Basılmış mıydık?
Sayılır.Yanlış anlamış mıydı?
Kesinlikle.
Boş boş ikimizinde yüzüne bakıp yürümeye başladı. Tam yanımdan geçecekken durdu ve üzerime baktı.
"Benim havlum mu?" diye sorunca ona döndüm.
"Bilmem, bulduğumu giydim. Ayrıca bu havlular ortak mal değil mi?"
"Benim ki değil."
"Anladık be. Giyinince veririm."
"Uzun süre giyineceğe benzemiyorsun." dedi gözlerini kısarak. Altında yatan anlamı farketmiştim.
"Haklısın." dediğimde gözlerime baktı. Uzun bir süre bakıştığımızda gözlerini ilk kaçıran ben olmuştum. O da sonrasında dönüp havuza doğru yürümüştü. Uzay'a döndüm.
"Bana kıyafet bulsana."
"Gel soyunma odasında bir şeyler olacaktı." diyip işaret parmağımı tuttu ve beni soyunma odasına sürükledi. İçeride boy boy bir çok dolaplar odanın üç duvarını kaplıyor ve aralarada dizilip koridor görünümü yaratıyordu. Birine girdiğimizde çantasından anahtarını çıkardı ve dolabına takıp çevirdi. Açıldığında bir erkekten bekleeeyeceğim kadar düzenliydi. Kaşlarımı kaldırıp beğenerek baktım. Bana beyaz üzerinde lacivertle "Can't stop" yazılı bir tişört uzattı. Altına da bir eşofman altı uzattı.
"İki dakika aşağı inmem gerek. İşim var. Hemen gelirim." diyip çıktı. Bende omzumu silkip havluyu çıkardım ve giyinmeye başladım. Tişört diz kapaklatıma geliyordu ve eşofman bacaklarımı bir karış geçiyordu. Neyse ki bacaklarım uzundu. 1.72 ydim ve bacaklarım boyumun %75 iydi. Eşofmanın ipini üçüncü kez bağlarken kapı birden çarpılarak açılınca irkildim ama çaktırmadım. En sonunda ipi rahat bırakıp dolabı kapattım. Kıyafetlerimi de ortadaki oturağa kuruması için bıraktım. Tam o sırada olduğum yere Savaş geldi ve üstüme yürümeye başladı. Daha ne olduğunu anlamadan kendimi duvara yaslı buldum. Gözlerimin içine boş boş bakıyordu.
"Telefonumu sen mi aldın?" diye sordu ruhsuz sesiyle.
"Pardon ama, telefonun neden bende olsun." dediğimde gözlerini devirdi ve kapıya doğru yürümeye başladı. İki adım atmıştı ki bir anda durdu. Ben sırtına sırtı bana bakarken yavaşça ana doğru döndü. Gözleri üzerimde dolandığında "Bu hava da bu tiple üşümüyor musun?" dediğinde kollarımı öne uzattım ve kısa kollu ince tişörte baktım. İçim biraz görünüyordu. Alt dudağımı büzdüm. "Başka çarem mi var? Hem kolay kolay üşümem ben." dediğinde göz devirdi ve en köşedeki dolabı açıp içinden siyah bir sweatshirt çıkarıp bana doğru fırlattı. Sweatshirt yüzüme yapıştığında 5-6 saniye çekmeden içinde sinirle inledim. Kafamdan yavaşça indirdiğimde karşımdaki o mal, dolap kapağını kapattı hızlıca. Kapak çarpınca büyük bir gürültü çıktı. Bende kafamdan geçirdim o sırada. Sonra kenarda bulduğum bir baş havlusunu saçlarıma doladım. Tam arkamı dönüp kapıya ilerlediğimde saçlarımdaki havlu birden çekildi.
"Laaaaaan." diyip Savaş'a döndüm. "Amına koduğumun öküzü. Ne yapıyorsun lan sen." diyip koluna vurmaya başladım. Elimin ağır olduğunu bildiğimden sinirle omuzna indiriyordum. Mimik vermiyordu öküz. Tam tekrar ona vuracakken kapı birden çarpıldı ve Uzay bağırdı.
"Okulda kaldık, kapıyı kitlemişler!"
***
Başıma gelebilecek en kötü şey gelmişti. Bir tarafımda öküz diğer tarafımda bir mal okulda kalmıştık. Aklıma telefonda gelmişti ama Arda gerizekalısı çalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Kızı
Novela JuvenilKötü bir kız, ondan daha kötü bir çocuk. Peki aralarındaki aşk nasıl olacaktı?