Sarayın uzun koridorunda yürürken,Baekhyun'nun adımlarına uyum sağlamıştım. Arada bir yüzünü bana çevirip bakıyor,ardından yeniden önüne dönerek yanaklarını şişiriyor,dudaklarını alışkanlıkla yalıyor veya ısırıyordu. Yifan ve Kyungsoo arkamızdan ilerliyordu.
''Chanyeol ?''
''Baekhyun,hayır.''
''Ama -''
''Olmaz.''
Dudaklarını büzdü ve başını yere eğdi. Adımlarım giderek yavaşlamıştı çünkü toplantı odasına yaklaşıyorduk.
''Chanyeol -''
''Işıltım,olmaz.''
''Lütfen....''
En sonunda durduğumda ve ona dönerek odamıza gitmesini söyleyeceğim sırada hafif çıkık alt dudağı ve buğulu gözleri ile direk gözlerime baktığını görmüştüm. Yifan ve Kyungsoo'nun bakışları bizim üzerimizdeydi.
Sözcüklerim boğazıma tıkılı kalmıştı ve onu odaya gönderip beni beklemesini söylemek şuan yalnızca bir günah gibiydi. Yutkundum. Tanrım,neden bu kadar güzel olmak zorundaydı? Beni her saniye sınıyordu adeta. İç çekişim uzun sürmemişti.
''Tamam,'' Gözleri parladı ve gülümsememek için kendisini tuttu.. Bunu yaparken bile parıldıyordu. ''Ama konuşmaya karışmayacaksın.'' Hızlıca kafa salladı ve ileri atıldı ancak tek başımıza olmadığımız gerçeği ile kendini geriye çekerek başını eğdi hemen kızaran yanaklarıyla. Tek eliyle kapattığı dudaklarının ardında bir gülümseme yattığını biliyordum. İç çektim.
Ah... Ona gerçekten dayanamıyordum.
Toplantı salonuna adımızı attığımızda yüzümde ki ifadeyi sabit tuttum ve Yifanın Kyungsoo ile birlikte Baekhyunu benim yanımdan çekmelerine izin verdim. Baekhyun bana son bir kez bakmış, küçük bir şans gülümseyişi bahşetmişti gözlerime. Ne yazık ki yüzümü ondan çevirmek zorunda kalarak masanın başına doğru ilerledim ve benim içeri girmemle ayağa kalkarak doksan derece eğilmiş olan herkese kısaca bir göz attım.
Çoğu benden yirmi hatta otuz yaş büyük, başarılı savaş komutanlarıydı. Aralarında en genci bile benden on dört yaş büyük bir savaş gemisi kumandanıydı. Stratejilerimi başarılı bularak bana güneş yemini etmiş insanlardı.
Güneş yemini.
Kalbinin yemin ettiği kişi için attığı, hala nefes alıyorsan onun amaçları uğruna nefes aldığını gösteren bir yemin. İhanet etmen demek, onurunu ve yaşamının karanlık tarafından alındığını gösterirdi yalnızca. Bu yemini etmeye cesaret gösterebilmiş bu on üç kişi karşımda, inançlara gerçek anlamda bağlı olan on üç asker.
Derin bir nefes aldıktan sonra Kyungsoo'nun önüme koyduğu dosyadan oldukça yıpranmış görünen parşömeni çıkarıp baktım.
''Benimle dalga geçiyorsunuz, değil mi?''
Hiç biri başını kaldırmadı, halen daha eğilmiş bir şekilde bekliyorlardı. Derin bir nefes alıp verdim ve aklımdan Baekhyun'u çıkarmaya çalıştım. Şuan önümde durmuş, o da diğer herkes gibi eğiliyordu. Tek ayakta duranlar Yifan ve Kyungsoo'ydu. Sinirle burun kemerimi sıktım ve derin bir nefes daha aldım. Bunu yapmasaydı daha mutlu olabilirdim.
''Kaldırın başlarınızı.'' Hepsi aynı anda doğruldu. Bir kaç tanesinin, özellikle Taeyong ve Seunghyun'nun Baekhyun'a doğru bakış attığını gördüm. Eğildiğini fark etmişlerdi. Cidden, bazenleri Baekhyun'a aldanmamam gerekiyordu.
Hepsi teker teker yerlerine geri oturdu. Yifan hala ayakta dururken ona doğru döndüm ve kafamla dışarı doğru işaret ettim. Bana sessiz bir onay vererek dışarı çıkarken bende karşımda oturan bu yeminli komutanlara doğru döndüm ve tekrardan sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
άρρητη |Tarifsiz|
FanfictionOnu ancak şairler tarif edebilirdi. Ve onu şairler bile asla tam olarak tarif edemezdi. |Chanbaek|