1.Bölüm: Melissa Su ve Ağlayan Melekler

303 14 7
                                    

Selamm.. Yeni hikayemle karşınızdayımmm.. Yine DW :D Crack On Time ı David üzerine yazınca Matt e kıyamadım ona da bir tane yazayım dedim. Bazı kelimeler aynı ingilizce kalıcak ama yanına Türkçesini yazıcam. Doctor Who yerine Doktor kim yazarsam ayıp olur agaafdda Ana karakterimiz Melissa Su (kankam olur agafafa). Ilk başta bu ne amk noluyo desenizde bir kaç bölüm sonra taşlar yerine oturucak sabırlı olun :D Iyi okumalar biçızz :D

Ingiltere'ye taşınmak Türkiye'den uzaklaşmak yeni bir hayat kurmak en büyük hayalim aynı zamanda da en büyük kaçışımdı.

-Kaçış değil bu Melissa seni postaladılar.

-Böyle diyince daha nazik oluyor ya sen sus karışma.

En büyük kaçışıma kavuşmak ve ayrılmamak için taksiye atladım. Taksi beni en yakın otele götürecekti. Big ben in önüne geldiğimde taksiyi durdurup indim. Fotoğraf makinemi çıkarıp fotoğrafını çektim. Işimi bitirip yürümeye başladım. Yoldan birini çevirdim. Papyon takıyordu ve çenesi farkedilmeyecek gibi değildi.

"Excuse me. Where is the nearest hotel?Inşallah anlamıştır.(Pardon. En yakın otel nerede acaba?)"

Bi dk lan ? Bunu niye sesli söyledim ki? Bi öğrenemedin sessiz düşünmeyi Melissa ya.

"Türk müsün?"

"Ha bi dk sende mi Türksün. Oha ilk atışta Türk buldum."

Her ne kadar onunla konuşsamda o benimle konuşmuyor sürekli karşıya bakıyordu. Kafamı çevirip baktığımda caddenin karşısında duran elleriyle yüzlerini kapatmış melek heykellere bakıyordu.

"-Sitem edermiş gibi- Hayır! Bu sefer değil! Bırakında biraz tatil yapayım!"

"Anlamadım?"

"Pardon seninle ilgili değildi. Bir sağa iki sola tekrar sağa ve tekrar sola git ve dümdüz yürü. En yakın otel orada. Ayrıca Türk değilim."

"Ama en az benim kadar iyi konuşuyorsun?"

"Tar.. Tanrının bir lütfu diyelim. Sadece Türkçe değil bir çok dil biliyorum."

"Bu genç yaşında?"

"Göründüğüm kadar genç değilim. Her neyse şimdi gitmem lazım. Bu arada ben Doktor. Senin adın neydi?"

Şaşırmıştım. Iç sesim Doktor diye isim mi olur amk desede dış sesim sadece "Doctor Who?(Doktor kim) ve Melissa Su" Diyebildi.

"Ahh.. Inan bana bunu duymayalı çok uzun zaman oldu Melissa Su. Just the Doctor.(Sadece Doktor.)"

Adımı söylerken  çok seksi duruyordu. Üstüne atlasam ayıp olur mu diye düşündüm ama düşüncek daha önemli bir şey var. "Nasıl sadece Doktor?" Hangi psikopat ebeveyn çocuğunun adını Doktor koyar ki? Tam bir deli saçması. Şaşkınlığımı üzerimden atıp tarif ettiği gibi otele gittim. Gördüğüm meleklerden kapının önünde de vardı. Bu Ingiltere'de amma da melek varmış ha. 3-5 tane de Türkiye'ye götürmek lazım. Gerçi gavur işi bunlar diye taşlarlar taşları.(cümle fail.) Resepsiyondaki kadından odamın anahtarını alıp çıktım. Çantaları kenara bıraktım ve kendimi duşa attım. Ilk gün gezecek ikinci gün ev bakacaktim planım buydu. Duştan çıkar çıkmaz çantamdan kotumu ve tişörtümü çıkarttım. Saçlarımı bile kurutmadan fotoğraf makinemi alıp dışarıya fırladım. Bekle beni Ingiltereee! diye bağırmak geçsede içimden bağırmadım zaten kimse anlamayacaktı. O anda bir şey farkettim. Gözümün ucunda bir şey. Kafamı çevirdiğimde melekler orda yoktu! Ama.. Ama hareket etmeleri imkansız! Aslında tek başlarına hareket etmeleri. Otel sahipleri götürmüş olabilirdi. Bu mümkündü. Zaten çirkindi. Etrafa kasvet yayıyordu. Zaten hasarda görmüştü. Yolun karşısına geçtim. Bir süre yürüdüm. Daha sonra yolun kenarındaki mavi polis kulübesi dikkatimi çekti. O kadar güzeldi ki.. Tanrım aşık oldum galiba. 1960 lardan kalma polis kulübesiydi. Gerçi aynısını yapamamışlar polis kulübelerinde kapı dışa doğru açılır içe doğru değil. Karnımın acıktığını hissettim. Aslında gaaaağğğrrrrggggg sesini duymam yetti. Etraf da biri olmadığı için şanslıydım. Uzaylı istilası falan sanmaları gibi bir ihtimal vardı sonuçta. Arkamı döndüm ve caddenin karşısındaki lokantaya doğru yürüdüm. Arkamdan sanki büyük metal bir robot nefes alıyormuş gibi bir ses geldi arkasından rüzgar esmeye başladı ve saçlarım uçuşmaya başladı. Sesin ne olduğuna bakmak için kafamı çevirmiştim ki mavi polis kulübesi kayboldu!! Hadi ama bu gerçek olamaz değil mi?! Önce melekler sonra kulübe ilaçlarımı da düzenli olarak alıyordum. Bilemiyorum... Belki de uykum olduğu için halüsinasyon falan mı görüyordum. Bunların hepsinin hayal olduğunu düşünüp karşıya Burger ı yiyip bitirmek geçtim. Burger a girdim ve Steakhouse alıp yemeye başladım. O kadar acıkmışım ki beni izleyenler bu kız 8 senedir yemek yemiyor mu diyordur. Yemeğimi bitirip otele geri döndüm. Resepsiyonun önüne geldiğimde durdum.

