" Çook teşekkür ederim, sen olmasaydın ölmüş olacaktım Blak...... Luke?"
Çok şaşırmıştım. Beni görmezden gelen, belki tanımayan Luke şu an beni kollarında tutuyordu. O an birkaç şey fark ettim: kahverengi gözlerinin içinde yeşil çizgiler olduğunu, göz sevdamın ilginç yerlere gittiğini ve Luke'a tutulduğumu. Hep öylece kalalım istedim. Fakat, sevgili arkadaşım Cam, beni çok önemsediği için Luke'u kolundan tuttuğu gibi benden uzaklaştırdı ve sanki asla uyanmayacakmışım gibi - ki uyanıktım - beni sallamaya başladı.
" Grace! Aman tanrım, Grace Brooks ölüyor. Yardım getirin. Kız burada can çekişiyor siz öküz trene bakarmışçasına bakıyorsunuz. İnsanlık öldü m- "
Ne yaptığımı bilmiyordum. Gözlerim dolduğundan önümü göremiyordum ama elimdeki o acıdan doğru yere isabet ettirdiğimi anladım. Cameron, son damlayı da taşırmıştı. İçimdeki atarlı ergen geri elmişti sanki. Sürekli beni rezil ediyordu. Luke'la geçirdiğim kısacık süre belki daha da uzayacaktı. Fakat Cameron o zamanım resmen içine etmişti. Evet, atarlı ergen geri dönmüştü hissedebiliyordum. Kendime sahip çıkamadım ve Cameron'a bir tokat attım. Sinirim bir türlü geçmiyordu. Çok sinirlenen bir tip de değildim. Fakat ne zaman sinirlensem ağlıyorum. Bunu bir süre önce keşfeden çok sevgili arkadaşlarım da, beni ağlarken görmekten zevk aldıkları için - sadistler - beni sürekli ağlatmaya çalışırlar. Şimdi de sinirliydim, ağlıyordum. Önümü de göremiyordum. Cameron'un bulanık suratına baktım. Eğer çok güldüğüm için ağlamış olsaydım Cameron'un bu suratın çoktan katıla katıla gülmeye başalmış olurdum. Fakat kendimi çok kötü hissediyordum.
" Sınırı geçtin, Freeman. Yanıma gelme bir daha."
Ayağımın takılmamasına dikkat ederek kapıdan çıktım. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Amaçsızca yürümeye devam ettim. Binadan çıktım ve en uzak köşedeki banka doğru gittim. Takip edildiğimi bilmiyordum. Banka oturduktan bir süre sonra narin bir el omzuma değdi. Arkama baktım. Hiç tanımadığım bir kız kocaman kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. Onunla tanışmak istedim ama konuşamayacağımı fark edip vazgeçtim. Luke'un önünde Cameron'a vurmuştum. Tanımadığım kız, yanıma oturdu ve başımı omzuna dayadı. İlk defa böyle bir şey başıma geliyordu, bu yüzden şaşkındım. Fakat başımı kaldırmadım. O kız bir şekilde bana iyi hisstettirmişti ve ben kendimi borçlu hissetmeye başlamıştım. Bir süre sonra burnumu silmek için kafamı kaldırdım ve cebimde peçete aramaya başladım. Fakat o her şeye hazırlıklıymış gibi cebinden bir mendil çıkarmıştı. Gülümseyerek teşekkür ettim, konuşaçacak gücüm yerine gelmişti.
" Teşekkür ederim, çok yardımcı oldun. Bu arada adım Grace Brooks."
Gülümsedi.
" Adım Lena Reynolds. Bu okulda yeniyim. Sınıfıma giderken seni gördüm. Yardım ihtiyacın olabileceğini düşünüp yanına geldim. Seni korkuttuysam özür dilerim."
" Yoo hayır. Çok yardımcı oldun. Herkesin senin gibi arkadaşlara ihtiyacı var. Gerçekten bugün mü geldin okulumuza? Yeni gelen bir öğrenciye göre çok yardımseversin."
" Aslında, geldiğim yerde pek arkadaşım yoktu, seni görünce de yardım etmek istedim, hani belki arkadaş oluruz diye."
Ellerinden tuttum
" Şaka mı yapıyorsun tabii ki arkadaşız artık. Senin gibi birinin nasıl arkadaşı olmaz anlamıyorum! Ve bu arada hangi sınıftasın?"
Soruma çok çabuk cevap veremedi. Cebini karıştırdı ve bir kağıt buldu, açtı ve bana gösterdi. Gözlerimi göremiyordum ama -keşke görebilseydim- parladıklarını hissetmiştim.
" Bizim sınıfımızdasın! Gel hemen gidelim. Yanıma oturursun."
Lena bana şaşırmış gözlerle baktı.
" Neden bu kadar heyecanlandın ki ?"
" Uzun zamandır ilk defa bir kız arkadaşım oluyor! Hiç arkadaşım olmadığını düşünme sakin. En azından bir tane var, Cameron adında salak bir çocuk ......"
Cümlemi bitiremeden durdum. Cameron'u çok seviyordum. Uzun zamandır tek arkadaşımdı ve ona küs kalmak benim için kolay değildi. Biliyordum çünkü bir kere denemiştim. Yedinci sınıftaydık. Şu an bizim lisemizde olan bazı erkek arkadaşlarının da ısrarıyla, bazı sırlarımı onlara anlatmış, ama sonradan bana açıklama yaparken söylediğine göre önemli olmayan sırlarımı anlatmış. Sır bunlar sonuçta önemlisi, önemsizi mi var! Cameron'u affetmemiştim ama eksikliğini hissediyordum. Bir gece evimin önüne gelmiş. O gece onun şansına uyuyamamıştım. Adımı bağırmaya başladı ve özür diledi. Tabii ki penceremi açıp bakmadım bile. Bağırıp bağırıp gitti. Ertesi gün onu affettim.
Cameron bu güne kadar hep beni koruyup kollamıştı. Lena'ya döndüm ve yürümesi için işaret ettim. Sınıfa girdik. Cameron hala uyuyordu. Beni umursadığını da sanmıyordum, ben onu bu kadar önemserken. Lena'yı sıramıza doğru götürdüm. Az önce yanımda Ryder oturuyordu ama az gitmişti. Fırsatçı şey. Lena yerine otururken ben de yerime geçtim. Sonra aklıma güzel ama yeni bir arkadaş için düşündürücü bir teklif geldi.
" Lena, beni yalnış anlamazsan bir şey sorabilir miyim. Yeni tanışmış olabiliriz ama yarın bize gelmek ister misin, sohbet eder veya film izleriz."
Lena gözlerini kocaman açtı ve kafasını sanki hayatta vereceği son cevapmış gibi sallamaya başladı.
" Yalnış anlamam, çok sevinirim. Gelirken iki kova dondurma getireceğim, neli istersin?"
" Karamelli en sevdiğim."
" Tamamdır, karanelli dönürmaya kavuşacaksın, Grace."
------------------•-----------
O gün hiç Cameron'la konuşmadım. Umıursadığını hala düşünmüyordum. Son ders zili çaldığında, kendimi hafiflemiş hissettim. Okul kapısından çıktım, kendimi evin yollarına vurdum. Yolum çok uzundu, ama yürüyerek gitmek daha sağlıklı diye düşündüğümden bu yorucu yolu seçmiştim.
Birden içimi kaplayan o sakinlik gidiverdi. Annemle bu aralar çok sorun yaşıyordum. Lena'yı eve sokamayabilirdim. Çok kaba görünürdüm, hatta ailecek öyle görünürdük. Ancak bunu anneme kabul ettirebileceğimi sanmıyordum. O insanların ne söylediğini veya düşündüğünü önemsemezdi. Bir keresinde komşumuz bütün mahalleye annem hakkında bir dedikodu yaymıştı. Bur çok komşu gelip işin doğrusunu öğrenmek istemişti -doğru değildi-. Annem hepsine yalan olduğunu söylemişti, ama inanmamışlardı. Hala o mahallede oturuyoruz ve annem hala kimseyi takmıyor. Yani Lena'ya kaba görünmemiz sorun değildi, anneme göre. Eve gidince Lena'yı aramam gerekecekti.
Arkamdan gıcırtılı bir ses geldi bu nedenle arkamı döndüm. Güneş gözümü alıyordu. Bisikletle gelen biri vardı. Güneşten süratini göremiyordum ama şaşırmıştım. Benimle aynı yönde oturan biri yoktu. Yani buraya gelen ya yolu düştüğü için ya da beni aramak için gelebilirdi. Yaklaştıkça gıcırtılar arttı, ve nefes sesleri gelmeye başladı. Daha da yaklaştığında gelenin yüzünü gördüm, gördüğüm gibi arkamı döndüm ve orada yokmuş gibi yoluma devam etmeye başladım. O ise bisikleti attı, ve koşarak yanıma geldi, seslerden anlayabiliyordum. Kolumun çekildiğini hissedebiliyordum. Arkamı döndüm. Cameron, yorulmuş görünüyordu. İçimden üzüldüm ama dışarıya renk vermedim hissizce ona baktım. O ise önce yere baktı sonra gözlerimin içine.
" Bak, Grace. Özür dilerim. Ne yaptığım hakkında bir sey bilmiyorum. Bana sırtını çevirme, sensiz yapamam. Bütün öğleden sonra içine kapanıp seni düşündüm, sana be yapmış olabilirim diye. Ve galiba buldum. Sen, Luke'u seviyorsun, değil mi ?"
-------------------------
Gecikme için üzgünüm! Bazen takılıp kalıyorum. Ama hayatta gelişen olaylar devam etmem için yardımcı oluyor. Umarım beğenirsiniz! Bir sonraki bölüm büyük bir olasılık Cumartesi günü çıkacak. İyi okumalar, beğenin, yorum yapın, aklımızdan geçeni öğrenmeme izin verin, maalesef aklınızı okuyamıyorum! :)
@aslicik_asli
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Treasure In Front Of My Eyes
RomanceGrace Brooks, Cameron Freeman, Luke Black, Diane Taylor, Blake Walker ve Lena Reynolds..... Birbirinden uzak ama bir o kadar da yakin olan alti farkli yabanci. Gozlerindeki bagi acip ellerindekileri gorecekler mi, yoksa kor bir hayat surup onlerinde...