''Tatlım iyi misin.''
''Evet.'' dedim boğuk bir sesle.
''Babanı da anlamalısın. Onun için kolay mı oldu sanıyorsun ?''
''Açıkçası evet. Kolay olduğunu düşünüyorum.''
''İnan bana hiç kolay olmadı.''
''Tabii haklısın. Ben annem öldüğü için acı çekerken o senin kollarında buldu teselliyi.'' Bunu ben mi söylemiştim ? Böyle bir cümle kurduğuma bile şaşırıyordum.
''Anna benc-''
''Özür dilerim Wendy. Öyle demek istemedim.''
''Ben gitsem iyi olacak.'' Kafamı sallayarak onu onayladım. Şimdi asıl düşünmem gereken şey Oliver pisliğiydi.
Bilgisayarı aldım ve onun sayfasını açtım. Gördüğüm şeye ben de inanamadım. Benim ve annem fotoğrafını birleştiriş altına ''Gelmiş geçmiş en büyük sürtükler.'' yazmış.
''Yemin ederim bu çocuk belasını arıyor'' dedim içimden. Ancak fazla içimden söylememiş olmalıyım ki Penelope hemen soruları arka arkaya dizdi.
''Kimmiş o çocuk ? Yoksa.. Oliver mı ? Bugün okul çıkışı kavga ettiğinizi duymuştum.''
''Nefes al Pen.''
''Dalga geçme Anna anlat şunu.''
'' Anlatacak bir şey gerçekten yok.''
''Öyleyse neden telefona cevap vermedin. Elissa meşgul olduğunu söyledi.''
''Babamla tartışıyorduk sadece.''
''Pekala sen öyle diyorsan.''
''Bu gece burda mı kalacaksın ?''
''Ah malesef. Annemler aile dışında Tom kendi başına kalamıyor.'' dedi ve simsiyah gözlerini devirdi.
''İyi de Tom 15 yaşında değil mi ?''
'' Evet. Ama korkuyor işte. Neyse ben çok kaldım. Gitmeliyim.'' dedi ve tam beni öpücekti ki ona ''Kardeşini bahane etme bu gece benimle kalmak istemiyorsun biliyorum.'' bakışı attım. Bu konuda gerçekten iyiydim.
Ne demek istediğimi anlamış olmalı ki
''Cidden Tom bekliyor. Biliyorsun seninle kalmayı isterim.''
''Tamam tamam izin veriyorum.'' dedim ve bu sefer bakış atma sırası ondaydı. Bana '' Emredersiniz hanımefendi.'' bakışını attı. Gülüştük ve beni öpüp gitti.
----
Güneşin camdan geçip yüzüme vurmasıyla uyandım. Yataktan kalkıp banyoma gittim. Yüzümü buz gibi suyla yıkadıktan sonra kıyafet odamda dolanmaya başladım.
Bön bön kıyafetlerime bakıyordum ki babamın sesiyle kendime geldim.
''Siz kızların asıl sorunu onca kıyafetiniz olmasına rağmen giyecek bir şey bulamıyorsunuz.''
İstemsizce gülümsedim çünkü aklımdan geçen şey tamda buydu. Sonra hemen ciddileştim. Hiçbir şey söylemiyor ve gözlerinin içine bakmıyordum.
''Annabel. Bana kızgın olman yanlış. ''
''Yanlış mı ? Annemden kalan tüm hatıraları saklıyorsun, oda hapsi veriyorsun, okula şöforle gönderiyorsun ve kızgın olmamı yanlış mı buluyorsun ? Sana cidden şaşıyorum baba.''
''Anna benimde kendime göre haklı sebeplerim var.''
''Duymayı çok isterim doğrusu.''
''Şimdi olmaz geç kalıyorsun.'' dedi. Anlıma bir öpücük kondurdu ve odadan çıktı. Çıktığı gibi anlımda öptüğü yeri silip yüzümü ekşittim. Beni öpmesinden nefret ediyordum.
Duvardaki saate gözüm takıldı ve hemen dolaptan üstüme bir şeyler aradım. En sonunda siyah bir elbisede karar kıldım. Etek kısmı pulluydu ve üst kısmı hafif bordoydu. Boynuma metal bir kolye taktım. Ayakkabı tercihimi ise bordo dolgu topuktan yana kullandım. Makyajım hafifti. Kahverengi bir göz kalemi çektim. Dudaklarımı ise parlatıcı ile hareketlendirdim. Ayakkabılarım ile aynı renk olan çantamı da aldım ve evden ayrıldım.
OLIVER'İN AĞZINDAN
''Oliver hadi uyan artık.'' Olivia'nın bağırışı ile kendime geldim. Sabah güneşi her zaman ki gibi gri perdemin arasından süzülüp yatağıma ulaşıyordu.
Gözlerimi ovdum ve yataktan oflayarak kalktım.
''Tamam uyandım.''sözümü bitirir bitirmez içeri damladı ve dolabımı açıp kıyafetlerimi kurcalamaya başladı. Bunu her sabah yaptığı için artık yadırgamıyordum.
''İşte. Bunları giymelisin.'' dedi ve kot bir pantolon, beyaz bir t-shirt ve kırmızı ekoseli bir gömleği yatağıma fırlattı.
''İşin bittiyse gidebilirsin sevgili ikizim.''
''Merak etme ikizciğim gidiyorum. 10 dakika sonra ana salon kapısının önünde ol.'' dedi ve kapıyı çarpıp gitti. Gitmesiyle ben de üstümü değiştirdim.
10 dakika sonra Olivia'nın dediği yerdeydim. Salonumuz büyüktü. 1 ana kapıdan 3 yan kapıdan oluşuyordu. Ana kapı asıl kapıydı. Dış kapıdan içeri girince kısa bir koridordan sonra karşınıza çıkardı. 3 yan kapı salonun içindeydi. Bir tanesi uzun bir koridora açılıyordu. O koridorda merdivenlere ulaşıyordu. Bu merdivenler bir çeşit saklanma merdiveniydi. İçeri hırsız girmesi olasılığına karşı kapı kamufle edilmişti. Diğer kapı açıldığında yine bir merdivene çıkıyordu ancak bu merdivenler çok azdı ve mutfağa iniyordu. Son kapıda kiler gibi bir yere açılıyordu. Çok küçük olmasa da büyük de değildi.İçeride kitaplıklar vardı. Küçükken en sıra dışı yer olarak burayı seçmiş ve her zaman burada oynamıştım. Çünkü bir kitaplığın arkasında gizlenmiş bir kapı daha vardı. Bu da bir tünele açılıyordu. Yine olası bir baskın ya da hırsızlık için. Tünel oldukça uzundu ve çıkışı da bir ovaya ulaşıyordu. Ailem yaşadığımız bu şehirdeki zengin insanlara göre daha zengindi ve bu yüzden bu onları korkutuyordu. Bu yüzden evimizde oldukça fazla koruma vardı.
''Oliver!'' Olivia'nın sesiyle irkildim.
''Ne var ? ''
''En az yarım saattir sana sesleniyorum. Dalmışsın. Ne düşünüyorsun ?''
''Ben mi ?''
''Sakın şu dünkü kızı düşünüyorum deme.''
''Yok ya neden onu düşünücem. Ezik bir şey.''
''Böyle düşünmene sevindim. Şimdi hadi arabaya gidelim.'' dedi ve beraber evden çıktık.
''Ona ne yapmayı düşünüyorsun Oli.''
''Olivia bana ''Oli'' deme diye kaç defa söyleyeceğim. Ben sana Li demiyorum.''
''Diyebilirsin.'' dedi pişkince gülerken.
''Ama sen diyemezsin.''
''İyi de okulda öyle seslenmiyorum ki.''
''Yinede istemiyorum.''
''Tamam tamam. Sen kazandın. Şimdi o sürtüğe ne yapıcaksın onu söyle.''
''Elbette onun için harika bir planım var. Okuldan kaydını sildirmek için müdüre yalvaracak.''
''Bu güzel çünkü okuldakiler senden bir tepki bekleyecekler. Ama şunu unutma. O bir kız ve bir yarası var. O da seni yaralamak için fırsat kollayacaka sakın buna izin verme.''
''Beni düşünmeyi kes ve gaza bas.'' dedim ve cama başımı yasladım.
O kıza gününü göstermeliydim. Li'ye planım olduğunu söyledim ama planım yoktu. İlk defa birisi bana densizlik yazpıyordu ve açıkçası nasıl karşılık vermeliyim bilmiyordum. Ama bulucaktım. O kız bana ''KÜSTAH'' demek neymiş görecek.