04: PARK JIMIN.

223 29 11
                                    

  パークジミン  

DÖRT

ÜÇ günün sonunda yoongi sonunda gözyaşlarının akmasına izin verdi. öğle saatiydi ve hoseok ile sürekli gittikleri bir mağazanın merdivenlerinde oturuyordu.

etrafa bakıp yalnız olduğunu fark ettiğinde, gözyaşlarını bırakmıştı. gözyaşları, hayal kırıklığı, özlem; hepsinin akıp gitmesine izin verdi.

geçen birkaç gün, etrafını nasıl hissettiğini, ne yaptığını soran insanlar sarmıştı ve şimdi biraz olsun yalnız olmak ona iyi gelmişti.

ama yine de, hoseok olmadan çok yalnız ve acı dolu hissediyordu.

dizlerini göğsüne çekti ve kollarını dizlerine koydu.

arkasından bir ses, "sana söylemiştim," dedi.

yoongi korkuyla sıçrayıp arkasını döndüğünde, elindeki sigarayla binanın duvarına yaslanmış park jimin'le göz göze geldi.

sinirli bir şekilde, "siktir git," diye mırıldandı.

"ne? sana söylemiştim, değil mi?"

yoongi, sesini genç olana yükselterek, "bana incineceğimi söyledin, kalp problemi olduğunu söylemedin," dedi.

jimin sert bir şekilde, "ah, şimdi incinmiyor musun yani?" dedi.

yoongi, "kes sesini," diye fısıldadı. "sadece kes sesini."

jimin'in yüzü yumuşadı. sigarasını yere atıp üstüne bastı ve hüzünlü çocuğa doğru yürüdü.

jimin, "hey, üzgünüm. hep böyle ukalayım," dedi. "nasıl dayanıyorsun buna?"

yoongi güldü. "herkes sürekli bunu soruyor. seninki de bayağı içtendi."

jimin sessiz kaldı.

yoongi sessizce, "neden bana söylemedin?" dedi. "biliyordun, ama bana söylemedin."

"söylemesi gereken kişi ben değildim," diye açıkladı.

yoongi boş bir şekilde, "o biliyordu," dedi. "o-o biliyordu ve bana söylemedi. bir gün öleceğini biliyordu, ve bana söylemeye hiç zahmet etmedi. bunun beni inciteceğini biliyordu. sikeyim, jimin, neden söylemedi bana?"

jimin yumuşak bir şekilde, "endişelenmeni istemedi," dedi. "onun için endişelenmeni istemedi çünkü düzeltmeye imkan yoktu. kaçınılmazdı bu."

"ama yine de..."

jimin iç geçirdi. "yapabileceğin bir şey yoktu, yoongs. iyi olacağını düşünüyor musun?"

"nasıl görünüyorum sence?"

jimin hafifçe sırıttı. "dürüst olayım mı? bence aşırı derecede dondurma istiyor gibi görünüyorsunn."

yoongi ona baktı.

jimin ona takılarak, "ah, hadi ama, ısırmam," dedi ve tutması için elini uzattı. "yoksa benimle gelmeye korkuyor musun, tatlım?"

yoongi, ona doğru uzatılan ele baktı ve tereddütle tuttu.

derince bir nefes aldı ve jimin'e baktı.

"tamam, hadi gidelim."

╳╳╳╳╳  

birden çok dondurma türüne bakarken jimin, "hangisinden istiyorsun?" diye sordu.

yoongi omuz silkerek, "vanilya sanırım," dedi ve ellerini ceplerine koydu.

jimin ona iğrenmiş bir şekilde baktı.

"sadece vanilya mı? min yoongi, sen, dostum, çok sade bir insansın."

"kes sesini, kısa çocuk."

jimin, "gerçekten mi?" diye alay etti onunla. "eminim ki senden daha uzunumdur."

yoongi, "tabii tabii, öyledir," diyerek reddetti. "tek duyduğum yalanlar, yalanlar, ve yalanlar."

jimin onu, "hadi, yoongs," diyerek teşvik ediyordu. "yeni bir şeyler dene."

yoongi iç geçirip kollarını göğsünde birleştirdi ve dondurma raflarına doğru yürüdü. bütün türlerin isimlerine baktıktan sonra, diğerlerinden daha iyi olan dondurmayı bulmuştu.

"vişneli dondurma alacağım, çikolata parçacıklı."

kasadaki kız başını salladı ve ne istediğini sorar bir şekilde jimin'e baktı.

"ben çikolatalı dondurma alacağım, üstünde çikolatalı kek, çikolata parçacığı ve marşmelov olsun."

kız dondurmalarını uzattığında, yoongi tek kaşını kaldırarak, "çok şekerli değil mi sence de?" diye sordu.

jimin omuz silkti ve, "ee? çikolatalı seviyorum ben dondurmayı," dedi sırıtarak ve yoongi'yi dürttü. "dondurmanı ye."

yoongi gözlerini devirdi ve küçük bir kaşık alıp ağzına götürdü.

jimin, "nasıl tadı?" diye sordu yoongi'ye.

"it tastes like a cherry bomb." 

jimin, "ben- tamam, neyse," dedi ve ardından koca bir kaşık dondurmayı ağzına tıktı.

yoongi, jimin'in yüzüne bulaşan dondurmayı görünce yüzünü ekşitti.

jimin'e, "aptal, yüzünde bir şey var," derken, eliyle kendi yüzü üzerinde çikolatanın nerede olduğunu gösteriyordu.

"üşeniyorum, sen sil."

yoongi bir daha gözlerini devirdi ve bir peçete alıp jimin'in yüzünden dondurmayı sildi.

jimin'in sıcak nefesi yüzüne değdiğinde ne kadar yakın olduklarını fark etmişti.

jimin, "ah, hey," diye fısıldadı.

kısa bir süre göz temasında bulunduklarında, yoongi geri çekildi ve garip bir şekilde öksürmeye başladı.

"evet, aynen..." derken, sesi harften harfe yok oluyordu. jimin'e bakıyordu. ona gerçekten bakıyordu ve bu sırada sanki genç olanın her küçük ayrıntısını aklına kazıyordu.

genç olan uzaktan mükemmel görünüyordu. ama yakından, yoongi, jimin'in küçük kusurlarını görebiliyordu. akne izleri, hafif yamuk olan dişleri, hafif orantısız gözleri. ve bu, yoongi'nin, jimin'den biraz daha hoşlanmasını sağlamıştı, sanki şimdi jimin'i fark etmeye ve küçük detaylarına dikkat etmeye başlamıştı.

jimin, büyük olanın ona bakışını yakaladı ve parlak bir şekilde gülümsedi. "hey,  o tatlı gülümsemeni göstersene bana."

yoongi tek kaşını kaldırdı.

"lütfen? o güzel yüzünde bir gülümseme göreyim." jimin oyuncu bir şekilde, yoongi'ye tek gözünü kırptı.

yoongi gözlerini bir kere daha devirdiğinde, bu yüzüncü olmuştu. ama jimin'in tatlı gülümsemesi, minik göz kırpışı, ve küçük aptal gülüşü. yoongi'nin dudaklarının kenarları kıvrılmıştı ve genç olana sırıtıyordu.

ve hoseok'tan sonra ilk kez, yoongi gülümsüyordu.

WILD.Where stories live. Discover now