Bilmek/Bulmak/Kaybolmak

4 1 0
                                    

Uzun bir hava çalkalanıyordu kulaklarda. Tedirgin. Perdeyi kaldırdı, pencereden dışarı baktı Mahzun. Yoktu. Aradığı neydi, kimdi bilmiyordu belli ki. Mahzun'a bir kaç telkinde daha bulunmak için gözlerini az biraz açabilmesi adına kalkıp bir çay demlemesini güdüledim. Kalkıp kalkmamakta kararsız kaldı. Sonra gecenin uzunluğunu düşünüp beni dinledi ve kalktı. Odanın kapısı açarken kapının koluna dokunduğunda uyanık olduğunu hissetti. Uyumuyordu. Gerçekti. Gerçekliği yaşıyordu. Son zamanlarda yaşadıklarının gerçekliğini farketmekte zorlanan Mahzun için onun iyiliğini düşünen ben(vicdanı), bulunmaz bir nimettim belki. Tamam okur, bencillik etmeyeceğim. Ama Mahzun'u seviyorum. Benim varlığım onunla mümkün sonuçta. Onu düşünme mecburiyetindeyim. Mecburiyet. Âh nasıl bir yüktür. Yaşamak yaşamak yaşamak. Bir vicdan olarak hayata tutunmaya bu kadar ihtiyaç duyan beni düşünüyorum da, maddi olarak var olanın bu sezisi ne kadar baskındır onun üzerinde. Mahzun'u unutmadım. Mutfağa geçti ve musluğun ucuna yaklaştırdı çaydanlığı ama sular yoktu. Sinirlendi. Onu sakinleştirmek için etrafındaki su bidonlarının dikkatini çekmesi için elimden geleni yaptım. Gördü ve sakinleşti. Suyu çaydanlığa boşaltırken yine onun bir yerlere yolculuğa çıktığını anlamamak mümkün değildi. Neden Mahzun. Bu dalgınlık, bu yorgunluk, bu kayboluş neden. Nereye gidiyorsun her fırsatta. Kimden kaçıyorsun. Kendini bu denli terketmeyi nasıl becerebiliyorsun anlamıyorum. Ben senim, sen ise ben. Beni bile nasıl böyle şaşırtmayı becerebiliyorsun anlamış değilim. Derenin kenarındaki fındık bahçesinde dedesinin odun ateşinin üzerindeki çaydanlığa suyu boşaltmasını hatırlarken onun dilinden dökülenleri içinden hecelemeye başlayışını seyretmeye başladım. "İncitmeyeceksin. Suyu bile. Kırmadan, taşırmadan, yavaş yavaş dökeceksin. Su bilir seni. Sen onu bilmesen de." Dedesi bir sufi yahut tarikat lideri değildi elbet. Ancak içindeki vahdet algısını dışarısına taşırmayı başarabilecek bir ilme ve naifliğe sahipti. Mahzun odaya tekrar girdi ve kitaplarını karıştırmaya başladı. Arıyordu. Yaşanılanın zihninde oluşturduğu gerçekliği elinde hissetmek, gözleriyle şahit olabilmek adına arıyordu. Buldu. Mevlana'nın Divan-ı Kebir'inden şu beyitleri okumaya başladı.
"Gönül buğday tanesi gibidir. Biz de değirmen gibiyiz. Değirmen hiç niçin döndüğünü bilir mi?
Beden de değirmen taşı gibi, düşüncelerimizde onu döndüren suya benzer. Taş der ki: Bu dönme işini su bilir. Su da: Bu işi ancak değirmenci bilir der. Çünkü bu suyu değirmene akıtan odur."
Bu böyle devam eder. Zaman gibi devreder hep bir sonrakine bir sonrakine ve bir sonrakine.
O zaman dedesinin sözlerini anlamayan Mahzun'un bu dizeleri okuyunca dizlerinin bağı çözüldü. Aradığını bulmanın mutluluğunu yaşayan çocuklar gibi tebessüm etti ve çaydanlığı kaldırıp içindeki suya konuştu sessizce. "Affet, incittiğim yerden incildim. Seni de yaşatan bir, beni de. Seni de olduran bir, beni de. Sen var isen, ben var isem, bu alem var ise bunun sebebi yine hep bir. Sen susayan su isen ben neyim. Senin su olduğunu ben bilirim. Beni kim bilir su."
Cevap alamadan odasına dönen Mahzun bir bardağına bir de masasında duran kitabına bakar. Okur, arada yine bakar. En son bir yudum aldığı çayından dili ıslanan Mahzun yine hatırlar. Varlığını hissettiren belli bir takım şeyler kendini bildirir ona. Gâib'in sözleri aklına gelir. İnsan hisseder kendinden olanı. İnsanı insan bilir. Insanı insan anlar hala yaşıyor ise hisleri. Gâib bir bilinmeyendir. Ben bilirim, Mahzun da bilir ama sen bilemezsin okur. Hem adı Gâib olanın kendi ne kadar bilinebilir ki? Ben bilmen gerekenleri sana bir bir söyleyeyim okur. Gâib bir yolcudur. Bazen bir durak. Bazen bir çay molası iken bazen de o çaya ortak olan muhabbet. Ama Gâib'tir ki sesi yoktur yazısı vardır, sen kitap zannedersin onu. O yaşayandır. Gâib kimdir bende bilmem aslında okur. Soran sorulandan daha bilgili değildir, derim sana. Bilmek çözmeye yetmez okur. Gâib Gâib'tir diyelim. Mahzun hatırlar o sözleri ve kitabı kapatır ve yazmaya başlar.
"Uzun bir hava çalkalanıyordu kulaklarda. Tedirgin..."

MahzunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin