Gözkapaklarımı açmaya zorlarken, vücudumda hissettiğim ağrılar yüzünden ağzımdan çıkan iniltiye engel olamadım. Üst bedenimin üryan olduğunu hissettiğim ürpertiyle anlarken, son bir çabayla gözlerimi aralamayı başarabildim.
Doğrulurken etrafıma sarılı beyaz sargı bezlerinin sebebini anlayamadım. O sırada kolumdaki acıyla yüzümü buruşturup kendimi geri bıraktım. N'oluyordu Tanrı aşkına burada?
"Jongin, beni duyuyor musun?" diyen kişinin babam dışında kimse olamayacağını bildiğimde kafamı onaylar biçimde salladım. Ağzımı açmaya çalıştığımda kupkuru olduklarından sadece tek bir kelime çıktı.
"Su," babam beni hafifçe doğrultarak suyu ağır ağır içirdi. Ardından geri yatırdı. Birkaç saniye kendime zaman tanıdıktan sonra konuşmaya başladım. "Niye hastanedeyim?" sorum ile babamın kaşları çatıldı. Ve gözleriyle karşısını yani benim sağ tarafımı göstererek konuştu.
"Bu genç adam olmasa oradaki serseriler seni öldürene kadar bırakmazdı. Anlamıyorum ki, sen kendi gücünü bilmiyor musun da bulaşıyorsun o serserilere?" dedikleriyle gözlerim yanımdaki güzel adama kaydığında tanıdıklığıyla gözlerim doldu.
Aynı anda birkaç darbeyi üst üste yediğimde kendimi yerde bulduğumda aynı anda yediğim tekmeler nefesimi keserken kaçınmak için yan tarafıma dönüp cenin pozisyonu alarak, kollarımı kafama sardım. Alacağım darbelerden yapabildiğmce kendimi korumaya almama rağmen yediğim darbeler canımı çok yakıyordu. Acıdan dolan gözüm, sırtıma yediğim son darbe ile akan bir gözyaşıma sebep olurken o an aklımdan sadece "Tanrı'm ne olur burada, böyle sefil bir şekilde ölmeyeyim..." geçiyordu. Nefes alamadığımı hissederken, gözlerim kararmaya başlamış, tam kapanmış, aralamaya çalışırken beyaz giyinimli birinin üzerimdekilerin birkaçına vurduğunu görmemle gözlerimin tamamen kapanmasına izin vermiştim.
Kim olduğunu bilmediğim halde bu adama sebepsizce güvenerek kendimi sonunu bilmediğim bir boşluğa bırakmıştım.
Zihnime dolan anılarla kurtarıcıma gülümsedim.
"Çok teşekkür ederim," dedim tuhaf bir şekilde bana tanıdık gelen bu güzel adama. Şimdi dikkatle inceleme fırsatı buluyorum da, cidden birine çok benziyordu. Ama kime? "Bu arada baba, oradaki kızla onları bir başına bıraksam daha mı iyiydi? En azından beni sadece dövdüler. O kızı bıraksaydım ne olurdu? Bunu unutabilir miydi o kız hayatı boyunca? Ve lütfen oradaki p*çlerin hak ettiklerini bulmasını sağla!" diye devam ettim.
"O işi çoktan hallettim. Polis onları bir saat kadar önce suçüstü başka bir yerde yakalamış. Bende şirketteki bütün avukatları görevlendirdim. Bir kısmı karakolda; bir kısmı da onların bütün kirli çamaşırlarını ortaya dökmekle meşgul... Neyse ki bulunduğun yerde CCTV varmış da yakalanmış pislikler."
"Süpersin baba!" diye aniden bağırdığımda karnıma giren sancıyla nefesim kesildi. Tanrım, lütfen çabuk iyileşeyim...
Birkaç dakika sonra daha iyi olduğum da, dikkatle etrafını inceleyen güzel adama diktim gözlerimi. Kısa saçları, Kore'de yaşayan erkeklerin çoğuna yakışmayan bir model olmasına rağmen onda olağan dışı bir şekilde etkileyici duruyordu. Biraz daha dikkatle bakınca, her şeyin ona yakışacağını fark ettiğimde gülümsedim. Üzerinde dünkü beyaz şeylerin şimdi judo için giydikleri judogi olduğunu fark ettiğimde o adamları nasıl tek başına hakladığını da anlamış oldum.
Bir saat boyunca gözlerimi dahi kırpmadan ona bakarken, babamın sahte bir şekilde öksürmesiyle istemeden de olsa gözlerimi ondan çekip babama diktim. Gözlerinde gördüğüm endişe pırıltıları kulağıma hiç istemeyeceğim sözler fısıldarken, onları elimle kışkışladım. Şuan sadece yanı başımdaki adamı izlemek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
player | game over
FanfictionJongin oyun oynamayı çok seviyordu... Özellikle de babasının Kyungie.li oyunlarını... ... "Ay kadar parlak yüzlü bir çocuk gördüm. Herkesi büyüleyebilecek bir güzellikteydi..." ... "Onu ne pahasına olursa olsun yaşatmalısın Jongin!.. O yaşamalı...