Ağlayan Kızın Kararsızlığı

23 1 0
                                    

“Olmaz,” diye bağırdı Ağaç. “Ben gelemem. Sende gidemezsin”

Yalnızdı ve alabildiğine üzgündü. Neden hep böyleydi? Bir kez olsun düzelmeyecek miydi?  Oysa pek çok şey istemişti; güneş usulca bedenine düşerken, kuşlar uçarken ve ay gece ile birlikte gelirken… Rüyalarında görmüştü bunu. Gidecekti ve asla geriye dönmeyecekti. Çünkü vadesi dolmuştu. Burada olmasının hiçbir anlamı yoktu. Neden olsundu ki? Neden? Niçin? Ağlıyordu, gecelerde ve kahkahalar atıyordu; hazin sabahta. Bir yalancı değildi o, asla olmamıştı. Sadece gitmek istiyordu.

“Bende gelemem, tatlı kızım,” dedi Kuzgun. Ağaç onaylarcasına yapraklarını salladı. Yolun, doğuya uzanan patikaya katılmak istemediği belliydi çünkü aksi bir şekilde batıya doğru kollarını çevirmişti.

“Neden gidiyorsun,” dedi gümüş renkli Geyik. Aralarında en üzgün olanı oydu. Yaşlıydı ve yeterince yaşadığı düşünüyordu ama onun gitmesine katlanamazdı. “Gitme, kal. Daha yaşayacağımız güzel günler olabilir.”

“Tamam, peki,” diyerek hayıflandı Kaplumbağa. “Git. Bizi hiç sevmedin!”

“Zorundayım.”

Kalbi acıyordu. Zihni girdaba kapılmış bir gemideki korkan insanların kalbi kadar; kanıyordu. Neden anlamak istemiyorlardı. Yorulmuştu işte. Yorulmuş.

“Zorundaysan… Git,” dedi Aslan. Dişlerini gösterdi ve tehdit edercesine kükredi. “Ormanımızı gözyaşlarınla kirletme!”

 Gitmek yerine çamurlaşmış toprağa yığıldı ve yapraklar üzerine düşerken, yağmurun şarkısına kulak kabarttı. Ağladı. Günlerce ve yıllarca. Saatlerce. Ya da hiç.

Kahyraz-ros Bûlad ÖykücükleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin