Yeni başlayacağım okula daha ilk günden geç kalmamayı kendime gaye edinerek zamana meydan okuyordum. Hazırlıkları tamamlamıştım. En son hızlıca elimi su şişemin olması gereken yere attığımda bir boşluk hissedip, şişenin orada olmadığını farkedişimle hissiz yüzüme panik ifadesi yayıldığını hissettim. Kardeşime şişemin nerede olduğunu sorduğumda şişemi bulup nazikçe ellerime bıraktı. Kaçamak bir tebessüm yollayıp bir de teşekkür sarkıtırken, kardeşimin yüzündeki gülümsemeyi hayal ederek anlık da olsa huzurlu hissettim.
Gözlerimin işlevini yerine getirmeyişi canımı sıkmakla birlikte motivasyonumu düşürüyor, zaten depresif olan kişiliğimi daha depresif bir hale büründürüyordu. Yeni tanıştığım herkes ilk önce gözlerimin çok güzel olduğundan dolayı adeta büyülendiklerini ifade ediyorlar, daha fazla incelediklerinde ise bakışlarımın anlamsızlığının farkına varıp bunun sebebini sorduklarında hüzünlenişimi izliyorlardı. Evet, belki güzeldi bu gözler. Fakat ruha sahip olmayan bir bedenin güzelliği ne kadar işe yararsa işlevini görmeyen büyüleyici gözlerim de o kadar işe yarardı.
Güzel bir ceset misali işe yaramayan gözlerimi düşünüp nasıl göründüklerini hatırlamaya çalıştım. Hangi renkti benim gözlerim? İnsanın içini ısıtan bir kahverengi mi? Amazon ormanlarına meydan okur türden ferahlatıcı bir yeşil mi? Peki ya okyanus dalgalarının duvağı olan köpükler misali bir açık mavi mi? Yoksa uzay boşluğundaki galaksileri hatırlatan derin bir lacivert mi? Bir fikrim yoktu. Hatırlayamayınca evden çıkmadan önce kardeşime sormaya karar verdim. Sorduğumda ise gözlerimin amber rengi olduğunu öğrendim.
Giderken tekrar düşüncelere daldım. Neydi bu amber rengi? Doğadaki, yaradanın nefes kesen sanat eserlerinin hangisinde bulunurdu? Söz gelimi bir taşın, bir yaprağın ya da herhangi bir canlının üzerinde bulundurduğu bir renk miydi? Hangi rengin bir tonuydu? Ya da hangi renklerin ahenkli dansıydı?
Derken okula gittiğimi hatırladım ve nerede olduğuma dair minik çaplı bir analiz yaptım. Şansıma tam da okulun önündeydim! Okula girdim ve sesleri dinledim. Sesli sesli kahkahalarla gülen kızlar, herkesin olduğu gibi benim de dikkattimi çekti. Kişilikleri hakkında izlenim sahibi olabilmek için seslerine dikkat kesildim. Ne kadar samimiyetsiz, soğuk, yapmacık ve normalden daha gürültülü olduğunu farkettiğimde rahatsız olup yüzümü ekşittim çünkü bu tür insanlardan hiç hoşlanmazdım.
Bu tür insanları anlatayım size. Böyle insanlara ben hep palyaço derim. Bu sıfatı onlara yakıştırmamın sebebi dikkat çekmek isterken komik duruma düşmelerini palyaçolara benzetmem. "Dikkatler üzerimde olsun!" düşüncesiyle sesli konuşmaları, adeta yeri göğü inleten kahkahaları eminim ki benim gibi bir çok insana itici geliyordur. Tabii ki insanlar kar taneleri misali çeşit çeşit, rahatsız olmayanlar da vardır.
Bazen de çok çocuksu geliyor yaptıkları. Gözlemlerim doğrultusunda bu palyaço insanlar genelde şımarık, hiç zorluk çekmemiş insanlar oluyor. Söz gelimi ben kendinin kaldırabileceğinden daha ağır dertlere göğüs germiş insanlarda hiç bu tarz davranışlara rastlamadım. Zira tam da denildiği gibi: "Acılar insanı olgunlaştırır."
Hızla üşüncelerimin altından sıyrılarak aniden dünyaya dönmemle tıpkı bir kabustan uyanır gibi irkildim. Biraz çekingenlik, belki biraz da dışlanma korkusu harmanlandı içimde. Daha fazla oyalanmamam gerektiğine kanaat ederek içeri girdim.
Dışarısı gerçekten soğuk olmalı ki içeri girer girmez bir sıcaklık yüzüme adeta çarptı. İçerisi epey sıcak geldiğinden yüzümün hafiften kızardığını hissettim. Öyle olunca çillerim görünmezdi pek. Yanaklarımdaki kızıllığın ardına kaçar, orada saklanırlardı. Dünyanın acımasızlığına daha fazla şahit olmak istemezlerdi çünkü. Eh, en azından kaçıp saklanabilecekleri bir kızıllıkları vardı. Benimse saklanabileceğim tek kızıllık kendi kan gölümdü. Diplere inmeye devam edersem, bu pek de uzak görünmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimizdeki Harabeler
Acak"Siyah." "Siyah?" "Evet. Sonsuz karanlığın gizemli rengi." Biraz durup düşünme ihtiyacı hissettim. Karanlık, siyah mıydı her zaman? İsminde bile "kara" varken... Karanlığımın rengini değiştirmem mümkün müydü? Mümkünse, ne derecede mümkündü? Birinin...