Chase Atlantic - Hold Your BreathÖncelikle selam! Aslında bu fici geçen sene bu zamanlar yayınlamıştım fakat psikolojik nedenlerden dolayı devam edemediğim için dördüncü bölümde yayımdan kaldırmıştım. Tekrar göz gezdirince kurgusu çok hoşuma gittiği için devam etmeye karar verdim ve şu an buradayım sjkskdj
Kurgudan biraz bahsetmem gerekirse Harry Potter'dan esinlenerek yazdım. Bazı kısımları benzerken; bazı olayları kendime göre uyarladım, ilerki bölümlerde anlayacaksınız. Ben ağır drarry shipper olduğum için ondan da bol bol esintiler görebilirsiniz :)
Ve son olarak her bölüme, bölümle uyumlu veya uyumsuz bir şarkı bırakacağım. Yukarıdaki gibi umarım dinlersiniz. ^^
Umarım hikayemi seversiniz. Keyifli okumalar.
***
"Taehyung, atsana topu!"
Taeyong'un sesiyle topu ona doğru attım. Topu basket atmasıyla son dakika golüyle maç bizimdi.
Kısa bi grup sarılmasından sonra soyunma odalarına dağıldık.
"İyi işti Taehyung." Taeyong'un omzuma dokunmasıyla gülümsedim.
Taeyong takım kaptanıydı ve bu okulda tek arkadaşımdı.
Okulun basketbol takımındaydım. Basketbol takımındayım dediysem öyle popüler değildim. Basketbol konusundaki yeteneklerim, biraz da Taeyong'un katkılarıyla takıma girmiştim.Arkadaşımın seslenmesiyle bakışlarımı ona çevirdim.
"Hadi çabuk hazırlan kafeye geçelim. Daehyung aradı, karısıyla yemeğe çıkacaklarmış gitmemiz lazım."
Kafamı salladım ve kısa bir duşun ardından giyinmeye başladım. Dışarı çıktığımda Taeyong arabasında beni bekliyordu. Arabaya bindikten sonra yola çıktık. Kısa bir yolculuğun ardından kafenin önünde durduğumuzda arabadan indik. Daehyung kafenin sahibiydi. Otuzlu yaşlarındaydı ve iki çocuğu vardı. Karısıyla birlikte bu kafeyi işletiyordu. Karısı eğitimci olduğu için pek uğramıyordu.
İçeri girdiğimizde Daehyung'u bizi beklerken gördük.
"Geldiniz mi çocuklar?"
Taeyong hafifçe kıkırdadı. "Ne gelmesi? Kim geldi?"
Küçük bir kahkaha attım. Daehyung kaşlarını çatsada bıyık altından gülüyordu.
"Bırakın zevzekliği Soohyun'u yemeğe çıkaracağım. Burası size emanet. Geldiğimde heryeri sağlam birşekilde bulmak istiyorum."
Taeyong hemen cevap verdi. "Tabii ki en güzel şekilde bakacağız buraya, biliyorsun."
"Kes lan! Geçen sefer gördüm ne yaptığınızı. Size bırakmazdım da yıldönümümüz işte."
"Ne yaptık ya?"
"Sus Taehyung gecenin bir vakti burayı parti alanına çeviren bendim sanki?"
Elimi enseme atarak başımı eğdim, ne diyebilirdim ki.
"Neyse ben gidiyorum yarım saatte bir arayacağım sizi."
"İyi eğlenceler."
"İyi eğlenceler."Daehyung kapıdan çıktıktan sonra Taeyong üzüntüyle konuştu.
"Tüh ya o kadar kızları ayarlamıştım." Ona sadece gözlerimi devirdim.
Kafe her zamanki gibi yoğundu. Küçük olmasına rağmen işlek bir caddede olduğu için müşterisi çoktu.
Son müşteri de kapıdan çıktıktan sonra rahat edebilmiştik. Taeyong mutfağa giderken ben de masaları temizliyordum. Tam o sırada caddenin karşısında ihtişamlı gövdesiyle göz kamaştıran ve gövdesinin bazı yerlerinden alevler yükselen devasa bir kuş gördüm. Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Korkmuştum. Düşünebiliyordum ama hareket edemiyordum. İstemsiz bir şekilde sadece yaratığın gözlerinin içine bakıyordum. Beynimin uyuştuğunu hissettim.
Tam o sırada beynimde çatallı bir ses yankılandı. Kısık ama çok güçlü bir sesti.
"Sen buraya ait değilsin."
Son hatırladığım şey ise arkadaşımın adımı haykıran sesi ve yere yığılan bedenimdi.
***
Anka kuşu, hayal edebilmeniz açısından: