BÖLÜM 3

40 5 2
                                    

Şu an ne yapmam gerekiyordu? Saf saf yüzüne bakmaya devam edemezdim. Ağlasam affeder miydi? Saçmalıyordum, evet.

“Aa...şey..ben..yani..o..sen..”

“Evet, sen, ben?”

Hayatımın en zor anlarından birini yaşıyordum şu an ve üstüme gelmeye devam ediyordu. Dalga geçmek zorunda mıydı? Ne demem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sanırım tek çarem kaçmaktı. Bir anda ayaklanarak, saçımı karıştırdım.

“Şey.. Benim acil tuvalete gitmem lazım. Ne tarafta acaba?”

İtinayla gözlerine bakmamaya çalışıyordum. Keşke yer yarılsaydı da içine girseydim.

“Sağdan 3. kapı.”

Çarpık gülüşünü yüzüne bakmasam da hissedebiliyordum. Hoşuna gittiği bariz ortadaydı. Beni utandırmak hoşuna gidiyordu resmen. Aceleyle çantamı ve kabanımı alarak çıkışa yöneldim. Gözleri sırtımda dolanıyordu, dibine kadar hissediyordum. Kapıyı kapatmamla derin bir nefes vermem bir oldu. Kafamı duvara sürtüp alev çıkarmak istiyordum. Lavaboya girerek yüzüme birkaç defa su vurdum.

“Geri zekalı olan sensin. Nasıl olur da Jimin’e böyle bir şey söylersin. Beyinsiz, beyinsiz.”

Aynadaki görüntümle konuşarak kafama vuruyordum. Dışarıdan biri görse deli damgası yemem hiç de gecikmezdi doğrusu. Bu utançla yaşamak zorundaydım. Bir şey olmamış gibi davranmalıydım. Evet evet, tek çarem buydu. Her dakika kaçamazdım ya.
Son bir kez derin nefes alarak çıktım. Tekrar pratik odasına girdiğimde pek hoşlanmadığım bir kişiyle karşılaşmıştım. Dans hocası benim oturduğum yere oturmuş ve.. Jimin’le mi cilveleşiyordu o? Gördüğüm manzarayı birkaç dakika idrak etmeye çalışarak süzdüm. İkisinin de bakışları benimle buluştuğunda kafamı çevirip diğer köşeye yöneldim. Üzerimde dolanan nefreti hissedebiliyordum. O tarafa bakmamaya çalışıyordum ve bu oldukça zordu. Telefonuma gelen mesajla odak noktamı bulduğum için şükrettim. Tanımadığım bir numaradandı.

“Bu BTS’in bu ayki programı. Tercihlerini buna göre yaparsın. Başarılar dilerim. Ve şunu da ekleyeyim, zor beğenirler. Özellikle biri var ki... Neyse, zaten kendin fark edersin. Kolay gelsin. -Bang PD.”

Gelen fotoğrafa tıkladım ve incelemeye başladım. Oldukça yoğundu. Tahmin ettiğimden çok daha yoğundu. Anlaşılan daha ilk ayımdan zorlanacaktım.
Telefonumu kapatıp çantama koydum. Bakışlarımı etrafta gezdirirken dans hocasının bakışlarıyla yeniden karşılaştım. Gel beni döv diyordu herhalde. Bu sefer kafamı çevirmeyerek bakışlarımı sürdürdüm. Eğer kafasını çevirecek biri varsa, bu o idi. Aramızda oluşan elektiriği Jimin de fark etmiş olacak ki, bir bana bir yanındakine bakıp duruyordu. Elini dans hocasının yüzüne kapatarak aramızdaki bakışmayı kesti. Kadının kulağına birkaç şey fısıldamasını izledim. Sonrasında kadın odayı terk etti. Ne demişti acaba?
Yanıma gelerek oturdu ve yüzüme bakmadan konuştu.
“Daha ilk gününden düşman edinmeye mi çalışıyorsun? Eğer öyleyse tebrik ederim, başardın.”

Alaycı bir şekilde gülümseyerek kafamı salladım.

“Korkmam mı gerekiyor?”

Söylediğimle kafasını bana çevirdi.

“Evet ama, sende o korkuyu göremiyorum?”

Sorgulayıcı sözlerine karşılık ona dönerek vücutlarımızı biraz daha yaklaştırdım. Bakışları anında dudaklarıma kaymıştı. 

“Korkması gereken tek bir kişi var ve o kişi ben değilim.”

Nefesimi yüzüne üfleyerek konuştum. Bakışları bütün yüzümü esir almıştı. Nedensizce kalbimde bir sıcaklık hissettim. Bu kadar yakın durmak rahatsızlık vermişti sanki. Daha önce bir erkekle bu kadar yakınlaşmamıştım. Ben erkekleri her zaman sadece süzmekle yetinirdim. Bakışlarımla hepsini soyar ama hiçbirine yaklaşmazdım. Bu da benim tuhaf bir tarzımdı işte.
Aramızdaki bağı keserek tekrar olduğum yere döndüm. Kafasını yere eğerek küçük bir kahkaha attı ve o da yerine döndü.

“Başarılar dilerim.”