"Pardon. Sakıncası yoksa bir şey sorabilir miyim?"

"Buyrun bayan?"

"Şu kapının önündeki heykeller.. Melek şeklinde olanlar.. Sabah kapının önündeydiler öğlen çıktığımda yoktular. Neredeler acaba?"

"Pardon? Melek heykeller mi? Özür dilerim ama başka bir otelle karıştırdınız. Bu otelin kapısında hiç heykel yok. Hatta otelde hiç heykel yok."

"Ama.. Nasıl.. Neyse teşekkür ederim."

"Önemli değil."

Ikişer ikişer merdivenleri çıkıyordum. Odamın olduğu kata geldiğimde karşımda meleklerden biri duruyordu! Bu.. Bu imkansız! Hani otelde hiç melek yoktu! Yalancı domuz.

" Don't blink!(Göz kırpma!)"

Sesin kimden geldiğine bakmak için arkamı döndüm. Sabah ki papyonlu adam yani Doktor du. Kafamı çevirdiğimde melek bana yaklaşmıştı. Korkuyla geri geri giderken yanlışlıkla Doktor a çarptım.

"Doktor! Bunlar ne?! Neler oluyor ve neden ışığı işaret ediyor!"

"Ahh.. Hadi ama.. har seferinde aynı numarayı yapmayın.. Özgün olun biraz.."

"Kendi kendine konuşana deli derler soruma cevap ver."

"Deli olmadığımı kim söyledi? Işığı söndürecekler!"

"Ne yapacağız o zaman Doktor!"

"Yapabileceğimiz tek bir şey var!"

"Ne?!"

"Run!(Koş!)"

Doktor elimden tuttu ve koşmaya başladık. Merdivenlerden yukarı çıkmaya başladık. Bu sırada ışıklar yanıp yanıp sönüyordu. Son kata çıktığımızda önümüzde 3 tane melek belirdi. Doktor la meleklerin önünde durduk. Merdivenlerden de 2 tane geliyordu. Kapana kısılmıştık. Hadi ama 5 e karşı 2! Hiç adil değil! Doktorun elini sıkı sıkı tutmuştum. Ufak adımlarla geriye doğru gidiyorduk ki elim bir şeye çarpmıştı. Bu.. Bu.. Bu kapı koluydu!! Arkamızda bir tane oda vardı! Hemen kapıyı açtım ve içeriye girip Doktoru da yanıma çektim. Dolabı kapının önüne ittirmek için dolabın yanına gittim.

"Yardım edecek misin?!"

Doktor ben bunları çığrınırken cebinden uzun metal bir alet çıkarıp kapıya tuttu ve aletten tiz bir ses geldi. Benim yaptığım tek şey ise ayran budalası gibi Doktora bakmaktı.

"Işte bu kadar! Bu arada iyidin! Şimdi napacağız planın ne?"

"Plan mı herhangi bir plan yapmadım ki?"

"O zaman ayıptır sorması bizi niye bu odaya soktun o zaman?"

"Istersen seni meleklerle başbaşa bırakayım ha ne dersin? Ayrıca kapıya naptın ve elindeki ne?"

"Bu.. Bu sonik tornavida ve kapıyı kilitledim."

"Ne.. Ne bi dk tornavida mı? Bir tornavidayla kapıyı mı kitledin?"

"Evet. Tornavidayla ama sonik."

Yüzünde yine o çarpık gülümseme belirdi. Lanet olsun ki çok yakışıyordu.

"Hı.. Tamam o zaman şu melekleride soniklede gitsinler gari. Ayrıca bu melekler neyin nesi?"

"Ha. ha. ha. Melissa ha. Çok komik. Bunlar Ağlayan Melekler. Onlara baktığın sürece hareket edemezler. Ama hayal edebileceğinden daha hızlı hareket ederler. Her şey sadece göz kırpmana bağlı."

"Sonra noluyor peki? Ayrıca nasıl öldürücez bu şeyi... Işte ağlayan melekleri?"

"Bir taşı öldüremezsin ama tabii ki bir taş seni öldürebelir. Aslında öldürmüyorlar. Seni zamanda geriye yolluyorlar ve bu enerjiyle besleniyorlar ve bu zamanlar son nefesini vermiş oluyorsun."

Doktr bunları anlatırken melekler kapıyı zorluyorlardı. Doktor odadan çıkmak için bir şeyler bulmaya çalışırken oda volta atıyor bir yandan da "My head.. My head..(Kafam.. Kafam..)" diyerek saçlarını tutuyordu. (Volta atmak bir yandan diğer yana gitmek ve bunu sürekli tekrarlamak bilmeyen vardır diye söyledim.)

Sonuncu katta sıkışıp kalmıştık pencereden atlama şansımız yoktu. Ama.. Bi dk.. Sonuncu.. Kat.. Bi dk.. Jeton düşüyor..

After RegenerationHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin