Hi guys bro! Size çok özel, çok dokunaklı ve naif bir bölümü; en ince ayrıntılarını gözden kaçırmadan yazmak isteme işlemim hayli uzun sürdüğünden, bu miniminnacık kesit belki size can olur diye düşündüm. ✨ Ve size sonbahar kokan bir bölümle geleceğimden, sizi yine YouTube'da ağırlamak isterim. 🙆🏻♀️
AlSel varsa pazartesi sendromu yok, günaydın! ❤️
-------------------------------
3'ten...
Bedenimi yataktan kalkmaya zorladım ve doğrulup elimi bir odun haline gelen boynuma götürdüm. Ağzımdan hafif bir inilti dökülürken, çıplak ayaklarımı ahşap zemin ile buluşturarak ayağa kalktım. Henüz baş dönmemden kurtulamadığım gibi, etrafımı da net bir şekilde göremiyordum. Böylece, derin nefesler alarak, odanın içinde biraz yürüyüp, bedenimi esnetmeye çalıştım. Ayağımı odanın köşesinde duran valizime çarpmamla, tam olarak ayılmıştım.
Yatağın karşısındaki duvarın sol köşesinde ince bir kitaplık, onun bitişiğinde uzunca bir kanepe ve o kanepenin önünde de, ahşap ayaklar tarafından ayakta tutulan cam bir sehpa duruyordu. Yatağın sol tarafında küçük bir gardırop ve sağında ise boydan boya camlar ile balkona açılan bir kapı vardı. Nerede olduğum hakkında bir fikir sahibi olabilme umudu ile balkona çıktım.
Artık kesinlikle bir fikrim vardı, dağ. Dağdaydım.
Hayal kırıklığına uğramadığımı söylemem yalan olurdu. İnsanlar bir yana, hayvanların bile uğramadığı besbelli olan bu dağ başında ne yapacaktık ki?
Derin bir iç çekerek kollarımı balkonun korkuluklarına yasladım. Güneş gitgide yok olurken ve hiç yoktan ciğerlerime biraz temiz hava çekebileceğim fikri ile avunurken; gözlerim, aşağıda, sırtını bir ağacın geniş gövdesine dayamış, yerde oturan Ali'yi buldu. Elinde kapağını göremediğim bir kitabı tutuyordu. Sağ yanında, toprağın üzerinde, bir fincan kahve vardı. Görünüşe göre en fazla bir ya da iki yudum alınmış, üzerinde tütecek dumandan yoksun bir fincan kahve. Uzattığı sağ bacağı, kendine doğru çektiği sol bacağının üzerine koyduğu kitap, en ufak bir kıpırtı göstermeyen bedeni ve hüzünlü ifadesi ile okudukları arasında kaybolmuş gibi görünüyordu. Hava bu kadar sıcak olmasa, donmuş olabileceğini düşünebilirdim. Onun bu odaklanmış halini ne kadar izlediğimi bilmiyorum; ama sayfayı bir defa bile çevirmemişti. Aynı sayfayı okuyup duruyordu. Kendimde aradığım cesareti bulduğumda, yüzündeki hüznü silebilme şansına erişebileceğimi bilerek gülümsedim.
Yalnızca bu cesarete ne zaman sahip olabileceğim hakkında bir fikrim yoktu.