İşte tam o sırada boşandı yağmur. sanki gök yarılmıştı. tren, homurdanarak ıslak raylarda ıslıklar çalarak geçti gitti. Büyük bavulunu aldı sağ eline. Küçücük elini tuttu oğlunun sol eliyle. Kararlı adımlarla, kararan ıslak göğün altında yürümeye başladı.
Yağmurun ıslattığı toprağın kokusu ve gece... Şimdi gözlerinin önündeydi yüzleşmek istemediği gerçek. Yürürken ayaklarını geri geri götüren talihsiz bir anı.
O gece her geceden daha karanlıktı. Dönüm noktaları olurdu insanın hayatında ve sebepsiz kararlar. Yapmaması gerekeni yapmaya zorlayan ufak bir lahza. O dönüm noktası büyük bir çember gibiydi zihninde. Kendisi de çemberin içinde, kararlı bir tereddüt...
Durmuştu dünyalar güzeli eşinin karşısında, elini elinin arasına bırakıp: "niye yaptın?" diye seslendi. Haklıydı kendince kızgın yüreği, onu hala ilk aşkın tazeliğiyle seviyordu. Hak etmemişti uğradığı ihaneti. "çok seviyorduk biz birbirimizi, nasıl kıyabildin bize, nasıl yok sayabildin her şeyi?" ve bağırıyordu kesik kesik aldığı solukla: "cevap ver niye susuyorsun!?"
Cevap vermiyordu soğuk beden. Aslında nefes bile almıyordu. Adam, kadının ölü vücuduna akıtıyordu göz yaşlarını. Adam kadının ölü duygularını incitiyordu.
Hareket etti arabanın tekerlekleri. Yağmurun ıslattığı toprağın kokusu sanki ruhunun içindeydi adamın. Eğer konuşabilseydi yan koltuktaki güzel kadın, mutlaka; geceleri ve yağmuru ne çok sevdiğini söylerdi. Adam hala soruyordu: "niye yaptın cevap ver niye?!" ve işte yavaşlamıştı tekerlekler, az sonra duracaktı, durdu. Adam arabadan inip karısının kapısını açtı, tıpkı geçirdikleri o mutlu günlerde olduğu gibi. Gözlerine baktı. bağırdığını duydu o an kadının: "yapmadım sevgilim!" diye haykırdığını. Ama duyduğu ses yalnızca beyninin ufak bir oyunuydu. "yalancı!" dedi öfke dolu sesiyle... Yağmurun yağması iyiydi çünkü ağlamamalıydı adam, ağladığını ölü kadın görmemeliydi. Her şeyiyken, her şeyden çok sevdiği bu hain, değil gözyaşlarını, nefretini bile hak etmiyordu.
Ellerinde; soğuk bedeniyle tapılası emekleri duruyordu adamın, besleyip büyüttüğü aşkı... Düşünmedi fazla, bıraktı çabalarını uçurumun kenarından ayrılığa. Kadının soğuk vücudu şimdi kendisinden de soğuk bir senaryonun kötü sonunda baş rol oynuyordu. Serin dalgaların arasına karışıp, yakıcı yokluğun en çekici sembolü oldu ve işte adam sağ elinde bavulu, sol elinde oğlunun küçücük eliyle yürüyordu. Hiç zihninden çıkmayan o karanlık geceyi de kuytusuna saklamıştı vicdanının. Tren az önce gitmişti, adresi de belliydi. Adamsa yürüyordu, elinde küçücük eliyle oğlunun, bilinmezliğe doğru.
Çocuk birden durdu ve sordu: "baba nereye gidiyoruz?" Adam, oğlunun küçücük eli elinin arasında yürümeye devam ediyordu "güzel bir yere oğlum..." ama çocuk yetinmedi "baba annem de gelecek mi peki?" adamın içinde bir çığlık koptu, çocuğun duyduğuysa derin bir sessizlik oldu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyazlamış Saçlar
Short StoryEğer hayatından,yaşantından mutlu değilsen bu hikayeleri okuduktan sonra bir daha düşün derim dostum.