Ve sesini duyuşum bir yerlerden, kim bilir kaç yüzyılın gülşeninden
||||||||♥|||||||
"Günaydın, biriciğim."
"..."
"Hadi! Kalk, bugün seni dışarı çıkarıyorum."
Cevap vermedi ama itiraz da etmedi. Bir cevapmış gibi ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Bu iyiye bir işaret miydi? Açıkçası pek de umrumda değildi. Sehun ile yaklaşık üç ayın sonunda dışarıya çıkıyorduk, bu beni mutlu ediyordu.
Kapıdan bir tişört ve bir de eşofman altıyla çıkınca küçük dolaptan kalın bir hırka alıp peşinden çıktım.
Sessizce Sehun önde ben arkada bahçeye çıkınca elimdeki hırkayı vücuduna sardım. Bu sayede kısa süreliğine de olsa temas sağlayıp kokusunu içime çektim.
İtiraz etmedi, geri çekilmedi.
"Gitmek istediğin bir yer var mı?"
Konuşamıyordum resmen. Bugün gördüğümden beri konuşmaya çekiniyordum. Bir şey söylesem kaçıp gidecek gibiydi.
"Kimsenin olmadığı bir yer, mümkünse."
Yüzünde yorgunluktan başka bir his bulundurmayarak cevapladı beni.
"Tamam." Ellerimi çırptım gülümseyerek.
Bugün güzel geçecek.
"Juknokwon*'a ne dersin."
||||||||♥|||||||
"Özlemişim." Derin bir nefes çekti içine.
Yanında ki elini elimin arasına hapsettim. Çektiği nefesi titreyerek verdiğini duydum.
Kalp atışlarım, atışlarımız gittikçe yükseliyordu.
"Bende," ben de derin bir nefes çektim.
"Özledim çokça."
Nasıl oluyordu da bir ormanın ortasında buram buram bambu kokan bu yerde Sehun'un kokusu burnuma hücum ediyordu?
Sanırım Sehun'un kokusu onunla ilgili asla çözemeyeceklerim arasında ilk sıradaydı.
"Buraya ilk geldiğimizde aptal gibi körebe oynadığımıza hâlâ inanamıyorum."
Küçük bir kıkırtıyla anlatıyordu. Beni bir hayli şaşırttı ama kahkahama engel olamadı şaşkınlığım.
Ayrıca on dört yıl önce benimle yaşadığı bir anı unutmaması beni mutlu etmişti.
"Her adımımızda bir bambuya çarpıyorduk, buna rağmen hiç bırakmadık. Annemler bizi bulduğunda havanın karardığını o zaman farketmiştik."
"Her yerin morarmıştı. Annen ve baban benimle bir daha oynamanı yasaklamıştı."
Yine güldü, burası bir cennet bahçesiydi ve benim cennet kuşum cıvıldıyordu.
"Sen ise pencereden atlayıp bana gelmiştin, kolun alçıdayken üstelik. Sahi o acıyı nasıl hissetmedin sen?"
Başımı kaldırıp ona baktım. Gözleri üstümdeyken gökyüzüne çevirdi. Bambuların arasında, yeşil otların üzerinde uzanıyorduk. Aralardan sızan güneş gözlerine çarpıyordu. Elini bırakmadan diğer elimi gözlerine siper ettim.
"Aslına bakarsan hissetmemiştim. Eve gidince acısını göstermişti.Sonradan anladım neden hissetmediğimi."
"Sen yanımdaydın."
Bana dönüp gülümsedi. Gözlerine siper ettiğim elimi tutup bir öpücük verdi avuç içime. Avuç içimdeki tüm damarların harekete geçtiğini hissettim. Tanrım! Küçücük dokunuşuyla yanıyordum.
İçimden tekrarladım: güzel geçecek, her bir anımız.
* Juknokwon: G. Kore'nin Damyang kasabasında ki bir bambu ormanı
!!!Farkettiyseniz anlatımlar değişiyor bu bilinçli yaptığım bir şey yani demeyin ki burda direkt kişiye sesleniyo burda 3. Tekil anlatıyo burda 1. Ağızdan anlatıyo demeyin ğsşöxöaözöal
Bu hikayeyle ilgili beklentilerinizi belirtin, lütfen♥
♥Teşekküür ederm♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sen beni severdin ⁙ sebaek
Fanfiction"Her şeyi unut yalvarırım. Kim olduğunu, kim olduğumu unut. Sen beni severdin. Yalnızca bunu hatırla." Oh Sehun&Byun Baekhyun