*** İŞTE BAŞLIYORUZ ***

104 13 2
                                    



Açelya'dan...

Bugünkü konuşmanın ardından, Burak ile olan sohbetimize gerçekten devam etmiştik. Gece geç saatlere kadar mesajlaşmış, saatler ilerledikçe sanki yıllardır arkadaşmışız gibi konuşmaya başlamıştık. Bana her mesajda biraz daha yakın yazıyordu. Çokça iltifat ediyor aynı şekilde karşılık bekliyor gibi bir tavır sergiliyordu. Ama ben gerçekten içimden gelmedikçe iltifat edebilen bir tip olmadığım için istediği şekilde karşılık veremiyordum. Evet yakışıklı olabilirdi, onunla mesajlaşabilmeyi isteyen çok fazla insan da olabilirdi ama ne yazık ki benim için tek birisi vardı. O da Aras Demirkan. Yani Burak'a doğal olarak istediği gibi yakın davranamazdım.

Gece geç saatlere kadar mesajlaşmanın sonucunda sabah gözlerimi açmakta zorlansam da Dolunay'a yem olmamak için işkence eşliğinde yatağımdan kalktım. Yüzümü ayılmak amacıyla buz gibi bir suyla yıkadıktan sonra giyinmek için tekrar odama döndüm. Ayılmış bir şekilde odama baktığımda burada nasıl yaşayabildiğime anlam verememiştim. Bir, gardırobum olmasına rağmen kıyafetlerim odanın bir köşesinde, başka bir dolap oluşturmuştu. Kirli çoraplarım; duvarın önündeki yatağım ve yatağımın karşısındaki çalışma masası arasında bir sınır çizgisi oluşturmuştu. Tabi bir başkası baksa orada bir çalışma masası olduğunu anlayamazdı ama ben orada olduğunu biliyordum.Eminim ki yatağımın altında da bambaşka bir dünya vardı. Bu oda en yakın zamanda adam edilmeliydi. 

Her sabah ütü yapamayacağımdan gözüm gibi baktığım okul gömleğimi ve siyah kot eteğimi giydikten sonra okula gitmek için çantamı da omzuma alıp aşağıya indim. Tam kapıdan çıkacakken Dolunay bana seslendi. Arkamı döndüğümde ceketini giymekle mücadele ederken aynı zamanda da benimle konuşmaya çalışıyordu; "Açelya telefonun hep açık olsun, iki günlüğüne evde olmayacağım. Daha önce bahsettiğim kampa yarın gideceğiz. Bende o yüzden bu geceyi Gizemlerde geçireceğim. Uzay evde olacak ama senin de telefonu yanından ayırmamanı istiyorum.Biliyorsun telefonunu Uzay Bey sadece süs olarak taşıyor."

"Tamam şarjımı dikkatli kullanırım."

"Seni seviyorum."

Sevgisini dile getirirken aynı zamanda yanağıma minik bir öpücük kondurdu. Ben de aynı şekilde onu öpüp evden çıktım. Evet gıcık olabiliyordu ama birbirimizi seviyorduk.

Kısa bir süre yürüdükten sonra, okula gelmeden önce ki sokağın başında Sina'yı gördüm. O da beni fark ettiğinde saçma bir şekilde sırıtıp yanıma koşmaya başladı.

 "Açelya aşkım! Seni çok özledim!"

"Ne oluyor sabah sabah Sina?"

"Ya ne demek ne oluyor? Bu sabahta beraber gidelim diye seni bekledim."

"Yani bir şey istemiyorsun?"

 "aaa... o nereden çıktı tabii ki istiyorum. Sekiz yıllık arkadaşız nasıl istemeyeceğimi düşünebilirsin? Kırıldım."

"Çok pardon Sinacığım gerçekten bir an için istekte bulunmayacağını düşündüm. Benim hatam, lütfen devam et. Ne istiyorsun bakalım yine?"

"Şeyy... ben cüzdanımı evde unutmuşum ve geri dönmek için fazla üşengecim, bunun için de öğle yemeğimi senden geçinmek istiyorum."

"bu muydu yani?"

 "Yemekhane çok pahalı ne demek bu muydu?"

"Sen ye ben aç kalsam da olur, tüm Sinalar doysun vakfı açacağım yakında zaten. Neyse, hadi geç kalacağız."

GiriftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin