Geceye küserdi yalnızlığım. Dur durak bilmeden kanayan parçalanmış bir atar damar gibi sıkışırdı kalbim. Kızardım duymazdı kimseler, örtpas ederdi tebessümlerim hüznümü.
Puslu bir sokaktan geçer gibi korkardım aşık olmaktan. Sanki yıllarca bir hücrede yaşamışım da; maviyi, yeşili, kızıl güneşi unutmuşum gibi. Sanki zifiri dumana mahsur kalıp, oksijenden zehirleneceğimi düşünmekti aşk...
Morg köşelerinde sabahlayıp ölmemekti benim için sevda. Herşey hazırdı da bir ruhum terk etmiyordu sanki bedenimi.
Utanırdım göz göze gelmekten herhangi biriyle. Sanki büyük bir suç işlemişim de yakalanacaktım neredeyse. Büyük cezalar bekliyordu beni. Belki kemerle dövülmek kadar acı verirdi etime. Sigaramı söndürmüşüm gibi yanardı tenim belki de. Korkuyordum işte elimde değildi.
Bir bulut kadar doluydum da yağamıyordum aslında, esmekti bir rüzgar kadar şiddetli. Belki ani değildi bir deprem kadar fakat sonu enkazdı benim için her sevdanın. Her son başlangıç değil de cehennemdi. Tutsaktım ateşe ve yangın benim göbek adımdı. Unuturdum ben parmak ucumda yanan sigaramı. Yenisini yakardım.
Bir senin başlangıcının cehenneme çevirmedim adını, bir seninle yaktığım sigaramı unutmadım parmak uçlarımda.
Korkmadan sokağına dönerken nefes almayı başarabildim. Sanki dikilmişti yaralarım, sanki ah'ını geri çekmişti yaraladıklarım.
Siyahımdan arınıp bulandım rengine. Kırmızıya, maviye, mora karıştım. Hatta kavuştum bile diyebilirim utanıp geri çevirdiğim insanların göz pınarlarına ve zifiri dumanımdan arınıp oksijenle yaşamaya alıştığım sabahlara...