Jungkook sonraki günlerde de hiçbir mesaj almadı.
Yoongi-Agust-Suga, artık hangisiyse, hiçbiri ne cevap veriyordu ne de uygulamaya giriş yapıyordu. Seoul'e bir iş için gelmiş olma ihtimalini düşündü, belki bu yüzden uygulamaya bakmaya vakit bulamıyordur, diye düşündü, ancak bunun olma ihtimali gün geçtikçe azaldı ve dibine kadar eriyip yavaşça sönen bir mum gibi hiçe karıştı.
Jungkook kendi kendini yiyordu endişeleriyle, kafasında hiç durmadan bir sürü şey kuruyor ve olmamaları için dua ediyordu. Ama biliyordu ki, o bir şeyler yapmaya çalışmadıkça duaları nafileydi. Oturduğu yerde öylece duramayacağını da biliyordu, bir daha aynı hataya düşmek istemiyordu. Bir kişinin daha kendi kendine zarar vermesine göz yumamazdı. Suga intihara meyilliydi, Agust şiddete meyilliydi. Yoongi ise... Tanrım, o çok duygusal ve savunmasızdı.
Agust'un yaptığı bir şey zincirleme olaylara sebebiyet verebilirdi, Suga bu yüzden kendini öldürebilir ve Yoongi'yi buna kurban edebilirdi. Veya Suga'nın yaptığı bir şey sonrasında Agust'un keçileri kaçırmasına neden olabilirdi, Agust ise birine şiddet uygularsa... Hatta öldürme ihtimali bile vardı -ki Jungkook bunu asla düşünmek istemiyordu- işte o zaman tam olarak ayvayı yerdi.
Yoongi'nin hiçbir şeyden haberi olmadan bir hapishanede uyanması pek hoş olmazdı. Gerçi onun kişilik bozukluğu büyük ihtimalle fark edilir ve akıl hastanesine de kapatılabilirdi.
Jungkook bunlar gibi bir sürü şeyi düşünürken, yavaşça ilerleyen saati izliyordu ve sağ gözü seğirip duruyordu. Bu çok gerildiği zamanlarda oluşan bir tikiydi.
Krem rengi kapı sinir bozucu bir gıcırtıyla açıldığında kurumuş dudaklarını ıslatıp oraya döndü ve ayaklandı, gerginliği yüzünden bacakları yeni doğmuş bir ceylan yavrusu misali tir tir titriyordu.
"Jungkook, seni hangi rüzgar attı buraya?"
Profesör Kim ile göz göze geldiğinde konuşamadı, kelimeler tıpkı dudakları gibi kuru olan boğazına takılıp kalmışlardı.
"Ne oldu? İyi misin sen?"
Namjoon sanki bir şeyleri anlamış gibi hızla yanına ilerledi ve oğlanın omzunu sıvazladı. "Betin benzin atmış."
"Ben..."
Jungkook derin bir nefes alıp gözlerini ovuşturdu, ağlamamak için Tanrı'ya dualarını sıraladı kafasında.
"Birini sormak için gelmiştim... Geçen günlerde buraya g-geldi mi diye.."
Namjoon beklentiyle ona bakmayı sürdürdü.
"Min Yoongi," dedi Jungkook. Bu isim, dudaklarından ufacık bir fısıltı halinde dökülmüştü. Profesör Kim'in onu duymadığını fark ettiğinde boğazını temizleyip yineledi. "Min Yoongi."
"Ah..."
Namjoon'un kaşları hafif endişeli bir ifadeyle kalktığında Jungkook'un boğazı sanki mümkünmüş gibi tekrar tekrar düğümlendi.
"Onunla ilişkin ne? Nereden tanıyorsun?"
Jungkook cevaplayamadı. Oda üzerine üzerine geliyor gibiydi, belki de bu kadar endişelenmesi saçmaydı fakat elinde değildi.
"Dün sabah bir telefon aldım-"
Namjoon içeri ufak bir kızla annesinin girmesi üzerine duraksadı, onlara hafif ve sıcak bir tebessümle selamlayıp kıza el salladıktan sonra Jungkook'u omzundan tutarak odasına yönlendirdi.
Odası yoğun bir kokuya sahipti, Jungkook bu kokunun neye benzediğine tam olarak anlam veremese de yoğun olmasına rağmen insanı boğmuyordu. Aksine, ferahlatıyordu.
"Pekala," Namjoon boğazını temizledi ve oturması için deri kahverengi koltuklardan birini işaret etti. "Otur bakalım."
Jungkook itaatkar bir şekilde başını sallayıp oturduğunda Namjoon karşısında yerini aldı.
"Dediğim gibi, bir telefon aldım. Rehabilitasyon merkezinden. Acil bir şekilde oraya çağrıldım, Yoongi oradaydı. Son günlerde korkunç şeyler yaşadığını ve delirdiğini düşündüğünü söyledi, bu yüzden oraya gitmiş. Hastalığı sistemde kayıtlı olduğu ve ondan sorumlu doktor ben olduğum için, hemen beni aradılar."
Jungkook onun kendine zarar vermediğini ya da birini öldürmediğini öğrendiği için çok rahatlamıştı, derin bir nefes koyverdi.
"O iyi mi?"
Namjoon kafasını hafifçe salladı, fakat o kadar belli belirsizdi ki bu onayı...
"Şimdilik iyi gibi duruyor. Onunla nereden tanıştın sen?"
Jungkook ondan hiçbir şeyi gizlemek istemediği için, tüm olanları bir bir anlattı.
Onu dinlerken Namjoon kesinlikle kızmamış, sonuna kadar büyük bir sakinlik ve ilgiyle dinlemişti. Onca anlattığı şeyin sonunda ise, sadece tek bir cevabı olmuştu.
"Onunla görüşmek ister misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asylum | YoonKook Texting
FanfictionDBoy kişisi ile eşleştiniz. Sohbet odasına yönlendiriliyorsunuz... JJK: Merhaba. DBoy: Hey.