2

7 1 0
                                    


Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Her zamanki avize geldi gözlerimin önüne. O süslü, o üzerindeki her pırlantası kalbimi parçalayan avize. Bedenime tecavüz edilmeden önce dayak yiyip bayıldığım, sonra da yatırıldığım yatağın üzerindeki kan kırmızısı renginde olan avize.

Yüreğim daraldı. Yine açmıştım gözlerimi. Yine dayak yiyen bedenime inat nefes almıştım. Yine ve yine ve yine ölmemiştim onca eziyete rağmen.

Derin nefes almak isteyen bedenim göğüs kafesimin haddinden biraz daha şişmesiyle acıyla sarılınca bu isteğinden vazgeçti. Esneme ihtiyacı duyan kollarım ve bacaklarım dört bir yanını saran sızıyla kaskatı kaldı. Gözlerimde biriken yaşlar iki yanımdan kulaklarımın üzerine aktı, ben bir kez daha lanet ettim hayatta oluşuma. Bir kez daha içimdeki çocuk intihar edişinin sonuçsuz kalmasına çığlık çığlığa isyan etti.

"Sahra hanım,  bey sizi kahvaltı masasında bekliyor."

İçeriye ne zaman girdiğini bilmediğim hizmetli uzaktan, acıyarak bakıyordu bana. Oysa benim yaşlarımda, yüzü ve bedeni tertemiz bir genç kızdı. Benimde böyle olmam gerekirdi.

"On dakika içerisinde burda olsun dedi."

Gözlerimi ondan çekip tavandaki avizeye diktim. İçimdeki sesi dinledim. Gözlerimdeki yaşları dindiremedim durdum.

"Hareket edemiyorum."

Sözlerim kızın başını yerden kaldırıp bana bakmasına neden oldu. Birkaç adımla yanıma yaklaştı ve yatağımın kenarına oturdu. Kollarıma dokundu. Kollarımdaki kemer izlerinde gezdirdi ellerini. Gözlerindeki yaşlar yanaklarından süzüldü, kollarımdaki izlere sanki bir kaya parçasıymışcasına bıraktı kendini.

"Ö-zür d-dilerim."

Gözlerimi onun gözlerine diktim. Kaşlarım anlamamamın etkisiyle çatıldı, çenem titredi.

"Sen neden özür diliyorsun?"

Başını eğdi, parmağının kolumun üzerinde olan ellerine baktı. Titrek bir nefes çekti ciğerlerine.

"Vücudundaki bu izlere engel olamıyorum. Her gece işkence görürken kulaklarıma dolan çığlıklarına engel olamıyorum. Yaşadıklarına, gördüklerine engel olamıyorum. Ben, her gün seni biraz daha ölüme terk ediyorum. Çok özür dilerim."

Başı eğikken sarsılarak ağlamaya başladı. Çaresizdi, biliyordum. Eğer bana yardım etmeye çalışırsa hem işinden olurdu, hem canından. Canım bir kez daha yandı. Bana yardım etmek isteyen abim, öldürüldü. Necip yüzünden üzeri örtbas edilen bir kazaya kurban gitti. Sonra karşıma geçmişti o cani herif, utanmadan "kaçmaya çalışma, yoksa sevdiklerin böyle üzücü kazalara kurban gider." demişti.

Annem... Canım annem...
Büyüttü benle abimi, o tek göz oda evde. Her gün bıkmadan usanmadan, kan kusa kusa canını teslim etti. Babamdan yediği dayaklar her seferinde canını morartsa da bir gün of dememişti bize karşı. Melek annem benim, ne çok özlemiştim onu.

"Üzülme."

Titreyen sesimle kolumu zorda olsa kaldırdım ve onun ıslanmışelinin üzerine koydum.

"Senin yapacak bir şeyin yok, ben her yolu denedim. Hadi kalkmama yardım et de kahvaltıya ineyim."

Ağlamaktan kızaran gözlerini dikti benimde ondan farksız olmayan gözlerime. Başını usulca sallayıp iki elini omuzlarıma koydu ve beni dikeltmeye çalıştı yatakta. Kollarıma saplanan acılarla ağzımdan kaçacak olan haykırışı engellemek için dişlerimi sıktım. Ağzımdan çıkan o acı inilti gözlerime toplanan yaşları bir kez daha süzdü yanaklarıma. Nasılda acıyordu canım. Yatakta dikelen bedenim, bileklerime kadar açık olan pijamamın açık olan yerlerindeki izleri görmemle düşürdü omuzlarını.

"Çok afedersiniz! Canınızı mı yaktım?"

