Yağmur

380 39 24
                                    


Sağanak yağmur başlayalı saatler oluyordu. Caddenin sonundaki küçük bar tıklım tıklım doluydu. Yağmuru gören bara sığınmıştı ve barın yaşlı sahibi müşterilere yetişemiyordu. Adam bir kişiyi daha alacak yerimiz yok diye düşünürken kapının üzerindeki, birnin girdiğini haber veren zilin sesini duydu. Geçen bir kızın kapının önünde sırılsıklam bir halde dikiliyordu. Halinden uzun süredir ısınlandığını anlayabiliyordunuz. Yavaş adımlarla arkasında çamurlu ayak izlerini bırakarak içeri girdi ve ısıtıcının yanına sığındı. Uzun ıslak saçları ve kafasına geçirdiği montunun şapkası sebebiyle yüzü görünmüyordu. Fakat görünüşe göre 15-16 yaşlarında olmalıydı. Yaşlı adamın içi bir tuhaflıkla doldu. Sanki kızın etrafındaki insanlar kıza bakmamak için bakışlarını çeviriyordu. Bir kaç kişinin seslenmesiyele dikkati dağıldı ve işinin başına döndüğündeyse kızı tamamiyle aklından çıkardı.

Leyla yaklaşık iki saattir barda oturuyordu. Bugün bir şey olacağından emindi ama ne olacağını kestiremiyordu. İç güdüleri yağmur başlar başlamaz onu bu bara yöneltmişti. Ufacık barın içinde alması gerekenin iki katı kadar insan vardı. Artık içeride oksijen kalmamıştı ve Leyla çoktan daralmaya başlamıştı. İçinden "Sabret, bir şey olacak." diye tekrarlıyordu. İç güdüleri asla yanışmamıştıi şimdi de yanılmayacağından emindi. Dördüncü kahvesini içmeye başlayacakken barın kapısı açıldı. son 45 dakikadır kimse girip çıkmıyordu ki zaten bu delilik olurdu. Televizyonda sel uyarısı yapıyorlardı. Şu an buradan ayrılmak veya sokakta kalmak intihar olurdu. Kapıda sırılsıklam bir kız vardı ve yaşı çok da büyük görünmüyordu. Ayaklarını yere sürüye sürüye içeri girdi. Arkasında çamurlu ayak izleri bırakıyor, saçlarından su damlatıyordu. Üzerindeki ıslak, uzun montu ve ıslak siyah saçları dışında hiç bir şey ayırt edilmiyordu. Kız daha kafasını kaldırıp etrafına bakmamıştı. Sanki içinde bir düğmeye basılmış gibi hissetti. Aradığı buydu. Buraya gelme sebebi bu kızdı. Kızın üzerinde bir gariplik vardı ve bu garipliği kimse fark etmemiş gibi görünüyordu. Ya da fark etmişlerdi ama belli etmek istemiyorlardı. Leyla'nın şu an yapması gereken tek şey bir şeyler olmasını beklemekti. Erken davranırsa karışıklık çıkabilirdi ve emin de olması gerekiyordu. İç güdüleri her ne kadar kuvvetli olsa da hiç bir işe balıklama atlayamazdı. Sanki televizyona bakıyormuş gibi yaparak kızı izlemeye başladı.

Kız içeri gireli 1 saati geçiyordu ve ısıtıcının yanında durmaktan başka bir şey yapmamıştı. Islak montu ve saçları kurumuş, hafif de elektriklenmişti ama kız ne şapkayı çıkarmış ne de kafasını kaldırmıştı. Leyla nasıl bir işaret beklediğinden emin değildi. Belki bu sadece ıslak ve yalnız bir kızdı. Belki de tek amacı biraz ısınmaktı. Evsiz de olabilirdi. Bu civarda pek evsiz olmasa da imkansız değildi sonuçta. Altıncı kahvesi bitmek üzereydi ve kız kapıya doğru yöneldi. Öyle yavaş hareket ediyordu ki sanki bacakları hiç kıpırdamıyor, süzülüyordu. Kapıya ulaştığında tek hamlede kapının kilidini çevirdi ve anahtarı cebine soktu. Barın sahibi yaşlı adam birden kızı fark etti. "Hey napıyorsun!? Burada istediğin kadar durabilirsin ama o anahtarı yerine koy hemen!" Kız sanki adamı duymamış gibiydi. Olduğu yerden kıpırdamadı. Nefes bile almıyormuş gibi görünüyordu. Hala Leyla'nın hareket geçmesi için bir sebep yoktu. Kız manyak olabilirdi ama manyak olması Leyla'nın problemi değildi. Adam sesini biraz daha yükselterek bir kere daha bağırdı ve elindeki tepsiyi bırakıp kıza doğru yürümeye başladı. "Hey kime diyorum tak o anahtarı yerine!!" Üç adımda kızın yanına vardı ve kolunu tuttu. Şimdi kızı fark etmeyen herkes adamı izliyor ve ne yapacağını merak ediyordu. Bu sefer daha yüksek çıktı sesi "Sana di.." cümlesi yarım kaldı ve yere yığıldı. Bir anda herkes bağırmaya başladı. Kız hala kıpırdamamıştı ve Leyla'nın harekete geçme zamanı gelmişti. Sırt çantasını kaptığı gibi kıza doğru yürümeye başladı. Kız hala yere bakıyor, kıpırdamıyordu. Leyla önce adamın bileğini yakaladı ve kalp atışlarını hissetmeye çalıştı. Fakat nafileydi. Adamın ölmüş olduğunu hissetmişti. Bu sırada kız kafasını kaldırdı ve Leyla'ya baktı. Leyla ne beklemesi gerektiğini biliyordu fakat her seferinde kendini kötü hissediyordu. Kızın gözlerinin olması gereken yerde simsiyah boşluklar vardı. Bembeyaz teni sanki mor bir kalemle çizilmiş gibiydi. Yüzünün her yanında mor çizgiler vardı. Siyah saçları gözlerinin yanından aşağı süzülmüştü ve yavaş yavaş daha da elektriklenmeye başladı taa ki dimdik olana kadar. Bardaki insanlar şimdi bir köşeye çökmüş ağlıyor, yalvarıyor ve bağırıyordu. Bir kaç kişi dua ediyor ve huzur içinde ölmeyi talep ediyordu. Kız yavaş yavaş yerden yükselmeye başladı ve aynı yavaşlıkla da elleri Leyla'ya doğru uzundı. Onun ne olduğunu anlamıştı. Bu yüzden de sinirleniyordu. Leyla hemen kendini bir metre kadar geri attı ve sırt çantasının içindeki zinciri çıkardı. Bu zincir dolunaydı dövülmüş ve dövülürken her yanına tuz katılmıştı. Leyla yanına hiç bir şey almadığı günlerde bile bu zinciri beline sarardı. Tehlikenin ne zaman ortaya çıkacağı belli olmazdı.

Kız demiri görünce çığlık atmaya başladı. Ama sanki çığlık değil de piyanonun tiz bir notası gibiydi. Başına ne geleceğin biliyordu. Leyla hemen öne doğru atılıp zinciri bir kement gibi tuttu, kıza fıtlattı. Zincirinin üzerine doğru gelmesiyle kız biraz daha yükseldi ve çığlığı kuvvetlendi. Leyla bu sefer kızın hareket etme payını göz önünde bulundurarak zinciri attı ve kızın boynuna doladı. Zincirin vücuduna değmesi ile kızdan bir feryat koptu ve barın içini bir yanık kokusu kapladı. Zincir git gide kızın vücuduna karışıyor, değdiği her yer yanıyordu. Leyla kıza yaklaşıp bacaklarından tuttu ve onu aşağı çekti. Güçsüz olduğu belliydi, intikam için gelmemişti sadece kafası karışıktı. Ama bu tehlikeli olduğu ve bir adam öldürdüğü gerçeğini değiştirmiyordu. Yere yığılan kızın bütün vücudunu zincire sarmaya başladı. Arkasındaki ağlamalar ve yakarışlar çoğlamıştı ve dikkati dağılıyordu. Kız çığlık atarken kıza iyice yaklaştı ve "Seni özgür bırakıyorum, sonsuz uykuna huzur içinde devam et." dedi. Aslında böyle bir şey demesine gerek yoktu ama veda etmeyi severdi. En azından onlara acı çektirmesinin sebebinin onları kurtarmak olduğunu anlayabilirlerdi. Kim bilir kim bu kızı neden diriltmişti. Son bir hafta içerisindeki ikinci diriltmeydi bu ve ikisi de güçsüz ruhlardı. Dirilten kişiye bir fayda sağlamazlardı. Belki de şehirde yeni bir öğrenci vardı. Yarın buna bakması gerekiyordu.

Kızın son parçaları da küle döndü ve Leyla çantasından bir poşet ve fırça çıkarıp külleri topladı. Küllerin arasındaki anahtarı aldı, kapıyı açtı ve çıktı. Yağmur hala aynı hızla devam ediyordu ama barda kalması onun için daha kötü olurdu. Telefonu çıkarıp K'yi aradı ve barın adresini verdi "55-60 yaşlarında erkek, kalp krizi gibi duruyor. İnsanlar da kaayı yemiş durumda. Birilerinin gelip sakinleştirmesi lazım. Aslında bu geceyi unutturmak daha yararlı olur. Zaten korkmuş haldeler bu yağmurda bir yere de kaçamazlar. Hipnoz için uygunlar. Ben de istemezdim hepsinin önünde yapmak ama emin olmam gerekiyordu. Dışarı çıkarsam daha çok dikkat çekerdi. Ben gidiyorum. Evet bu yağmurda dinlenmem lazım. Halletmem gereken işler var."

Telefonu cebine koydu ve sağanak yağmurda evine doğru yürümeye başladı. Başı yine ağrıyordu. "Önümüzdeki günlerde bu baş ağrısını çokça çekeceğim." diye düşündü. Bu sefer iç güdüleri olayların daha kötü bir hal alacağını söylüyordu.

RUH AVCISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin