''SAHİPLEN.COM'' sitesine eserimi göndererek zaman damgası oluşturdum ve artık bu eser ''5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNU'' kapsamında hukuki geçerliliğe sahiptir.
''Sana önemli bir şey söylemem lazım.'' Berk'in sesini duyduğumda dalgınlığımdan sıyrıldım. Sesinden gergin olduğu anlaşılıyordu. Yüzünü inceledim. Siyah buğulu gözler beni odağına alamıyor, sanırım almak da istemiyordu.
''Tabi'' diyerek gülümsedim.
''Aslında nasıl söylenmeli bilemiyorum.''
''Rahat ol Berk'' Ona güven vermek istercesine omzuna dokundum.
''Öyle diyorsan... Direkt konuya gireceğim. Lafı dolandırmaktan hoşlanamam'' Evet fazla diyoloğumuz olmasa da gözlemlediğim kadarıyla Berk net biriydi. Söylemek istediğini eveleyip gevelemiyordu.
''Nasıl istersen''
Bir elini siyah saçlarından geçirerek bıkkınca nefes aldı.
''Ben de bu diyarı biliyorum. Geliyordum.'' Ben mi demişti o? Ben biliyorum demişti. Geliyordum demişti. Berk'in söylediği cümle karşısında beynim ve bacaklarım birbirinden bağımsız hareket edince afallayarak dengemi kaybettim. Düşmek üzereyken Berk sıkıca kolumdan yakaladı. ''Sakin ol.''
Julio, bazı insanların ruhlarının Talesissi'ye gelebildiğini söylemişti. Yani ben yanımda duran çocukla aynı kaderi paylaşıyordm ama yine de söylediğine inanmakta zorluk çekiyordum. Duyduklarım sonucunda beynim felce uğramış gibiydi.
''Sen...Sen söylediğinde ciddi misin?'' diye sordum tekrar tekrar idrak etmek istercesine. Farkında olmadan sesimi yükseltmiş olmalıydım ki diğerleri arkalarına dönerek bize baktılar. Sesimi alçaltmam gerektiğini anlayarak Berk'in gözlerine odaklandım. Gelecek cevabı sabırsızlıkla bekliyordum.
''Oldukça. Girdaptan sürüklendiğimiz ilk o anda gördüğüm gökyüzü... Emin olamamıştım ama sen sabah tüm bu olanlardan bahsedince...''
Berk bana biraz daha yaklaşarak kulağıma fısıldadı. '' Aramızda kalsın.'' Henüz ''Peki'' diyebilmiştim ki adımlarını hızlandırarak ilerledi. Bu konu hakkında konuşmak istemediği ortadaydı. Onu zorlayamazdım. Zaten onun benden fazla bir şey bildiğini sanmıyordum. Yine de bu diyarda olmak içimi öylesine daraltıyordu ki, burada pek de iyi denemeyecek olaylar yaşadığımdan emindim. Düşünce koridorlarında dolanırken kolumda hissettiğim bir dokunuşla irkildim. ''Tatlım bu yüzünün hali ne?''
''Hı? Beril? Ne olmuş yüzüme?'' Şaşkınca yüzümü yoklamaya başladım.
''Hayalet görmüş gibisin. Tepkisizsin ve boş bakıyorsun.''
Beril'in dediğini anlayabilmem biraz zamanımı almıştı. ''Ah. Evet. Düşünüyordum. O psikopat saydam adam bizden ne isteyecek diye. Ayrıca geçmişimle ilgili öğreneceklerimden dolayı tedirginim.'' diyerek telaşla konuştum.
Yüzümün bu halde olmasının asıl nedeni bu değildi ama yalan söylüyor da sayılmazdım. Neyle karşılaşacağımızı bilmediğim için tedirgindim ama şuan yüzümün bu halde olmasının tek nedeni Berk'ti. Daha sonra uygun bir zamanda onunla konuşabilirdim. Şimdi kendimi toparlamalıydım.
Beril ''Her şeyin üstesinden geleceğiz'' dediğinde ona içten bir gülümsemeyle karşılık verdim. Son zamanlarda bu cümleyi çok sık duyar olmuştum. Gerçekten de her şeyin üstesinden gelebilecek miyiz işte bunu bilmiyorum.
Julio, kırmızılara sarılı ormanın sonlandığı sınıra geldiğimizde elini hafifçe yukarı kaldırarak bizi durdurdu. Az sonra içine gireceğimiz ormanı incelemeye başladım. Aslında orman demek ne kadar doğru olur orası tartışılabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1.iSTASYON
FantasiÖnünde kocaman, beyaz, parlak bir girdap oluştu. Titreyen ellerini gözlerine götürerek ovuşturdu. Gözleri kamaşıyor, ışığın yoğunluğundan girdabın ardını göremiyordu. Dünyası sadece beyaza bürünmüştü; parlak ışıktan kıstığı gözleri ne bir rengi ne d...