''ben.. ben özür dilerim'' diye kekeleyerek kapıyı hızlıca kapattım. ''git burdan'' diye bağırdı fakat sesi hiç inandırıcı gelmedi. Çıkar diye kapıda bekledim, o kadar bekledim ki volta atmayı öğrenmiş olabilirim. Kapıda niye bekledim ki, elin adamı ağlıyorsa seni ne ilgilendirir Eliz? Bekledim işte, sanki ilk defa birinin bana ihtiyacı olduğunu hissettim. Ben bunları düşünürken kim bilir kaç dakika geçti fakat hiç bi ses yoktu. Ara sıra sifonun sesini duyuyordum, sanırım kusuyordu.
Gürültülü zil sesimle -madem evden kaçıyorsun telefonunu sessize alsana aptal!- kafamın üstündeki düşünce balonları yokoldu. Ben ne ara zil sesimi Nirvana yapmıştım ki! Ben telefonu kapatmaya uğraşırken yeniden duydum o ağlamaklı sesi; ''Ben sana git demedim mi!''
Oldum olası birisi bağırdığında veya kızdığında susup kalırım. Benim olduğumu düşünmesin diye bir şey demeden hemen masama döndüm. Sanırım 15 dakika falan yorgunluktan masada uyuyakalmışım. O beklediğim anonsla kendime geldim; İzmir yolcusu kalmasın.
Otobüse geçmek için bavulumu alıp dışarı çıktım. Bir an hayatımın o sarsıntılı kareleri gözümün önünden geçti, ani bi cesaretle telefonu yanımda bulunan siyah çöp kutusuna atıyordum. Neden mi atmadım? Her şeyi unutmak istiyordum, ama unutmayı sevmiyordum ki. Gece olduğundan bi taraflarımın donduğunu hissedebiliyordum, üzerimdeki siyah polarım bile fayda etmiyordu.
Basamakları sayarak -19 yıldır çıktığım her basamağı sayarım- çıktığımda insanların bana bakıp bakmadıklarını görmek istedim. Fakat kimsenin dikkatini çekmemişti bile. Toplasan 16-17 kişi anca vardı zaten. Biletime bakarak koltuğuma oturdum. Pardon 18 kişi. Uykusuzluğumdan yanımdakini saymayı bile unutmuştum, zaten o 18. kişiyi de kusmuk kokusundan tanıdım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Kalan Yalnızlık
Roman pour AdolescentsÇocuk kalbi okuduğum ilk kitaptı. 4.sınıfta hocanın verdiği ödev yüzünden zorla okumuştum. Kitabı bitirdikten sonra dalga geçerek 'onca acı bi çocuğa fazla, kesin yazar uydurmuştur' diye söylendiğimi anımsar gibiyim. Kitabın bir çocuğun günlüğünden...