Bölüm 11 / Yalnızlık

290 25 2
                                    

Ayın 20'sinden itibaren son sınavlarım başlıyor. Zor yayınlayabilirim, haberiniz olsun.

1.3K olmuş, kucak dolusu sevgiler!

{#SOMA}

***

❝Bilmezler yalnız yaşamayanlar,

Nasıl korku verir sessizlik insana;

İnsan nasıl konuşur kendisiyle;

Nasıl koşar aynalara,

Bir cana hasret,

Bilmezler.❞

                    Orhan Veli KANIK - Yalnızlık

***

Uyuyakalmışım. Ama hiç iyi uyuyamamıştım. Hep rüyamda aynı bina görüp duruyordum ama her şey kesik kesik...

Saate baktım, 6 gibiydi. Ben de yürüyüş yapmaya karar verdim. Ellerimi yüzümü yıkadım, üstümü değiştirdim.

Sophia'ya baktım. Melek gibi uyuyordu. Yüzüne yaklaştım ve yüz hatlarını inceledim. Kusursuzdu.

Alnından öptüm ve sırıtarak odadan çıktım. Hiç ses yoktu, muhtemelen herkes uyuyordu. Birkaç lokma atıştırdıktan sonra sessizce evden ayrıldım.

***

Temiz oksijeni içime çektim.

Vaktin erken ve mevsimin kışa yakın olmasına rağmen, hava çok güzeldi. Güneş tam olarak tepede değildi fakat gözlerinizi alıyordu. Yürürken buraların tanıdık geldiğini fark ettim. Uzun zamandır yalnız kalmadığımı da.

Sokağın sonuna kadar yürüdüm ve sonra parka gittim. Bu vakitte her şey sessiz ve sakindi. Bir bankta yalnız oturmaya başladım. Aslında yalnız değildim, aklımdaki düşüncelerim her yere benimle geliyordu. Sophia'nın ve ailemin davranışları, hafıza kaybımı grip olmuşum gibi normal karşılamaları...

Bir de şimdi bunlar yetmiyormuş gibi, garip rüyalar görmeye başlamıştım. Tabi onlara rüya denirse...

Bu sırada parkın yanından geçen bir arabadan korna sesleri gelmeye başladı. Ama trafiğin olmadığını görünce kafamı yola doğru çevirdim. Arabanın camı aralandı ve bir erkek "Alex?!" diye bağırdı. Tamam, düzeltiyorum, böğürdü.

Yüzümü buruşturdum ve etrafıma baktım. Tek olduğumu görünce kafamı tekrar yola çevirdim. Elimi göğsüme koydum. "Bana mı dedin?"

Adam arabadan fırladı. "Tabi ki sana dedim seni gidi o. çocuğu!"

Gülerek yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı.
Lan yoksa ben gay miydim?!

Ben de yapmacık bir gülümseme takındım. "Ehehe. Selam dostum." Adam birden durdu. Benden ayrıldı ve suratı ciddileşti. "Dostum?"

İçimden hipotezimin doğru olmaması için dua ederken, yine yapmacık bir sırıtışla kollarımı iki yana açtım, "Ne diyeyim?" anlamında. O da birden kahkahalara boğuldu. Sonra kendini toparladı. "Dostum değil, kardeşim diyeceksin ahbap." Ne tiplerle takılıyormuşum ben be.

Ben de bir rahatlama ile güldüm. "Pardon kardeşim."

Shane(?) güldü.

Shane?!  Hatırlaya hatırlaya bunu mu hatırlamıştım...

İçimden birinin ya da birşeyin beni kurtarmasını beklerken, Shane(!)'in arabasının bir kapısı açıldı ve iyi giyinimli, 'cak cak' sakız çiğneyen bir kadın çıktı. Shane gibi böğürerek "Şeeeeeeyğn!" diye bağırdı.

Hay senin Shane'ine.

Shane de kafasını çevirip, "Geliyorum bebeğim!" diye yanıt verince kız sırıttı, göz kırptı ve arabaya geri bindi. Sonra Shane tekrar bana dönüp, "Kardeşim, benim şimdi gitmem lazım. Malum..." dedi ve sırıttı. Ben de "Git git." dedim, kurtulmak istiyordum.

"Görüşürüz!" dedi ve arabaya doğru yürümeye başladı. Sonra birden durdu. "Ha, bu arada seni bulmuşken hasret giderelim. Jo Teyze'ye söyle, yarın sizdeyim!"

Asker selamı çaktı ve arabaya binip, çekti gitti.

Peki ben ne mi yaptım? Kafam daha da karışmış bir şekilde ardından baktım sonra da bankta oturmaya devam ettim.

***

Öyle ne kadar oturdum bilmiyorum. Güneş daha da kavurmaya başlayınca kalkmaya karar verdim. Yalnız kalmak iyi gelmişti. İçimden kaçmak geliyordu, her şeye yeniden başlamak. Yepyeni bir ben yaratmak...

***
Yol cok sakindi. Bos sokaklarda ve caddelerde yürüyerek eve vardım ve kapıyı çaldım. Kimse açmadı. Bir daha çaldım, bir daha bir daha. Ses yok.
İçimdeki duygular tarifsizdi. Merak, telaş, korku... Kaybetme korkusu. Yeniden kaybetme korkusu.

O telaşla kapıyı yumruklamaya başladım. Kırmak istercesine. Sonra kapıyı rahat bırakıp, gözlerimle bahçeyi taradım. Hiç yaşama belirtisi yok. Yapraklar bile kımıldamıyor. Sanki zaman durmuş.

Mutfağın bahçeye açılan kapısının camından içeriye baktım. Her şey bıraktığım gibi.

Çaresizce kapının önüne çöktüm ve kafamı ellerimin arasına aldım ve ileri geri sallanmaya başladım. Resmen biri bana oyun oynuyordu.

Bir şeyin olması için dua etmeye başladım. Belki de ufak birşey hatırlamak için. İşe yaradı da.

Birden hatırladığım şeyle, koşarak evin kapısına gittim. Giriş kapısının verandasında heykelcikler ve bitkiler vardı. Ben sağdaki beyaz çiçeklerin olduğu mor saksıyı kaldırdım ve evet, aynı hatırladığım gibi! Evin yedek anahtarı.

O kadar duyguların içine az da olsa sevinç ekledim.

Anahtarın dönme sesi evde yankılandı. Kapıyı çarpıp evde dolaşmaya başladım; "Kimse var mı?!", "Anne, baba? Lily? SOPHIA?!"

Ama evde kimse yoktu.

Ölüm UykusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin