27

39 4 0
                                    

Daha ne kadar devam edebilirdim ki? Artık durmalıydım. Annemin anlattığına göre; gecenin bir yarısı defterimi yakmışım. Bu monotonluğa bir son vermek için son adımlarıma yaklaşıyordum. İnternetin başına geçip araştırmaya başladım. Çin'de, chi gücüyle tanınmış Shaulin'ler varmış. Bi söylentiye göre şu an Güney Kore'de, Sobaeksan dağında yerleşmişler. Yapmam gerekenleri biliyordum. Gidip Zhangwo Zhsihi adındaki Budist Rahibi görmeliydim. Artık 18 yaşını doldurduğuma göre kimseyi kafama takmamalıyım.

Dışarı çıkıp iş aramaya başladım. Şimdiye kadar yaklaşık 20 işyerine başvuru yaptım ancak tecrübesiz, askerliğini yapmamış ve çok genç olduğum için hiçbir yer beni kabul etmedi. Geçen beş saatlik arayışın sonunda bir lokantada garson olarak işe başladım. Asgari ücretle tek başıma iyi bir şekilde geçinir ve paramı biriktirebilirdim. O gün başladığım işin çıkışında aklıma bir soru takıldı. Bu ciddi bir sorun. Güney Kore'ye gidersem kendimi ifade edebilmem gerekirdi. İş yerinden çıkar çıkmaz, Dorka Ağabey'in sahaf dükkanına gittim.

Dorka: Ooo! İlker? Ayran içtik, ayrı mı düştük? Nerelerdesin?

İlker: Boş hayatımla zaman öldürüyordum Ağabey. Nasılsın?

" Ben iyiyim ancak sen çok yorgun görünüyorsun. Neyin var?" dedi. İlk önce gördüğüm rüyayı detaylıca anlattım ve "Sence bu ne anlama geliyor?" diye aptalca bir soru yönelttim. Cevabını bildiğim sorular sormamalıydım. Derin düşünceler içinde gibiydi. " Güzel!" dedi. "Güzel. Senin bir koruyucu meleğin var. Hatırlaman için çaba harcıyor. Buna hazır olmalısın. Geçmişini öğrenmek, bu sıradan hayatın üzerine heyecan verici gelebilir ama, hatırlamadığın acılar bir anda yüklenebilir sırtına.". Çok ciddi bir yüz ifadesi vardı. Görebildiğim en mutlu halinde bile gayet sakin ve ciddi bir insandı. Bu ciddiyeti beni biraz germişti. Endişeli gibiydi.

İlker: Ne oldu?

Dorka: Bu zamana kadar iyi dayandın...

Oturduğu koltuktan yavaşça kalkıp kitaplığın önünde dikildi. San ki; oraya gelme sebebimi bilir gibi eline bir kitap aldı. Ve bir tane daha... Bana dönüp "İyice çalış. Başaramayacak biri değilsin. Haydi al bunları. Zaman kaybetme yoksa geç kalacağız. Senin için de iyi bir deneyim olacak. Ve bu arada; kara bulutlara aldırma, her zamanki gibi mavi göğün altında olacaksın." dedi. Elime tutuşturduğu 'Korece Dersi' setlerini koltuk altıma sıkıştırıp teşekkür ettim. Soğumuş çayımdan bir yudum alarak; " Tekrar görüşeceğimizi bilerek gidiyorum Ağabey. Ama buradan sıkıldım artık. Orada görüşürüz."

Arkamı dönüp dükkandan çıktım. Bu konuyla ilgili bir açıklama yapmamıştım. Kore'ye gitme kararımı her nasıl öğrendi ise, bana çok yardımcı oldu...

...

Aradan uzun bir süre geçti. Artık Koreceyi, kendimi ifade edebileceğim kadar okuyabilir ve yazabilir durumdaydım. Ailemle kaldığım için param çok eksilmedi ve bana yetecek kadar biriktirmiştim. Ailemle konuşup; "Üniversiteyi orada tamamlayıp döneceğim." bahanesi ile oyalamıştım. Söz konusu eğitim olunca körü körüne inanıyorlardı. Beni heyecanlı ve hevesli bir şekilde yolcu ettiler. Bulunduğum şehirden Kore'ye giden uçak olmadığı için, kısa bir otobüs yolculuğu sonrasında İstanbul'dan Güney Kore'ye doğru yolculuğum başladı. İlginçtir ki; uçaktaki koltukların büyük bir kısmı boştu. Yanımda oturan Koreli adam Korece konuşarak " Selamlar. Filipinler'e mi gidiyorsunuz yoksa Güney Kore'ye mi?" diye sordu.

(Buradan itibaren konuşmalar bazen Türkçe, bazen Korece geçmektedir.)

İlker: Güney Kore'ye gidiyorum.

Sahte Bir Yaşam (TAMAMLANMIŞ HİKAYE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin