Giriş / 7 Şubat 2018

19 1 0
                                    

-Yaşamak, karanlıkta tutsak kalmaya talip olmaktır. Bir uzun yoldur gece, bitmeyen. Bir derin kuyudur zaman, içinden çıkılamayan. Bir garip çaresizliktir an, birden kaybolan.
Mahzun'un bu sözlerine kulak veren Sadık bir müptezel değil de, bir bakan edasıyla süzdü onu. Evet bir bak/an. Kime baktı Sadık? Mahzun'a mı yoksa onun söylediklerinde gördüğü kendine mi? Bir garip adamdı Sadık. Duramadı, pencereyi açtı Mahzun. Oda az biraz değil, tıka basa dumana doymuştu. Pencerenin kenarındaki masa pencerenin açılmasına pek müsade etmese de dumanı odadan atacak bir çıkış yolu bulunmuş oldu. Fonda bir şarkı çalıyor, Sadık ağzının kenarıyla eşlik ediyordu. "Ömrüm, hiç gibi geçti.". Müslüm Baba'ya bir saygı vardı. O konuşunca diller susar, eller ve dudaklar konuşurdu. Bir de duman. Kimisi içine hapsederdi dumanı, kimisi havaya salıverirdi. Duman, dertti. Mahzun yine uzaklara dalmış, ufukla birleşmiş, dertle yüzleşmeye geçmişti. Sadık garip adamdı. Susardı böyle zamanlarda, müsade ederdi dertlinin derdini içine içine kusmasına. Beklerdi, sabırla yüzlerin ona dönmesini, onunla derdin paylaşılmasını. Paylaşılmazsa da "Ben ekmeğime bakarım aga." der, kaçardı ortamdan. Kaçmazdı da, yalnız bırakılması gerekeni yalnız bırakırdı. Mahzun'un Sadık'ta gördüğü en derin gerçek bir yaşanmışlığı içine sıkıştırması ve sımsıkı muhafaza etmesiydi. Bu yüzden çok severdi belki de onu. Sadık yaşamış ama yaşadığını bırakmamıştı geride. Dersini almış, o dersi başarıyla vermiş ve yüksek lisansının ders dönemini de çoktan bitirmiş edası barındırırdı içinde. Tez dönemini yaşıyordu Sadık. İçine içine yazıyordu yaşanmışlıkları. Kolay degildi bu. Garip olmak, kolay olmasa gerek. Sadık gitti. Mahzun ışıkları kapattı, yan odadan gelen sesleri bastırmak için biraz müziğin sesini artırdı. Ve karanlığı seyretmeye başladı.

Büyük bir çukurdu gece,
Ne arabalar hasarsız geçerdi ondan
Ne de yayalar.
Kiminin lastiği patlar,
Kiminin bileği burkulurdu.
Kiminin ise düşleri.

Kalemi masaya bıraktı, burkulan düşlerine baktı. Denizin karanlığı içine çekmesi gibi, burukluk onu kıyısına kıyısına çekiyordu. Gece ise bunun şahidiydi. Tabi bir de ben. Ben ötekiyim sevgili okur. Mahzun'un içindeki öteki. Ben diyorum, çünkü Mahzun benim için öteki. Ben ise sizin için ötekiyim. Anlayışla karşılamanızı beklemiyordum zaten. Mahzun gibisiniz. O da hiç anlamaz beni. Bak dur, düşünmeden hareket etme desem de yapar yapacağını. Sonra gelir, beni suçlar. "Sen durdursan beni, bu halde olmayacaktım.", der. Onu da ben anlayamıyorum. Mış gibi yapıyorum. Siz de bana öyle yapın. Okumak kolay bir eylem değil, biliyorum. Çünkü ben hep okunulanım. Okunulmak zor ise okumak kim bilir ne kadar zordur. Mahzun alır beni karşısına, oturtur. Ona söyleyeceklerimi okur, okur, okur. Tam asıl anlaması gereken yere geldiğinde kapıyı yüzüme çarpar, çıkar. Ama ben severim onu yine de. Çünkü o yoksa, ben öteki olarak hiç var olmayacağım. Size eşlik etmemi istemiyor olabilirsiniz belki ama elden ne gelir? Hayatta istediğimiz her şey olsaydı isteklerimizin bir önemi kalmazdı. Çaresizlik mahkumluktur, elinde bulunmayanlar için. Bu bazen güzeldir bazen ise acı.

MahzunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin