"Son 10 dakika... Ah hadi ama!” Nefes nefese koşarken zamandan başka bir şeye odaklanamıyordum. İş görüşmesine geç kalmıştım ve zamanım git gide daralıyordu. Yanımdaki insanlara çarpa çarpa ilerlerken, arkamdan söylenen lafları duymama rağmen dönüp bakamıyordum. Çünkü zamanım yoktu, lanet olsun. Cebimde hissettiğim titreşimle elimi hemen telefonuma götürdüm. “Bighit Entertainment” Olamaz, bu sefer olmamalı. Bu işe geç kalamam.
Hem koşup hem de aramaya cevap vermeye çalışırken omzumda hissettiğim acıyla dengemi kaybettim. Telefonumun asfalta doğru parçalanarak savruluşunu izlerken aynı zamanda kendimi yerde bulmam da bir olmuştu. Olayın şaşkınlığını birkaç saniye idrak edemezken bana yöneltildiğini düşündüğüm sese döndüm.
“İyi misiniz?”
Karşımda gördüğüm genç adama boş bakışlar atarken bir anda sinir patlaması yaşamam gecikmedi.
“Oradan bakınca iyi gibi mi görünüyorum?! Önüne bakarak yürümen gerektiğini bilmiyor musun? Ah,cidden!”
Elimi omzuma doğru götürdüm. Sanırım omzum çıkmıştı, evet evet kesinlikle omzum çıkmış olmalı yoksa bu acının başka bir açıklaması olamazdı. Yerimden kalkmaya çalıştım ama başaramıyordum. Neden kimse yardım etmiyordu? Kore’nin insanlığı nerede kaldı? Önümde uzanan elin sahibine bakışlarımı sabitleyerek:
“İstemez.” dedim.
Dalga mı geçiyordu gerçekten. Hem omzumun hem de telefonumun kırılmasına sebebiyet vermiş hem de karşıma geçmiş bana... Bir saniye... Telefonum... Bakışlarımı etrafa çevirdim. Olamaz, hayır hayır ne olur çalışma ihtimali olsun ne olur. Bir anda ayaklanarak asfaltta olan telefonuma yöneldim. Etrafa savrulmuş olan parçaları toplamaya çalışırken yine o ses, tepemden bir sinirin gelmesine izin vermişti.
“Boşuna uğraşma, o telefonun işi bitmiştir.”
Kafamı bir anda ona çevirdim. Etrafı mı izliyordu o? Havalı olduğunu falan mı zannediyordu bu aptal şey? Topladığım parçaları bir anda yere fırlatmamla bakışları nihayet beni bulmuştu.
“Hem omzumu kırıyorsun hem yardım etmiyorsun hem telefonumun parçalanmasına neden oluyorsun ve en çok da senin yüzünden iş görüşmeme geç kalıyorum. Bir de utanmadan karşıma geçmiş benimle dalga mı geçiyorsun ha?!”
Sesim git gide yükselirken vücudumun titremeye başladığını hissetmiştim.
“Ah, cidden seninle uğraşmak istemiyorum. Önemli işlerim var ve vaktimi gereksiz şeyler için harcayamam.”
Söyledikleri kulaklarımda yankılanırken sadece sırtını izleyebiliyordum şu an. Gidiyordu. Utanmadan gidebiliyordu.
“Sadece senin mi önemli işlerin var zannediyorsun ha?! Bana bak seni geri zekalı!”
Sinir git gide bütün vücuduma yayılırken sap gibi yolun ortasında dikildiğimin biraz geç farkına varabilmiştim. Görüşmeye tamamen geç kaldım. Mükemmel, gerçekten mükemmel. Yerdeki çantamı bir hışımla alıp tabana kuvvet diyerek koşmaya başladım. Biliyorum işe alınmayacaktım ama denemekten de zarar gelmezdi değil mi? Salak gibi içimdeki umudu söndürmemeye çalışıyordum.
Saçım başım birbirine girmiş bir şekilde şirkete dalarken güvenliğin belime uzanan koluyla durdum.
“Buyrun hanımefendi, ben yardımcı olayım.”
“Ben iş görüşmesi için gelmiştim.”
“Görüşmeler çoktan bitti, üzgünüm.”
“Lütfen.. Bu işe ihtiyacım var. Görevli biriyle görüşmek istiyorum.”
“Hanımefendi bitti diyorum. Neden anlamak....”
“Neler oluyor burada?”
Kulağıma dolan kadın sesiyle kafamı çevirdim.
“Hanımefendi iş görüşmesine gelmiş Min Jee hanım.”
Min Jee? Hani şu Bangtan’ın dans eğitmeni olan Min Jee mi?! Gözlerimin parladığını hissedebiliyordum. Fotoğraflardan daha güzel görünüyordu. Dokunsam kızar mıydı? Elim ona doğru uzanırken neden burada olduğumu anımsayıp geri çekildim. Boğazımı temizleyerek:
“Be..ben iş görüşmesi için gelmiştim. Stil danışmanı olarak. Üzgünüm geç kal...”
“Sen mi stil danışmanı olmaya geldin(!) Hah!”
Sözleri afallamama sebep olurken bakışlarımı kendime çevirdim. Evden çıkarken büyük bir özgüvenle çıkmıştım halbuki. Güzel giyindiğime emin... Kir pas içinde kalmış kıyafetlerimi görünce göz bebeklerimin büyüdüğünü hissetmiştim. Bir rezil olmadığım kalmıştı o da oldu. Arkadan alkış efekti çok yakışırdı şu durumuma gerçekten. Kafamı tekrar kadına çevirerek:
“Üzgünüm. Gerçekten gelirken hoş olmayan bir durumla karşılaştım. Bir adamla çarpıştım, üstüm bu hale geldi, telefonum kırıldı, şirketin çağrısını yanıtlayamadım bu yüzden gec....”
“Sence bunlar beni ilgilendiriyor mu?”
Hararetli olarak derdimi anlatırken sözümün kesilmesiyle vücudumun kaskatı kesildiğini hissettim. Bu sinir hücumunun işaretiydi sanırım.
“Adınızı bilmiyorum ve bilmemem daha iyi sanırım. İşe alınmadınız ve alınmayacaksınız. Şimdi şirketi terkedin.”
Merhaba. Ben, 2 yıldır çalmadığı kapı kalmayan ve 2 yılın sonunda ilk kez çağrıldığı iş görüşmesine geç kalan, üstüne yerin dibine batırılan Kim Sun Hee. Tanıştığımıza hiç memnun olmadım.
BEĞENDİYSENİZ LÜTFEN OY VERMEYİ UNUTMAYIN ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PJM / Park Jimin
Fanfiction"Benimle yanmaya hazır mısın, Sun Hee?" "Seninle kül olmaya hazırım, Park Jimin."