Ⅰ.BÖLÜM: KABUS İSTASYONU

282 28 104
                                    


''SAHİPLEN.COM'' sitesine eserimi göndererek zaman damgası oluşturdum ve artık bu eser ''5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNU'' kapsamında hukuki geçerliliğe sahiptir. Bilginize sunarım. 

**TÜM HAKLARI BENDE SAKLIDIR. KOPYALANAMAZ, ÇOĞALTILAMAZ, ESİNLENİLEMEZ. BU DURUMLARIN İHLALİNDE TAVİZ GÖSTERMEKSİZİN, ARKADAŞIMIN YARDIMIYLA ADLİ İŞLEM BAŞLATACAĞIM.

**Mutlaka kütüphanenize ekleyiniz, keyifli okumalar dilerim :)

Yaşadığı dehşet dolu geceler hayatını pençelerinin arasına almış; yıllardır acımasızca benliğini parçalarına ayırıyordu. Paramparça olan benliği; üzerinde kurumuş kan damlalarıyla, yaşam belirtisi göstermek istercesine çırpınıyordu. Sayısız geçen uykusuz geceler... Odasında birinin varlığını hissederek tir tir titrerken başından yorganı geçirişi, uyanıp tekrar uyumasına rağmen kaldığı yerden devam eden kâbuslardan nefes nefese, bazen de hıçkırıklara boğularak uyanışı, bazen ise ölüme uyandığını sandığı geceler... Bu olaylar sonucunda en yakın dostu başucundaki gece lambası olmuştu. Yaşamak için nasıl oksijen gerekliyse, onun da bir nebze olsun kendini güvende hissedebilmesi için bu aydınlık dost gerekliydi.

Bu gece de , her gece olduğu gibi sıçrayarak uyandı. Beş yıldır sık sık yaşadığı bu durumla, yaklaşık bir aydır her gün karşı karşıyaydı. Sanki uçsuz bucaksız denizin altında dakikalarca nefessiz kalmış, ciğerlerindeki son oksijen tükenmek üzereyken prangalarından kurtulup yüzeye fırlamış gibi... Hayatını sonlandırmak isteyen katilin güçlü kemikli parmaklarından sıyrılmış gibi... Göz pınarlarında donup kalan gözyaşlarının yakıcılığını hissediyordu. Elini göğsüne götürdü, derin derin nefes alıp verdi ve bunu birkaç kez tekrarladı. Soluk alıp verişleri yavaş yavaş normale dönerken sanki yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Çevreden herhangi bir ses işitmiyordu, tek duyabildiği ses ; bozuk radyo frekansını andıran hafif bir cızırtıydı. Ölmüş olabilir miydi? Son zamanlarda bu durumu oldukça fazla yaşar olmuştu ama ya bu seferki gerçekse? Ya gerçekten öldüyse?

Bileğinin iç tarafını çevirdiğinde, bir sarmaşık gibi birbirine dolanmış damarlarını, titreşen gece lambasının altında net bir şekilde görebiliyordu. Tırnaklarını tam da bu noktaya geçirip, teninin zarar görmesini umursamadan parmaklarını yukarı doğru çekti.

Tenine kazınan kırmızı çizgilerde tırnaklarının bıraktığı o yakıcı tadı alabiliyordu. Bunu sadece bedeniyle değil aynı zamanda tüm benliğiyle hissediyordu. Eğer acıyı hissediyorsanız hayattasınızdır ve o hayattaydı. Derin bir nefes aldı, hala yaşıyor olmak iyi hissettirmişti.  Gözlerini sağ tarafındaki yatağa çevirdi, onun aksine arkadaşı örtüsüne sıkıca sarılmış, huzurla uyuyordu. Kulağındaki tiz ses giderek azalırken  artık Beril'in düzenli nefes alıp verişini duyabiliyordu. Gözleri komodinin üzerindeki saate kaydı,  saat ikiyi gösteriyordu. Boğazı kurumuştu, başucundaki bardağa uzanıp bir yudum su aldı ve başını tekrar yastığa gömdü. Yatakta gece boyu dönüp dururken uykunun kendisini esir almasını diledi.

Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, bomboş bir arazideydi. Hava kasvetliydi. Kan kırmızısı gökyüzünde, yoğun pembe bulutların ardındaki altın sarısı ay, geceyi aydınlatan tek ışıktı. Tenini delercesine yağan yağmur, olduğu yerde kaskatı kesilmesine neden olmuştu. Çevreden herhangi bir ses duymak için kulak kabarttığında, kulağına yağmurun toprağı döven sesinin dışında başka bir ses daha ulaştı. Endişeyle başını arkaya doğru çevirdi. Gölge kadar karanlık, iri bir siluet ona doğru yaklaşıyordu. İlk başta ne yapacağını bilemese de hızlı bir karar alarak içgüdülerini dinledi ve az ötedeki ormana doğru koşturmaya başladı. Az önce çamuru usulca döven adımlar, onun bu hareketiyle birlikte hızlanmaya başlamıştı. Büyük bir paniğe kapılarak hızını arttırdı.

1.iSTASYONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin