aksatırdı ve hayranlıkla çocuğu izler parkta sokakta oynarken çocuk düştüğünde ellerini ağzına kapar sessiz bir çığlık koyuverirdi.

-  yarın cumartesi

Ambriel afallamış şekilde Cassiel’e baktı. ‘yarın cumartesi’de ne demekti. Cassiel cumartesi meleğiydi bu doğru. Ve sahip olduğu günde yeryüzüne ölümlü saatiyle 24 saat inme hakları vardı. 7 yöneticiye bahsedilen özellikti bu fakat daha önce sadece mecbur kalındıkça inilmişti. Dünya savaşları sebepli 2 kez.

- ben yarın yeryüzüne ineceğim Ambriel

- prensim bunu yapmayın

Cassiel hidetle askerine baktı. Ardından bakışları yumuşadı. Ambriel endişeleniyordu bunu biliyordu ona öfkelenmesi saçmalıktı.

- endişelenme Ambriel. Bunda sakınca yok ki. Sadece yıkımda indik bu doğru fakat normal bir zamanda inmemek bizim tercihimizdi yasak değil. Haydi dönelim

Ambriel emire itaat etti ve arkasını döndü Cassiel önünden geçtiğinde dev pamuk bulutlara. Birkaç adım atmamışlardı ki nereden geldiği belirsiz bir kırmızı sonsuz uzunluktaki kumaş Cassiel’in boynuna dolanarak onu geriye çekmeye başladı. Ambriel olayın sokunu hızlıca atlatarak gücünü kumaştan kurtulmak için kullandı. Kesikler delikler parçalamalar yararsızdı kumaşın gücüne engel olamıyor meleğin boynunu ondan kurtaramıyordu. Sonunda kumaş cassiel’i bulutlardan aşağıya yeryüzüne çekti. Ambriel koşarak aşağıya baktığında Cassiel’in hızla yeryüzüne düştüğünü fakat kumaşın halen boğazında sarılı olduğunu gördü. Gözlerinden bir karaltı geçti ve tereddütsüzce aşağıya atlamaya yeltendi. Cassiel bunu farketti ve eliyle durması için barikat kurmak istesede gücünü kullanamadı.

- Ambriel sakın!! Döneceğim!!

Toz bulutlarının arasında kayboldu…

Ambriel kanatlarını koparırcasına çırparak geri dönüyordu o nasıl olurda yeryüzüne çekilirdi bunu daha önce hiç duymamıştı. Vardığından tüm meleklere durumdan haberdar etti cennet tam bir alarm seviyesine geçmişti . 6 yönetici toplanarak büyük mabete kapandılar. Cassiel’in ölümlüsünün doğacağını haber aldığı yere . o kovulmuşmuydu? Bu cevapsız soru herkesi panikletiyordu. Ortada net olan tek şey vardı. Cassiel gitmişti. Altın ışık yeryüzüne günü dışında çekilmişti.

******

Cassiel  gözlerini araladığında sokağın ortasında yatıyordu. Kumaş halen boynundaydı fakat artık sıkmıyor yada çekmiyordu. Karşıya baktığında gözlerine inanamadı. Küçük çocuğun ağızını bir adamın kapattığını gördü. Onu gece kaçırıyorlardı hemde evinden. Bu ne cürretti böyle. Ayağa kalkarak adamlara yaklaştı. Çocuğu kurtarıp yatağına geri götürecek ve hafızasından bu anı kötü etkilenmemesi için silecekti. Elini kaldırdı bu ölümlüleri tuzla buz etmek istedi ama bu yasaktı. Sadece uzaklaştırmaya çalıştı ama gücü yoktu. Ne denediyse sonuç vermedi. Gücünü topladı ve kendini kasarak kanatlarını çıkardı. Buna sevinmişti demek kanatları yerindeydi o zaman bunun anlamı cennetten kovulmadığıydı. Bunu şimdi düşünemezdi. Şimdi korkmuş küçük çocuğu kurtarmalıydı.

Tüm gücünü kullanarak adamlara halüsinasyon görmelerini sağladı. Adamlar arabalarının orada olmadığını ve polis sirenlerinin bir blok ötede olduğunu sandı ve çocuğu bir çöp torbası gibi fırlatarak bahçenin çimlerine atıp kaçtılar. Çocuk bağırıp haykırmamıştı. Ayağa kalktı ve doğruca Cassiel’e koştu. Boynuna sarılarak içli içli ağlamaya başlaması Cassiel’in herkesten sakladığı içindeki  o tarif edemediği duyguyu alevlendirdi. Kollarını küçük çocuğa sardı içine hapsetmek ister gibi tüm varlığını çocuğa sunar gibi sarıldı fakat dudakları şaşkınlığın etkisiyle aralandı.

-   Luhan sen nasıl? Beni nasıl görebiliyorsun küçüğüm.

-  sen benim meleğim misin?

Cassiel şaşkınlıkla başını salladı. Hiçbir ölümlü onu göremezdi buda neyin nesiydi şimdi. Bu ufaklık onu nasıl görüyordu. Gözleri ışıl ışıl parlayan çocuğun alnını öptü. Az önceki tüm gücünü kullanarak dermansız kalıp yığılan bedenini kaldırdı ve çocuğu kucakladı.

- ben dua ettim çok korkmuştum tanrıdan bana meleğimi göndermesini istedim. sizin beni koruduğunuzu biliyordum çünkü ne istersem hep gerçekleşiyor. Bunu siz yapıyorsunuz değil mi bay melek?

- adım cassiel.

Bay melek demesi, mimikleri ve saygılı konuşması ne kadarda güzeldi.  Cassiel içten içe çocuğun onun varlığından haberdar olmasına deli gibi seviniyordu. Minik bedeni pencereden girerek yatağına yatırdı ve üzerini örttü. En sevdiği tavşan oyuncağı kucagına yerleştirdi. Bu oyuncak olmadan uyuyamazdı küçük Luhan. Arkasını döndü ve pencereyi araladı.

- cassiel. Seni bir daha görebilecek miyim?

- iyi geceler meleğim.

‘meleğim’ kısmını çok kısık sesle söylemişti. Küçük bir hıçkırık duydugunda arkasına  baktı. Çocuk ağlıyordu. Onu bir daha göremeyeceğini biliyordu. Luhan’ a cevap veremezdi. Bu yaşadığının ne olduğunu kendi bile bilmiyordu daha. Bilmesede hiç iyi seyler düşünmüyordu bu konuyla ilgili. Çocuğa döndü. Onun hafizasını silmeyecekti ve yapacağı şeyin delilik olduğunu düşünsede kendine engel olmadı.  Elini kanadına uzatıp bir tüy kopardı. Çocuğun yatağının yanında eğildi ve tüyü uzattı.

- Lulu bebeğim. Bu tüyü yanından hiç ayırma. Yanında olduğunu seni hep izlediğimi hissedeceksin.

Son cümlesini söylerken işaret parmağını yukarıya gökyüzüne yönelterek belirtti. Çocuk kahve ışıl ışıl güzel gözlerini büyüttü yavaşça parıldayan tüyü aldı. Büyülenmiş gibiydi. Tüyün ışıltısı kanattan ayrıldığı için yavaşça azalıyordu. Cassiel küçük bambiyi yatırıp alnına öpücük kondurdu ve pencereden çıkıp kapattı.

Şimdi ne yapacağını düşünmeliydi.

Angel TouchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin