♠4♠

40 1 0
                                    

Kapıyı suratına kapattığımdan bu yana tam olarak yedi dakika geçmişti. Kapının tam karşısında ki aynada kendime bakarken süre tuttuğumun farkında bile değildim. Zil sesi kulaklarımı doldurduğunda yedi dakika on saniye olmuştu. Aynada ki yansımama gözlerimi devirip tekrar kapıya döndüm. Karşımda Uras'ı göreceğimi bilmeme rağmen kaşlarımı kaldırarak şaşırmış gibi ona baktım.

 "Nasıl kahve sevdiğini bilmiyordum." Elinde ki nescafelere bakınca dalga geçer gibi gülümsedim. İlk geldiğinde kahvenin neyli olduğuna bile dikkat etmeden kapıyı suratına kapamıştım. O ise tüm kahve çeşitlerinden ikişer tane alıp gelmişti. Bakışlarım tekrar suratını bulduğunda her zamanki gülümsemesi suratındaydı. Gülümsemek kibar bir kavram oldu. Sırıtması demeliydim. Kapıyı tekrar kapatmak için iterken hızlı bir hareketle içeri girdi.

 "Hiç misafirperver değilsin." dedi sırıtmasını bozmadan konuşarak. Aynı anda hem gülüp, hem konuşmayı nasıl başardığını bilmiyorum ama ona yakışıyordu. Ben denesem inek yutan yılanlara benzerdim herhâlde. Uras ona baktığım 'siktir git' bakışlarıma aldırmadan mutfağa doğru yürüdü. Alt katımda oturduğu için odaların yerleşimini biliyordu tabi. Ev sahibiymiş gibi önümden gidiyordu. Mutfak dolaplarını karıştırırken ben kapının kenarını yaslanmış onu izliyordum. İki fincan çıkarıp su ısıtıcısını çalıştırdı. Aynı zamanda ıslık çalıyordu.

  "Ne istersin?" Birden arkasını dönüp sorduğu soru karşısında kaşlarımı kaldırdım. 

  "Defolup gitmeni." Aldığı cevap karşısında gülümsemesi daha da büyüdü. Yüzsüz.

  "Kahve olarak" dedi tezgâhta duran onlarca nescafe yığınını gösterek. Uykum vardı ve bu kahvelerin 'kesintisiz' uykuma iyi geleceğini sanmıyordum. Sütlü köpüklü olan ne kadar çekici gelse bile... Ciddi miyim ben? Şu an karşımda sırıtan adamı evimden çıkarmak yerine hangi kahvenin daha iyi olabileceğini mi düşünüyorum. 

  "Uykum var." Harika. Karşımda normal biri olsaydı sürükleyerek çıkarabilirdim. Hatırlatmama gerek yok sanırım, 'normal biri olsaydı'. Ama Uras şiddet karşısında daha da yakınlaşabilen biri. Bunu deneyerek öğrenmek pek hoş değildi. Hoş değildi derken, gerçekten hoş olmadığı için değil yani... Of, illa buraya çok güzeldi yazmama gerek yok değil mi? Siz hoş olmadığını bilin yeter.

  "Bu saatte mi?" Daha da harika. Saat 14:00. Ve ben ona bahane olarak uykumun olmasını söylemiştim. Pek bahane sayılmasa da söylemiştim işte. Ama bu çok zeki adam benim geceleri barda olduğumu biliyor. Bu saatte uyumak istememi garip karşılamaması lazımdı. Sakinliğimi korumaya çalışıyordum.

  "Gider misin?"

  "Kendin gibi konuş."

 "Emin ol o zaman konuşmayı tercih etmezdim." Suratına çapkın gülümseme denilen ifadeyi yerleştirirken kurduğum cümlenin ne kadar farklı yorumlanabileceğini anladım. 

  "O zaman hep kendin ol." Bu kadarı fazlaydı. Pişman olacağımı bile bile ona doğru yürüdüm. Gerildiğim zaman suratımda çıkan saçma gülümsemeyi saklamaya çalışmadan Uras'ın önünde durdum. Suratlarımızın bu kadar yakın olması kalbimin ritmini değiştirmeye yetmişti. Güçlü olan ben olmalıydım. Önce ki gibi karşılıksız kalmamalıydım. Aklıma orta yaşlı adamı eğlendiren fahişe gelince gülümsememi atıp ciddi bir şekilde ona baktım. Bakışları içimi okuyor gibiydi. Sanki beni, benden daha iyi tanıyordu. Gözlerinde ki yeşiller tamamen gitmiş, gri tonları yeşilin yerlerini doldurmuştu. Buna ikinci defa şahit oluyordum. Kızıl kadın tekrar aklıma gelince Uras'ın kulağına doğru yaklaştım. Nefesimin kulaklarına değdiğine emin olduğum an konuşmak için dudaklarımı araladım.

AbraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin