BANA TANIDIK GELEN HER ŞEY

36 2 0
                                    

 BÖLÜM 4

Sabah farklı bir sesle uyandım.Tavana baktım.Kabarmış yeşil duvar,üzerime yıkılacakmış gibi bana bakıyordu.Etraf rutubet kokuyordu ve tavan alçaktı.Etrafıma bakındım.Odama serin bir güneş vuruyordu.Nerede olduğumun geç de olsa farkına vardım.Evimde değildim,okulumun beni hapsettiği bir dairedeydim.Yorgan tekstil okuyordu.Yeni alınıp gelişigüzel serildiği belliydi.Hafifçe doğruldum,saçlarımı düzelttim.Odaya bir kez daha göz attım.Bana tanıdık gelen her şeyden çok farklıydı.Yeşil duvarın altında,süpürgeliklerin kahverengi tahtasının bir kaç santim üzerinde kahverengi desenler vardı.Bu desenler ince çizgiler içindeki geometrik şekillerden oluşuyordu.Oda havasızdı,kalkıp camı açmayı denedim,üçüncü denememde başarılı olabildim.Cam,çamaşır suyuyla silinmişti.Yanılmıyorsam üzerinden de deterjanla geçilmişti.Yoğun ve ekşi bir kimyasal madde kokusu vardı.Camı açtığımda ise ısıtmayan fakat aydınlatan güneş gözlerimin içine vurdu.Onları kısmak zorunda kaldım.Güneş saçlarımın telleri ve kıvrımları arasından geçip odanın geri kalanını aydınlattı.Dışarıdan içeriye temiz hava doldu.Gözlerimi kapatıp temiz havayı soludum.Ağaçların dansını izledim.Camdan biraz uzaklaştım ve yeşilliğe baktım.Gözlerimi alıyordu,ağaçlar,mantar kabukları,hareket edip duran geniş ve dar yapraklar,çamlar.Beni hipnotize ediyordu.Gözlerimi kaçırıp dışarı çıktım.Farklı insanlar,kahvaltı ediyorlardı.Yalnız en son hatırladığımda sadece kızlar vardı.Kahvaltı masasına kız sayısına eşit sayıda erkek de eklenmişti şimdi.Ailemden sıkıldığımı iddia ederken,daha beteriyle karşılaşmıştım:Sevmediğim insan tipleri.Kahvaltı masasına baktım.3 tane küllük,bira şişeleri,mısır gevreği ve salamlı sandviç vardı.Masa özensiz bir şekilde donatılmıştı.Akşamdan kalma kızlardan birinin bunu yarı sarhoş kafayla hazırladığına,hazırlarken de bira şişesinden bir kaç damla yere döktüğüne emindim.Açıkçası burası midemi bulandırmıştı.Aceleyle motoruma doğru koştum ve üzerine bindim,hava sıcaktı fakat beni bunaltmıyordu.Sıcak bir rüzgar vardı.Biri suratıma kendi nefesini üflüyordu sanki.Ağaçların güneşi engelleyememesi üzerine neden oldukları gölgelerin arasından geçerek ve gölgelerden ışınlara geçerek gözlerimle oyunlar oynayarak motorumu yeni okuluma sürdüm.Ailemi düşünüyordum,dün geceden beri boğazımda bir şeyler hissediyordum.Belki de bademciklerimdi.Belki de hasta oluyordum.Umursamadan okulun önünde durdum ve bir ağacın önüne yasladım motorumu.Çantamı kaptım,ağaçların yaprakları ceketime dökülüyordu.Bu bir ironi miydi? Her şey o kadar güzeldi ki.Belki de buraya bahar da yaz da erken geliyordur diye düşündüm.Evet,ancak böyle olmalıydı.Yoksa kendimi cennette sanacaktım.Rüzgar serinleşti.Uykumu getiriyordu.Okula doğru yürüdüm,içeri girdiğimde hala ağlayan arkadaşlarım olduğunu fark ettim.Sağıma baktım,sonra soluma.Herkes üzgündü.Bana birinin yaklaşmakta olduğunu gördüm.Bu Ian'dı.Hırçın surat ifadesi ve yorulmuş gözleriyle bana baktı.Söylemekte zorlandığı ve söyleyemediği şey neydi?

"Kızlar gidiyor."

"Nereye?" dedim birden.Bunun benim ağzımdan çıkacağını tahmin etmezdim.Çıkıverdi işte.Nereye?Gerçekten şaşırdığımı kızlar evlerine döndükten 1 hafta sonra anladım.

"Evlerine dönüyorlar,ailelerinin olduğu bölgeye helikopter iniş yapacakmış,orası..diğer yerler kadar kötü değilmiş".

Diğer yerler kadar kötü değil ne demekti?Diğerlerinin aileleri ölmüş müydü?Fakat benim ailem yaşıyordu.Ablamın nişanlısı onları alacaktı ve güvenli bir yere götürecekti.Beni almadılar.Evet,beni almadıklarını farketmiştim.

"Nereye?" diye sordum yeniden.Ian cevap vermedi.Omzuma dokunup "gitmeliyim" dedi ve gitti.Lucy ve Melissa gidecek olsalardı bana gelip söylerlerdi.Fakat neden söylemediler?Ailem...beni yanlarına almadılar.Kuruntu mu yapıyorum.

Dışarı çıktım.Temiz havayı içime çekerken yürüdüm.Birden dizlerim kırıldı ve bankın üzerine çöktüm.Orada bir bank olmasaydı yere çökerdim dedim kendime.Sonra ailem ve kız arkadaşlarım.Bana haber vermediler,beni yanlarına almadılar?Beni istememelerinin sebebi neydi?Beni kendilerinden biri saymamalarının nedeni neydi?Çok mu kuruntu yapıyordum?İyi miydim?İyi miyim?iyi misin?İyi misin Violet?