Gözlerimi sımsıkı kapatıp başımı arkaya attım. Cigerlerime çektiğim titrek nefes inleyerek ağlamama neden oldu.

"Allahım ne olur al canımı..."

Gözlerimi açtım tekrar. Biraz daha oyalanırsam birazdan bekletildiği için yiyeceğim dayak daha ağır gelebilirdi.

"Senlik bir şey yok. Beni banyoya götürür müsün?"

*****

Kahvaltı masasına bilincim yarı kapalı bir şekilde oturdum. Nasıl yıkamıştım yüzümü, nasıl inmiştim aşağı bilmiyordum. Attığım her adımda çektiğim acı bunların farkına varmamama neden olmuştu.

Ne yazık ki oturmuştum yine şu masaya, işkence gördüğüm adamın suratının tam karşısına.

Önümde acı kahvesini iğrenç bir şekilde yudumlayan Necip, masadaki bıçağı al kalbime sapla der gibi duruyordu; ama yapamazdım. Denemiştim. Bıçağı kalbinin ortasına değil, koluna saplayabilmiştim sadece. Ondan sonra bir hafta aç kalmıştım. Hiçbir şey yememiştim, bedenimin yediği dayaklar harici.

Kemiklerim belirgin bir hale gelir gibi olduğunda çıkmıştım beni kapattığı karanlık, soğuk odadan. Ne zulümler görmüştü bu evin duvarları. Ne acı çığlıklar işitmişti de çatlamamıştı yine.

"Kahvaltını yap."

Sakin bir şekilde çıkan sesi, ondan bir kez daha nefret etmeme neden olmuştu. Sanki dün gece o kadar sinirle acımadan bedenime vuran o değildi. Sanki karşısında yüzünde ve bedeninde morluklarla oturmuyormuşum gibiydi. Bir insan ancak bu kadar gaddar, ancak bu kadar acımasız olabilirdi.

"Kahvaltını yap dedim sana."

Sinir hastalıkları olan pislik dediğini yapmamamla sertleşen sesini döktü ortaya. Böyleydi işte; inat edersem önce sertleşen ses, sonra masaya vurulan yumruk, yüzüme fırlatılan bardak, bedenime vurulan kemer...

Elimi kaldırıp önümdeki çatalı aldım ve bana ayrılan tabaktaki yiyeceklerden yedim biraz biraz.

"Bu akşam bir iş gezisine çıkacağım karıcığım. Umarım ben yokken yaramazlık yapmazsın."

Karın batsın yerin dibine!

Çatalımla sert bir şekilde ağzıma koyduğum zeytini çiğnerken ağzımdan çıkanları kulağım duymadı bir an.

"Gidişin olur, dönüşün olmaz inşallah!"

Gözlerini sert ve ani bir şekilde bana çevirmesiyle kalbim kulaklarımda atmaya başladı.

"Bir şey mi dedin?"

Duymuş muydu acaba? Yoksa gerçekten de duymamış mıydı? Birazdan kalkıp saçımdan sürükleyecek diye o kadar korkuyordum ki elimdeki çatalı bile doğru düzgün tutamadığımı farkedip tabağımın kenarına koydum.

"Tamam dedim."

Gözlerini gazetesine geri indirdiğinde içime titrek bir nefes alabildim. Yutkunurken boğazındaki adem elması yukarı aşağı oynuyordu, birde bana bağırdığında.

Gazeteyi sert bir şekilde katlayışı bile kalbimin hızlıca atmasına neden oluyordu. Her yerim o kadar acıyordu ki elimdeki çatalı zorla kaldırıp ağzıma bir şeyler götürüyordum.

Masadan kalktı ve yanıma doğru geldi. Tam başımda dikildiğinde burnum sızladı, zorla yutkundum. Belki de az önce ağzımdan çıkan kelimelerin pişmanlığını tüm kemiklerimde hissediyordum.

Dünyaya bir kez daha gelsem ve burada olsam, sadece bir kez daha dayak yemeyeceğimi bilsem, burdan sağ kalkacağımı bilsem bir kez daha söylerdim bu cevabı. Hemde bağıra bağıra.

Eğildi yüzüme doğru, kalbimin atışlarını kulaklarımda duyuyor ve bundan zevk alıyormuş gibiydi. Yanağımı öpüp geri çekildi ve kulağıma sessiz, ürpertici bir şekildr fısıldadı.

"Uslu ol ben yokken."

Dikelip salonun kapısına doğru gittiğimde tuttuğum nefesim gözümden düşen bir damlayla birlikte saldı kendini.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 17, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BIRAKMA BENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin