Kahvaltı sofrası neredeyse hazırdı. Tek tük olan eksiklikleri tamamlayan kızlardan sonra çayları dağıtarak beklemeye başladı Zişan. Herkes yavaş yavaş masadaki yerini almaya başladığı sırada bahçe kapısı açıldı ve içeri elindeki zarfla asık suratlı bir adam giriverdi. Masadakilerin gözleri bu adama kayarken yerine yeni oturan Macit ağa gelen kişiye gözlerini kısarak baktı. Acemlerin has adamı Yakup'du bu. Elindekine bakılacak olursa çarşı pazarda çıkan dedikodular doğruydu. Acemler büyük bir iş için diğer aşiretlere hem ortaklık hem de yandaşlık teklif ediyorlardı. Zaten sıranın kendisine gelip gelmeyeceğini merak ediyordu Avşar ağası Macit.
"Hayrola Yakup?" diye seslendi Macit ağa. Yavaşça oturduğu yerden ayağa kalkıp kendisine doğru yürüyen gence bakarak. Bir iki adım attığında artık aralarında az bir mesafe kalmıştı. Elindeki zarfı uzattı Yakup.
"Mahir ağamın selamı var Macit ağa, bunu sana gönderdi. Çok selamı var."
"Aleyküm selam, sağolsun. Hayırdır?"
"Hayır olur inşallah Macit ağa. Hayırlı cevaplarını bekleriz."
"İnşallah, inşallah."
Ağır ağır kapıya doğru yürüyerek konuşmalarını sürdürdüler. Masadaki yerini alan Zişan annesine baktı ama İdal hanım bir şey belli etmemeye niyetliydi.
Yeniden kahvaltı masasına gelen Macit ağa sessizdi. Eliyle işaret ederek başlamalarını söyledi. Çaylar yudumlanırken koca avluda duyulan tek ses çatal kaşık, bir de bahçedeki havuzun suyunun sesiydi. Macit ağa derin düşüncelere dalmış, yüzü düşmüştü. Ne demişti de bu Yakup efendi, koca çınar birden yıkılmaya yüz tutmuştu.
Tek bir lokma almayarak masadan kalkıp merdivenlere doğru ilerledi."İdal bak hele." diye seslendiğinde hanım ağa kalkarak ağasının, erinin peşinden koşturdu.
Zişan annesinin babasının peşinden koşturmasına hayran hayran bakındı. Nasıl da birbirlerine anlayışla, sevgiyle hareket ediyorlardı. Bir gün o da babası gibi birini bulabilecek miydi, merak ediyordu.Çenesini eline koyup dirseğini masaya dayamış bir şekilde öylece arkalarından bakınırken bir seslenen oldu.
"Zişan, Zişan, iyi misin?"
Birden kendine geldi Zişan. Çaprazında oturan Şükran amca kızına bakıyordu.
Şükran yeni evli sayılırdı, Mardin'e gelin gitmişti. Kocası iş için şehir dışına çıkınca o da izin alıp Urfa'ya gelmişti. Zişan da amca kızının geldiğini duyunca bırakmamış, kalması için amcasından da, eniştesinden de ayrı ayrı izin istemişti. İki haftalığına gelen Şükran haftaya bu gün dönecekti, gitmeden önce yeniden baba evine uğrayacaktı tabii ama bir kaç gün Zişan'ın yanında kalacaktı.Macit ağa divanda yanına oturan hanımına baktı bir süre, sonrasında elindeki zarfı uzattı. Yirmi yedi yıllık hanımıydı İdal, bunca zamandır herşeyden haberdar olmuş, Macit ağa sevinse sevinmiş, üzülse üzülmüştü. Evliliğinin ilk yılında ölen hanımı Zilan'ın üstüne gelmişti. O sırada hanımı Zilan gibi hakkın rahmetine kavuşan abisi ve yengesinin emaneti Devran'a analık yapmış, kendisine üç erkek evladın ardından bir de güzeller güzeli Zişan'ı vermişti.
Zişan...
Adı gibi güzel, adının anlamı gibi de şan sahibiydi. Ne isteyenleri olmuştu da, evinin tek sultanına kıyamamıştı Macit ağa.
Kızının adının geçtiği konuşmalara çoğu kez rastlamıştı. Kızıyordu elbette, kızmaz olur muydu? Öfkesinden deliye dönüyor, Zişan'ı da uzunca dışarıya salmıyordu. Ama kızının da bir suçu, kabahati yoktu. Zaten onun o deniz gözlerine bakınca unutuyordu her şeyi. Zişan onun gözünün nuruydu. Tıpkı İdal gibi..."Bu nedir ağam?" diye sordu hanımı zarfın içindeki kağıtta yazanları okurken.
"Acemler yandaş olmak isterler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVŞAR KIZI - GÜZEL SERİSİ I
General FictionBir tarafta Urfa'ya yıllar sonra ayak basan Acemlerin yaşı küçük, aklı büyük oğlu Battal, diğer tarafta Avşar aşiretinin gözünün nuru, dillere destan güzelliğiyle boynunu bükmek nedir bilmeyen deniz gözlü kızı Zişan... Urfa onları kavuştururken, ay...