"iyi misin,hey...acaba sen,iyi misin?Bir sorun mu var?"

Biri omzumu dürttü ve beynime o kadar hızlı bir sinyal gitti ki olduğum yerde çığlıklar atarak zıplayabilirdim.Sadece sağıma dönmekle yetindim.

"İyi misin Violet?"

Bu Bay Grey idi.Güzel,kötü anlarımda aklı başında birini bulmam şansımaydı.Gülümsemeye çalışırken,yüzüme vuran sıcak güneş nedeniyle gözlerimi kıstım.O yanıma otururken "İyiyim" dedim.

Bana baktı,gülümsedi,bana babamı hatırlatıyordu.Gülümseyişi,gözlerinin yanındaki hafiften kendini belirlemiş kırışıklıklar.Bu adam acı çekmişti.Güzel,acı çeken insanlar,daha olgundur diye düşündüm.Benim de şu sıralar tek ihtiyacım olan şey olgun insanlardı.

"Seni buraya yürürken gördüm,şaşkındın,eşimin hamile olduğunu duyduğumda yüzümde beliren ifadeyi anımsattı bana."

Bu beni güldürmüştü. "Demek bir çocuğunuz var" dedim.

Gözlerini yeniden kıstı,kafasını benden zıt yana yatırıp "Ahh,daha küçük." 

Çocuğun cinsiyetini sormak istedim ama vazgeçtim.Bazı şeyler,gizem olarak kalınca daha güzel ve daha açıklar.

"Neyin var?Bana anlatabilirsin."

O an içimdeki her şeyi dökmek istedim.Neler yaşadığımı.Buraya hiç gelmek istemediğimi,annemin bir keresinde bana ettiği o hakareti,hala unutamadığım eski suçlamaları,annemin bana inanmadığımı,yediğim dayağı,babamın işten çıktığı zamanlarda onun için tuvalette döktüğüm gözyaşlarını.Okulu nasıl kazandığımı?İstediğim kişiyi asla olamayacağımı,yalnızlığımı.Her şeyi ona bırakıp gitmek istedim.Kurtulmak istedim.Sonra kendimi durdurdum.Onun bir suçu yoktu.Hayır,o bunları paylaşacağım kişi değildi.Paylaşacağım kişi henüz gelmemişti.Belki de hiç olmayacaktı ama onu bekleme heyecanına bile değerdi.Kendime bir söz vermiştim.Eğer 50 yaşıma geldiğimde o hala gelmemişse,bütün sırlarımı,sorunlarımı,acılarımı İskoçya'ya gidip oradaki her hangi bir kuyuya ses tellerim kopana kadar bağıracağım ve onlardan kurtulacağım demiştim.

"Sadece,biraz sıkılıyorum.Ailemden uzakta,bilmediğim bir yerdeyim."

Hafifçe gülümsedi.

"Benimle gel,sana bir şey göstereceğim." dedi ve ayağa kalktı,bir adım attıktan sonra hala ona şapşal şapşal baktığımı farkedip arkasını döndü ve "haydi ama beni takip et" dedi.Kalkıp onu takip ettim.Okulun erkek koleji bölümüne girdi.Biraz yürüdü,merdivenleri çıktı.Ben de hemen arkasından.Bu okulun eski bir katedral olduğu apaçık ortadaydı.Yapısı,taşların eskiliği,gıcırdayan,cilalı tahtalar,dar koridorlar ve Bay Grey'in küçük odası.Odadan memnun gibiydi,neşeyle içeri girip havasını içine çektikten sonra parmaklarını oynattı "haydi bakalım" deyip kütüphanesine daldı.Bir kaç dakika kapının önünde bekledim,o sırada yüzümü koridora döndüğümde uzun boylu,yeşil gömlekli bir çocuğun bana tuhaf tuhaf baktığını fark ettim.Yüzümü hemen odanın içine doğru çevirdim.O sırada Bay Grey'den "Aha!" diye bir ses koptu.Ses,sıcaktan bunalmış,menopozlu dinozor sesine benziyordu."İşte buldum" deyip yanıma geldi ve kitabı bana uzattı.Kitabın eski kapağına baktım ve yazıyı sesli bir şekilde okudum."

"Şiirin 5 yüzyılı."Ona baktım.Bana gülümsüyordu.Biraz eğilip fısıldadı."İçinde bir kaç tane Walt Whitman şiiri var" Bana göz kırparak kitabı verdi.Aldım,içini açıp baktım.Bu bir şiir kitabıydı.Gülümseyip kendimi tutamadım ve boynuna sarıldım.Bana böyle özel bi hediyeyi veren ilk kişiydi.Buna şaşırmış olacak ki önce bana sarılmadı.Ona sıcakkanlılıkla sarıldığımın farkına varınca ellerini sırtıma koydu.Babam gibi kokuyordu.Zaten babam gibi hareket ediyor ve babam gibi gülümsüyordu.Ona baktım.

"Teşekkürler Bay Grey." deyip koşmaya başladım.Lafı havada kalmıştı.Hızlı adımlarla aşağı indim,önüme bir çocuk çıktı,onu iteledim ve bahçeye koştum,çimenlere oturdum.Kitabı açıp şiirleri okumaya başladım.İlk defa,bir şey bu kadar ilgimi çekmişti.Bu kitapta bana tanıdık gelen her şey vardı.

GÜNÜ YAKALAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin