Kapısı çalındı Tom'un. Kate onu yüne tımarhaneye göndermeye çalışıyordu anlaşılan. Gitmeyecekti. Kapı açıldı ce içeri uzun sakallı, garip takımlı bir adam girdi. Yarım ay şeklinde gözlükleri vardı.
"Merhaba Tom." Tom soğuk bir sesle cevap verdi.
"Onun için geldin değil mi? Beni akıl hastanesine götüreceksin. Onlardan farklıymışım."
"Hogwarts bir akıl hastanesi değildir Tom. Orası senin ve benim giblerin gittiği bir yer. Ben de farklıyım." Tom her ne kadar inanmak istese de hala kuşkuluydu.
"Bir şeyler yapabiliyorsun değil mi Tom. Diğer çocukların yapamadığı şeyler." Başını sallamakla yetindi.
"Farklıysan kanıtla." Adam hiç bozuntuya vermedi ve birden odanın kenarındaki dolap yanmaya başladı. Dolap alevlerle kaplanmasına rağmen dolap hala eskisi gibi duruyordu. Ansızın dolabın içinden gürültüler gelmeye başladı. Bir şey dışarı çıkmaya çalışıyor gibiydi. Dolap şimdi sallanıyordu. Yaşlı adam
"Sanırım dışarı çıkmak isteyen bir şeyler var Tom." Tom ayağa kalktı ve yavaşça dolabın yanına gitti ve kapağını açtı. İçinden daha önce arkadaşlarından çaldığı bir yoyo ve bir kaç ıvır zıvır fırladı. Adam sert bir şekilde konuştu.
"Hogwartsda hırsızlık hoş karşılanmaz Tom. Hazırlan, gidiyoruz." Tom'un öylece dikildiğini görünce devam etti.
"Burada kalmak istiyorsan başka tabi. Bu arada ben Dumbledore, Hogwarts'da müdürüm." Dedi ve odadan çıktı. Tom gerekli eşyalarını topladı. Gelmiş geçmiş en güçlü büyücü olacaktı. Bedeli ne olursa olsun... Aşağı inmeden önce başka bir odaya girdi ve bir içgüdüyle yatakların üstünde duran yastıklardan birini kaldırdı ve altında duran paraları alıp cebine attı. Soğukça gülümsemeyi de ihmal etmedi. Aşağı indi ve Dumbledore'u buldu. Dumbledore kimsenin onlara bakmadığından emin olunca dirseğini Tom'a uzattı. Tom ona boş gözlerle bakınca
"Kolumu tut Tom." dedi. Tom kararsızca elini Dumbledore'un dirseğine koydu. O anda nefesi kesildi ve vücudunun uzayıp gerildiğini hissetti. Miğdesi dolu olsaydı muhtemelen kusmuş olurdu. Kendilerini birden işlek bir yolda buldular. Sokağın başında yazan yazıyı okudu
"DİAGON YOLU" Burası normalde gördüğü sokaklara benzemiyordu. Etrafta baykuşlar uçuşuyordu. Kenarda Olivanders adında bir dükkan vardı. Dumbledore onun bu şaşkın bakışlarını fark etmiş olacak ki
"Muggle sokaklarına benzemiyor değil mi Tom." Tom gözlerini kısıp sordu
"Muggle?"
"Büyücü olmayanlar" Ses başka birinden gelmişti. Arkasını döndü. Hırpani kılıklı bir adam arkasında duruyordu. Dumbledore
"Merhaba Frank, Tom bu Frank Hogwarts'da bahçe ve etraftan sorumlu kişi. Birlikteliğimiz burada sona eriyor Tom, alış verişini Frank ile yapabilirsin." Dombledore tekrar buharlaştı. Tom yine donuk bir sesle konuştu
"Gidelim o zaman" Tom arkadaşının odasından çaldığı parayı Gringots'da büyücü parasına dönüştürdükten sonra bir asa aldı. Asayı satan adam anka tüyünden yapıldığını söylemişti. Ardından dersler için gereken kitapları aldı. Frank onu trenin önüne kadar götürdü ve gözden kayboldu. Kırmızı trene bindi ve boş bir yere geçip oturdu. Kitaplarından birini eline aldı ve bakmaya başladı. Tren hareket etmeye başlamadan önce birinin bulunduğu yerin kapısında beklediğini gördü. Kapıya doğru baktı. Dev gibi bir çocuk önünde duruyordu. Yüz olarak kendisiyle aynı yaşta görünmesine rağmen boyu iki metre kadardı. Çocuk elini uzattı.
"Merhaba, ben Hagrid." Tom küçümseyici bakışlarla karşısındakini süzdü. Uzanan elini havada bırkatı ve bzu gibi güldü.
"Ucube" Hagrid bozulmuş görünse de bir şey demeden yerine oturdu. Bir saat kadar hiç bir şey konuşmadılar. Hagrid en sonunda dayanamayıp yeniden konuşmaya başladı.
"Adın ne?" Tom bu sefer ona cevap verdi.
"Tom, Tom Riddle." Hagrid elinde küçük bir kutu tutuyordu. En sonunda elindekini uzattı.
"Baksana çok güzel." Tom kurunun içine baktı. Kıllı siyah bir örümcek duruyordu kutuda. Tom cevap vermek yerine camdan bakmayı tercih etti. Yol sonunda bitmişti. Yanında bu ucune Hagrid oturunca zaman geçmemişti bir türlü. Kasvetli, ama büyük ve ihstişamlı bir şatoya gelmişlerdi. Burası Hogwarts olmalıydı. Kayıklarla gölden geçtiler ve şatoya girdiler. Koridor boyunca ilerleyip büyük bir salona girdiler. Tavan yokmuş gibiydi. Tepelerindeki yıldızlar ve etrafta uçan mumlar salonu aydınlatıyordu. Tom'un gözüme duvarda işlenen bir simge takıldı. Yeşil ve gümüş rengi bir armaydı bu. Üstüne yılan işlenmişti. Simgede bit tanıdıklık vardı. Kendisini çekiyordu adeta bu simge. Orta yaşta ince uzun bir kadın olan Profesör Mcgonagal konuşuyordu.
"İsminizi söylediğimde buraya geleceksiniz ve ben de seçmen şapkayı başınıza yerleştireceğim. Böylece burçlara ayırma işlemi tamamlanmış olacak. Tom Riddle." Tom içindeki küçük heyecanı da bastırarak profesörün yanına gitti ve iskemleye oturdu. Profesör şapkayı başına geçirir geçirmez şapka
"SLYTHERİN" diye bağırdı. Tom her zamanki kendine güvenen ifadesiyle yeşil yılan işenmiş masalara ilerledi. Profesör konuşmaya devam etti.
"Rubeus Hagrid, Revenclaw. Lucius Malfoy Slytherin." Tom da masadaki diğerleriyle birlikte alkışladı.
"Bellatrix Lestrange, Slytherin. Goyle, Macnair, Crabbe" diue devam etti profesör. Artık kendi evindeydi ve dünyanın gelmiş geçmiş en güçlü büyücüsü olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Slytherin'in varisi
FantasyKüçük Tom Riddle ne olacağını biliyor muydu? Ilerde insanların onun adını bile söylemekten korktuğu Lord Voldemort Olacağını?