" Sen, Luke'u seviyorsun, değil mi ?"
Cameron gerçekten saf bir erkekti. Kızlara böyle şeylerin pat diye söylenmemesi gerektiğini bilmiyordu. Yüzüm kızarmıştı. İçimde volkan patlamış gibi hissediyordum. Tekrar tokat atmazdım. Sinirlerimi yatıştırmak için fazla zaman da yoktu. Arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım. Beni durdurmaya çalışacağını biliyordum ama bana yetişeceğini tahmin etmemiştim. Yeterince hızlı koştuğumu sanıyordum. Kolumdan tuttu ve beni kendine çekti. Luke'la geçirdiğim o anın özel olarak kalmasını istiyordum. Ama Cameron aynı şeyi yaparak hayallerimi yıkmak üzereydi. Ve yıklıdı. Birbirimize fazla yakın duruyorduk. En azından küslük ilişkisine uygun uzaklıkta durmuyorduk. Cameron gözlerime baktı.
" Senden istediğim bana göre çok değil. Senden istediğim, bana bir daha küsmemen. Seninle arkadaş olmanın en kötü yanlarından biri de bu işte. Seninle dolaştıkça diğer insanların konuşmaları o kadar zevksiz geliyor ki. Dünyadaki en eğlenceli insan oluveriyorsun birden. Yanından ayrılmak imkansız oluyor. Lütfen barışalım, Grace."
Cameron'un hisleri gerçekti fark edebiliyordum. Onu affetmek istemiyordum ama aynı zamanda aklımdan çıkmıyordu. Onu affetmem için bir neden aradım, bu sırada ona neden küstüğümü unutmuştum bile. Boşu boşuna küsmüşük yani. Cameron'a tekrar baktım.
" Bir daha yapmazsan barışırım."
" Neyi?"
" Bilmiyormuş gibi yapmaktan vazgeç."
" Gerçekten bilmiyorum."
İç geçirdim
" Tamam, sana güveniyorum. Eve gidelim anlatırım."
~Lena~
DEV arsama giriş yaptım. Fakat DEV "evime" -şatomsu- gelmemiştim. Önümde gidilecek bir buçuk kilometre vardı. Daha çabuk eve varabilmek isterdim. Bu yüzden girişten eve kadar giden bir sistem kurdurtmayı düşünüm ama hemen vazgeçtim. Keşke daha küçük bir yerde otursaydım. Bu kadar zengin olmak onun suçuydu aslında. Babamın. Tabii ki bana bir çok iyiliği olmuştu ama kendine dikkat etmesi benim için iyi olabilirdi. Bir buçuk kilometreden sonra "eve" girdim. Kapıyı kilitlemek başka bir zorluktu. Bulunduğum durumdan dolayı kapımda kilitlenecek 18 kilit vardı. Bu evle ilgili nefret ettiğim başka bir şey ise merdivenleri çıkarken çıkan gıcırtıların boş evde yankılanıp durmasıydı. Odama girdim. Üstüme rahat bir şeyler aldıktan sonra mutfağa indim. Orada Kali'yı görünce biraz rahatladım. Evde yalnız olmadığını bilmek en iyisiydi. Ki ben bu duyguyu yeterince yaşayamıyordum. Evet, yeterince yalnızım, bu koca yerde. Babamdan kaldı. Gerçek babam değil ama. Gerçek ailem beni iki haftalıkken terk etmişler. Bu gerçeği ise sonradan, aile fotogaflarına bakarken fark ettim. Annem olacak kişinin hiç fotoğrafı yoktu, ben de merak edip babama sormuştum, o zaman anladım. Peki ya babam nerede? Bahçede. Bahçe işleriyle uğraşmaya gitmedi. Sadece orada yatıyor. Bugünü de sayarsak öleli 8 yıl oluyor. O zamandan beri, bir babaya, insanlara ve sevgiye ihtiyaç duyuyorum. Kali ise bana her şeyde yardım ediyor. Benden 4 yaş büyük, ablam diyebilirim. Fakat hiçbir zaman annemin yerini tutmadı. Ne Kali ne babam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Treasure In Front Of My Eyes
RomanceGrace Brooks, Cameron Freeman, Luke Black, Diane Taylor, Blake Walker ve Lena Reynolds..... Birbirinden uzak ama bir o kadar da yakin olan alti farkli yabanci. Gozlerindeki bagi acip ellerindekileri gorecekler mi, yoksa kor bir hayat surup onlerinde...