Uyanmıştı.
Tek hatırladığı şey o gece arabayla annesi ile babasını aradığıydı. Kendisini yatağında değilde arabanın arka koltuğunda buldu. Arabada ondan başka kimse yoktu.
İlk bakışta farkettiği tek şey arabanın anahtarının kontakta olmasıydı. Oturma pozisyonuna geçti ve etrafına bakınmaya başladı. Kuru ağaçların etrafı kapladığı bir ormanlık yoluna park edilmişti araba. Annesini etrafta göremedi. Hava soğuktu. Paltosunun düğmelerini ilikledi ve battaniyeyi omuzlarına attı.
"Neredeyim ben?"
Yarım saat boyunca annesini bekledi. Dönmemişti. Arabadan inip arabanın ön tarafına gitti. Arabayı incelerken gözüne birşey battı. Arabanın üzerinde boya veya yanık izine benzer bir lekeye rastladı. Eliyle inceledi. Daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Gözü sürücü koltuğuna ilişti. Bir sırt çantası ve siyah bir makas koltukta duruyordu. Kapıyı açıp çantayı aldı fakat ilk önce makası almak istemedi. Sonra bu fikirden vazgeçip makası ve araba anahtarını aldı. Çantaya attı ve sonra çantanın içindekileri karıştırmaya başladı. 5 paket bisküvi, iki fener, birkaç pil kutusu, su şişeleri ve katlanmış bir kağıt parçası. Kağıt parçasını açıp yazana baktı. Anne ve babasının karalanmış vesikalık fotoğrafları vardı.
Lets play hide and seek!
Battaniyeyi çantaya tıkıp kapattı. Sırtına takıp yolun yanından yokuş aşağı inmeye başladı. İndiğinde ormanın baştan aşağı ne kadar korkunç olduğunu fark etti. Ama bir kere bu işin için işine girmişti.
"Haydi başlayalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's Play a Game (Hide and Seek)
Mystery / ThrillerBir anda kendilerini ormanda bulan çocukların ailelerini arayış hikayesi. 5 çayını içiyordu. Korkunç sesiyle beni yanına çağırdı. Uzun boyu ve boş göz yuvarları ile çayının içine bakıyordu. Sivri ağzı bir canavarın ağzını andırıyordu. "Beni neden bu...