**

Eve girerek “Ben geldim.” diye seslendim. Ha Ni’den ses gelmiyordu. Evde mi yoktu acaba? Kabanımı askıya asarak ayakkabılarıma yöneldim. Bütün gün bunların içinde kalan ayaklarım isyan ediyordu bana. Koltuğa geçerek ayak parmaklarımı ovaladım. Cidden acıyorlardı. Sehpaya koyduğum telefonumun titremesiyle yine bilmediğim bir numaradan mesaj görmüştüm. Yine şirketten biriydi muhtemelen. Elime alarak mesajı açtım.

“Konunun üstünde fazla durmadım diye kaçacağını zannetme. Yarın konuşacağız. -PJM.”

Gördüğüm mesajla yerimde doğruldum. Park Jimin bana mesaj atmıştı. Mutlu mu olmalıydım yoksa yazdığıyla üzülmeli miydim, bilmiyordum. Anlaşılan yarın zor bir gün olacaktı.
Cevap vermeye koyuldum.

KSH: “Yoksa benden özür mü dileyeceksin, Jimin Park. Ah, yapma. Ağlarım.”

PJM: “Özür mü? Ben mi? Cidden komik kızsın Kim Sun Hee. Seninle eğleneceğim anlaşılan.”

KSH: “Seni eğlendirebileceksem bundan mutluluk duyarım, Jimin Park. Fakat, zannetmiyorum.”

PJM: “Neden zannetmiyorsun?”

KSH: “Yanındaki dans hocasına benzemem de ondan. Cilveleşirken ben bir eğleniyordun.”

Aklımda dans hocasının yüzü belirdiğinde suratımı istemsizce buruşturdum.

PJM: “Yoksa kıskandın mı, ha? Şu an mutluluktan yastığı yumrukluyorum. Kim Sun Hee beni kıskandıııı!”

Mesajıyla küçük bir kahkaha attım. Kıskanmak ve ben? Hiç yakışmıyordu.

KSH: “ Emin ol kıskanacağım erkekler listesinde bile değilsin. ;)”

Tabii ki o listedeydi. BTS’in nefesini duymak bile kalbimi hızlandırıyordu. Fakat o anlamda bir kıskanma hissetmiyordum kendimde. Basit bir hayranlıktı işte. Ötesi yoktu.

PJM: “O zaman yatmadan önce, bir gün o listede olmak için dua edeceğim. ;)”

KSH: “Bol şans Jimin Park ve iyi geceler.”

PJM: “İyi geceler, Kim Sun Hee.”

***

Jimin’in Ağzından

Nedensizce mesajları gülümsememi sağlamıştı. Komik bir kıza benziyordu. Eğlenmekten zarar gelmezdi ya.
Telefonu kenara bırakarak, bakışlarımı yatağın sağına çevirdim. Yanımda çıplak bir şekilde yatan Min Jee, halinden memnun görünüyordu. Yüzünde öyle bir ifade vardı en azından. Yatakta doğrularak ayağa kalkmaya yeltendim fakat belimde hissettiğim eller buna engel oldu. Eller yavaş yavaş omuzlarıma doğru çıkarken sonunda bir öpücük hissettim. Kafamı çevirme gereği bile duymadım.

“Jimin, nereye?”

Ses tonundan resmen cilve akıyordu. Bu kadını 1 yıldır beceriyordum ve hala, sanki yeni tanışıyormuşuz gibi cilveleşmesinden fazlasıyla sıkılmıştım.

“Kaldığımız yerden devam edelim Jimin-ssi. Sana doyamıyorum.”

Öpücükler bütün sırtımı kaplarken arkamı döndüm ve üstüne çıktım. Kadınları memnun etmek hoşuma gidiyordu. Beni arzu etmeleri hoşuma gidiyordu.

Alıştırmak için fırsat bile vermeden içine girdim. Git gide hızlanırken inlemeleri kulağımı dolduruyordu. Durmuyordum. O inledikçe daha da hızlanıyordum. Onunla birlikteyken aklımda olan tek şey ihtiyacımı gidermekti. Başka bir şey hissetmiyordum. Kalbim Min Jee'yi kabul etmiyordu.
Zevkinin doruk noktasına ulaştığını hissettiğim an durdum ve kenara geçtim.

“Sorun ne? Çok iyi gidiyordun.”

“Sıkıldım. Git artık.”

Sözlerimle yatakta doğruldu. Şaşırmış yüz ifadesini bakmasam dahi hissedebiliyordum.

“Beni buraya sen çağırdın, Park Jimin. Ne demek git?”

“Evimin kadını ol diye çağırmadım ya. Aramızdaki ilişkiyi biliyorsun. Çıkarken kapıyı kapat. Uyuyacağım.”

Son sözlerimle birlikte arkamı dönüp gözlerimi kapattım. Arkamda hissettiğim sert hareketlenmeler yataktan kalktığının işaretiydi. Hazırlanıp çıkarken kapıyı sert bir şekilde kapatmayı da ihmal etmemişti. Ergen gibi davranıyordu ve bu sinirimi bozuyordu. Sesimi çıkarmıyorum diye hoşuma gittiğini mi zannediyordu acaba?
Yatağa biraz daha yayılarak kendimi uyku moduna geçirmeye çalıştım. Uyumadan önce gözlerimde beliren son şey ise, Sun Hee’nin mükemmel bedeni olmuştu.

PJM / Park JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin