-2- Yeni Başlangıçlar ve Eski Arkadaşlıklar

11.5K 593 80
                                    

Ah, evet aldatılmışsam ne olmuş yani değil mi? Herkesin başına gelebilir… Bu tepkiyi verebilmeyi nasıl da isterdim; ama ne yazık ki veremedim. Bu elim hadisenin vukuu bulduğu gün geçirdiğim sinir krizini atlatır atlatmaz şapkamı önüme aldım (ki boynuzlarım şimdilik yeterli bir aksesuardı) ve seçeneklerimi bir çırpıda değerlendirdim:

 

a)Üç maymunu oyna ve olmamış gibi davran (ama bizim içinde bulunduğumuz durumda gerçekten kör, sağır ve dilsiz olmak gerekirdi ki, bu durumda maymunu kocam  oynamalıydı. Zevkle gözlerini oyup; kulaklarını, dilini ve vücudunun başka bir uzvunu da kesip onu Pinokyo’nun becerikli ustasının ellerine teslim edebilirdim. Tabi masallara inanıyor olsaydım…)

b)Aman canım aldatmayan erkek var mı ki de ve sineye çek (ama benim sinem o kadar geniş değildi çok şükür ki)

c)Dişli bir boşanma avukatı bul ve o aşağılık herifi soyulmuş soğana çevir!

 

Kalan bir parça mantığımla en doğru kararı verip üç gün sonra soluğu iyi bir avukatın ofisinde aldım. İnanın sizi teferruatlı boşanma sürecimle sıkmayacağım; neticede iyi bilenmiş bir baltayla evimdeki odundan kurtuldum. Dokuz yıllık evliliğimden geriye ise parlatılmış boynuzlar ve öfkeli bir Zeyna kaldı. Adliye sarayının kapısından çıkarken sütten ağzı yanan biri olarak, bırakın yoğurdu üfleyerek yemeyi bir daha süt ve süt ürünlerinin yanından dahi geçmeyeceğime yemin etmiştim bile.

 

Ağacımdaki pembe süsü gördüğüm sabahın üzerinden geçen altı ay boyunca her sabah bir zavallı olduğuma inanarak uyandım ve bütün o süre boyunca en sevdiğim çizgi film karakterinin kulaklarını defalarca çınlattım:

“Otuz yaşındaysanız, aldatılmış ve de boşanmışsanız hayat gerçekten zor!”

 

Cedric ne kadar da haklıydı… Ama size iyi bir haber daha; bu geçici bir dönem. Nihayetinde yontulmamış bir kalastan daha fazlasını hak ettiğinizi idrak ediyorsunuz ve parlak boynuzların ne kadar da son moda olduğuna kendinizi ikna edebiliyorsunuz. Boynuzlarımdan kurtulmam tabi ki mümkün; ama onlar benim hayata “aklımda!” deyiş şeklim (ladeste her zaman iyiydim.)

 

Ah bekleyin, esas habere henüz geçmedim. Aslında bu haberi vermeden önce birkaç detaya daha açıklık getirmeliyim sanırım(boşanmadan payıma düşen parayla ne yaptığım gibi mesela). Ortak mallarımızdan elime geçen parayı alır almaz üç sene önce umutsuz ev kadını sendromumu ortadan kaldırmak için açtığım mütevazı pastanemi şık bir bistroya dönüştürdüm. Şirin dükkânıma yakın aynı şirinlikte küçük bir eve taşındım ve… İşte buna inanamayacaksınız; okula geri döndüm! Hangi okul diye sorduğunuzu duyar gibiyim, hemen açıklık getireyim: Hayatımı mahveden kalasla evlenmek için bıraktığım okula; siyasal bilgiler fakültesine… Kulağa korkunç geldiğinin farkındayım; ama üniversite affını değerlendirmemek aptallık olurdu. Üstelik kafamı dağıtmaya bu denli ihtiyacım varken… Annemin aksine bunun için çok geç olduğunu düşünmüyorum; otuz, üçüncü sınıf öğrencisi olmak için o kadar da büyük bir yaş değil. Sınıf arkadaşlarımla aramda ortalama on yaş olacak, on yaş dediğin nedir ki canım. Gözünü açıp kapa ve bir daha aç bak işte otuz olmuşsun, tıpkı benim gibi… Yaş mevzuunu biraz abarttığımın farkındayım, bu durumu iki seneye kadar atlatacağımı umuyorum. Ah, ama kim hayatının baharını bir odunun gölgesinde geçirdiğini fark edip kaybettiği zamana üzülmez ki?

 

Altı ay süren nekahat dönemim sonunda damarlarımı kan yerine hırsla doldurdum ve işte buradayım. Daha enerjik, daha kararlı ve daha yaşlı…

Otuz Yaşındaysanız Hayat Gerçekten Zor (Kitap Olarak Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin