-4-

304 25 120
                                        

Ders çıkışı her zaman yaptığım gibi kafenin yolunu tuttum. İçeri girdiğimde sırasıyla kasadaki Hyunwoo ve Jooheon'a, barista Kihyun ve Hoseok'a, garsonluk yapan Hyungwon ve Changkyun'a selam verdim. Kalan son kişi, Minhyuk için etrafa bakındığım sırada az ileride onu gördüm, bir masanın servisini yapıyordu. Kenarda durup işinin bitmesini bekledim. Servisi yaptıktan sonra benim olduğum tarafa döndüğünde dikkatini çekebilmek adına elimi salladım. Bunu başarmış, benden tarafa bakmasını sağlamıştım ama garip olan şuydu ki o, beni görmezden gelmiş, sipariş almak üzere başka bir masaya yönelmişti. Beni her gördüğünde kafedeki insanları önemsemeyip ismimi bağırarak, abartılı bir şekilde el sallayan Minhyuk'dan bahsediyorduk. Bu kesinlikle normal değildi. Siparişi almayı bitirip masanın yanından ayrıldığında seslendim ama yine fayda etmedi. En sonunda yanına gidip koluna dokundum. Dokunuşumla irkildi ve arkasını dönüp beni gördüğünde şaşırdı.

"Aa Hae İn, hoşgeldin." dedi o her zamanki bulaşıcı enerjisinden yoksun bir sesle.

Neden beni yeni görmüş gibi davranıyordu?

Bunu ancak ona sorarak öğrenebileceğimi anladığımda "Hoşbuldum," dedim ve ekledim, "ama az önce beni neden görmezden geldin?"

Kaşları ağır çekimde havalandı. "Seni görmezden mi geldim?" bakışlarını zemine çevirip biraz düşündükten sonra tekrar bana bakıp devam etti, "iyi de ben seni görmedim ki Hae İn."

Pekala, beni görmezden gelmemişti, eğer öyle olsaydı bir miktar üzülebilirdim.

"Ah, pekala."

İkimiz de bir süre sustuk ve o öylece yüzüme baktı. Kesinlikle normal davranmıyordu.

"Minhyuk?"

"Hmm?"

İki elimi omuzlarına koyup yüzüne dikkatlice baktım. "Bu gerçekten sen misin?" sorumu ciddiye alıp hafif bir baş sallamayla beni onayladığında bu haline güldüm fakat pek tatmin olduğum söylenemezdi. Bir elimle çenesini tutup aşağı çekerek dudaklarının aralanmasını sağladım ve parmak uçlarımda yükselip ağzından içeri bakarmış gibi yaptım. "Hey içerideki! Her kimsen çık oradan! O, yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle hiperektif bir oğlan çocuğu gibi ortalıkta dolanan adama ne yaptın, söyle!?"

Söylediklerimle dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı. Eh, şimdilik idare eder. Yaptığım bu saçma eyleme bir son verip kollarımı önümde kavuşturdum ve ben de ona gülümsedim.

"İyi görünmüyorsun, bir şey mi oldu?"

Tam o sırada az önce siparişini aldığı masadaki müşteri seslendi:

"Kahvenin yanında çikolata da alabilir miyiz acaba?"

İşte ne olduysa o an olmuştu. Az önce yukarı doğru kıvrılmış olan dudakları aksi yönünde şekil alıp sol gözünden bir damla yaş süzüldüğünde ne olduğuna bir anlam veremeyip öylece kalakalmıştım. Ne olmuştu ki az önce? Neyi kaçırmıştım? Ağlaması şiddetlenip de tüm dikkatleri üzerimize çektiğinde bir şeyler yapmam gerektiğini farkettim. Az önceki masaya seslendim:

"Çikolatanız hemen geliyor efendim."

Ardından Minhyuk'u kolundan tutup terasa yönlendirdim. Orada kimse olmazdı, sakince oturup konuşabilirdik. Geçerken Chankyun'a masayı işaret ettim, olanlara şahit olduğundan beni anlamış ve onaylamıştı. Yanımdaki Minhyuk'a endişeyle baktığında onunla ilgileneceğimi, merak etmemesini söyledim.

Terasa çıktığımızda minik oturma köşesindeki koltuklardan birine oturmasını sağladım ve ben de yanına oturdum. Burası bezen kafeyi erken kapattıklarında oturup beraber vakit geçirdiğimiz bir yerdi. Severdik burayı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 29, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Caffeine | Lee MinhyukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin