Yıl: 1940
Yer: KolombiyaMike, Tender Lokantasına varmıştı. Arabasını lokantanın arkasındaki Jack'in garajına park etmişti. Kapıyı açtı. Ama yanlışlıkla sigarasını düşürdü. Eğilip aldı. Arabadan ayrılırken bir yandan da sigarasını yaktı. Üzerinde her parçası siyah olan bir takım elbise vardı. Garajın gizli bölmesinden lokantanın toplantı yerine gitti. Burası sıradan bir lokanta değildi. Burası mafyaların işlettiği bir lokantaydı. Yalnız içeride sadece Wells vardı. Wells Tender. Lokantanın sahibi ve mafyaların lideri. Mike kendisine bir sandalye çekip oturdu. "Bugün önemli bir işimiz var Mike. Miami'ye gidiceksin. Jayce ile. Bir adamla buluşacaksınız. Yalnız bu adam sizi bilmiyor. Pana'nın bir müşterisi. Onun uyuşturucu işine girdiğine gördüm. Pana'nın müşterisini öldürüceksiniz. Ama eğer sizin yaptığınız öğrenilirse başımız belaya girer. Pana ile tekrardan bir savaşa girebiliriz." Mike kafasını sallayıp sigarasını içmeye devam etti. Lokantanın içerisine girip müşterileri izledi. İçeriye Paul girdi. Paul'da onlardan biriydi. Mike'a selam verip sandalyeye oturdu. Birkaç dakika sonra içeriye Jayce girdi. Mike yanına doğru yürürken Jayce ona omuz attı. "Derdin ne?" Diye sordu Mike. Jayce Mike'ı boğazından tutup duvara yapıştırdı. Müşteriler korkmaya başlamıştı. Jayce boğazını bıraktı. "Kusuruma bakmayın. Lütfen yemeğinize devam edin." Mike yakasını düzeltti. Jayce toplantı yerine gitti. Mike'da devam etti. Jayce oturdu. "Sorun ne?" Diye sordu Mike. O sırada Paul'da girip kapıyı kapattı. Jayce sinirli ve hüzünlü bir tonda "Ailemi öldürdüler. Kesin Pana'nın adamları yaptı. Onları kurşuna dizeceğim." Diyip ayağa kalktı. Mike elini Jayce'in omzuna koydu. "Sakin ol dostum. Bu meseleyi çözeceğiz. İntikamını alıcaksın." Wells araya girdi. "Git ve intikamını al. Mike senle Paul gitsin. Umarım halledersiniz." Dedi. Jayce masadaki tabancayı beline koydu. İçki için içeriye gitti. Mike ve Paul garaja doğru ilerledi. Mike sigarasını yere atıp arabaya bindiler. Havalimanına doğru gittiler. Arabayı tenha bir yere park edip yürüdüler. İçeriye girip Miami'ye 2 tane bilet aldılar. Uçakları 1 saat sonra kalkıyordu. Yanlarında silah taşımıyorlardı. Yoksa farkedilirlerdi.
Miami'ye varmışlardı. Yanlarında 2.000 dolar vardı. Mike Miami'deki Pana'nın mekanını biliyordu. 3 yıl öncesinde bir çatışmaya girmişlerdi. Bir taksi çağırıp Pana'nın barının önüne gittiler. Yan binanın tepesine çıktılar. Şehirin az bir kısmı buradan görülüyordu. "Paul bu adamlar seni tanımıyorlar. Sen içeriye gir. Ben de kapının yakınlarında bekliyim." Planı onaylayıp aşşağıya indiler. Paul bara girdi, Mike'ta bir duvarın arkasında saklandı.
Barmenin yanına gidip kendine bir viski aldı. Kapının yanındaki masalardan birinin yanına geçti. Kapıdan içeriye giren adamları izlemeye başladı. Yaklaşık bir yarım saat sonra iki bavullu bir adam girdi. Bardaki bir kapıyı açıp farklı bir odaya girdi. Paul hemen barmenin yanına gitti. "Burada bıçak var mı?" Diye sordu. Barmen bardağı silmeyi bırakıp. "Maalesef efendim." Dedi. Paul yerine geçip oturdu. Birkaç dakika sonra o adam odadan çıktı. Kendisine bir içki alıp bardan da çıktı. Paul tam o sırada bitirdiği viskisini masaya vurdu. Yarısı kırılmıştı. Şansına bir tarafı çok keskindi. İnsanlar Paul'un masasına baktılar. Paul koşarak bardan çıktı. O adamda koşuyordu. Paul adamı takip etmeye başladı. Mike'ta bunu gördü. Kapının yanında bekledi. Birkaç saniye sonra iki silahlı adam çıktı. Lakin Mike'ı farketmediler. Çünkü başka yöne doğru bakıyorlardı. Mike hemen birinin boynunu kırdı. Yanındaki durumu farketti. Silahı Mike'a doğrulttu. Ama Mike adamın üzerine atladı. Beraber yere düştüler. Hızlıca adamın silahına doğru yöneldi. Ama adam silahı bırakmadı. En sonunda silah patladı. "Hay sikeyim." Dedi Mike. Elleri yaralanmıştı. Adamın ise elleri ve göğsü hasar almıştı. Çabucak diğerinin silahını alıp adamı öldürdü. Bardan başkalarının da çıktığını gördü. Hızlıca bir yere saklandı. Paul'un takip ettiği adama araba çarptı . Paul kırık viski şişesinin keskin tarafını adamın boynuna saplayıp çıkardı. Kaçması gerekiyordu. Çünkü sokaktakiler bu durumu görmüştüler. Başı boş bir arabanın camını kırıp arabanın içine girdi. Çalıştırmak için arabaya düz kontak yaptırdı. Motor çalışmaya başladı. Miami'deki evine gitti. Mike ise saklanmayı başarmıştı. Pana'nın mafyaları Mike'ı arıyorlardı. Ama aramaları uzun sürmedi. Polis gelmişti. Mafyaları tutukladılar. Daha sonra bara girdiler. O odaya girip arama yaptılar. 10 kilo kokain buldular. Pana narkotik işine girmeye çok istiyordu. Çünkü ekstra para kazanmanın yollarından biriydi. Wells ise sırf bu iş için Kolombiya'da bir lokanta açmıştı. Polisler insanları dışarıya çıkarıp barı kapattılar. Barın sahibini sordular. Mafyalardan biri "Panaka Keff." Dedi. Polis ismi not aldı. Siz üçünüz silahlı çatışmadan dolayı tutuklandınız. Bizimle karakola kadar geliceksiniz." Dedi. Mafyaları arabaya bindirip karakola doğru gittiler. Mike saklandığı yerden çıkmıştı. Silahı beline koyup, ceketini ilikleyip silahı gizledi. Bir telefon kulubesi bulup Wells'i aradı. Wells telefonu açtı. "Efendim dediğiniz görev başarıyla tamamlandı. Yalnız Paul şuan kayıp ve sanırım bu işin peşini bırakmayacaklar." Wells kızmıştı. Her mafya gibi polislerden nefret ederdi. "Çabuk Kolombiya'ya geri dön. Orada güvende değilsiniz." Dedi. Mike telefonu kapatıp bir kaçış planı aradı. Ama Paul'u bırakmak istemiyordu. Evine gidebileceğini tahmin etti. Yürüyerek Paul'un evine gitti. Bir yandan da cebindeki eldivenleri çıkarıp giydi. Kanlar böylece belli değildi.
Polisler Jayce ile beraber Jayce'in evine gitmişti. Özel dedektifler ise sonradan geldi. Olayı soruşturdular. Jayce kapının oraya geçip zipposunu çıkardı. Sigarasını yaktı. Bir cenaze arabası geldi. İçinden iki rahip çıktı. Tabutları alıp eve girdiler. Cesetleri yerleştirip kiliseye gittiler. Evden polis çıkarken Jayce sigarasını söndürüp polisin yanına gitti. "Bir gelişme olursa lütfen beni haberdar edin." Dedi. Polis kafasını sallayıp evden çıktı. Jayce'de üzerini değiştirip kiliseye doğru gitti.
Mike Paul'un apartmanına gelmişti. En üst katta oturuyordu. Ama dairesini unutmuştu. En üst kata çıktı. Yerleri temizleyen yaşlı bir kadın vardı. "Paul hangi dairede oturuyor biliyor musunuz?" Kadın koridorun sonunu işaret etti. Mike koridorun sonundaki kapıyı tıklattı. Paul kapıyı açtı. "İçeri gir dostum." Dedi. Mike koltuklardan birine oturdu. Paul'da kapıyı kapatıp karşısındaki koltuğa geçti. "Gitmemiz lazım. Miami bizim için tehlike arz ediyor. Pana'nın adamları eminim bizi arayacaklardır." Paul iç çekti. "Pana şuan İtalya'da. Muhtemelen uçağa binmiştir. New York'a gidebiliriz. Biliyorsun o bölgede çoğu yere sahibiz. Ya da Well'sin yanına döneriz. Bu işi yaptığımız için paramızı da almış oluruz." Mike onayladı. "Tuvaleti kullanabilir miyim?" Diye sordu Mike. "Keyfine bak." Diyip ayaklarını uzattı Paul. Mike tuvalete girdi. Eldivenlerini çıkarıp ellerini yıkadı. Elbisesine baktı. Herhangi bir kan izi yoktu. Ellerini havluyla silip çıktı. "Paul üzerini değiştir. Farkedilirsek sonumuz iyi olmaz. Paul odasına gidip üstünü değiştirdi. Yeni bir takım elbise giymişti. Gri pantolon, gri ceket, gri kravat ve beyaz gömlek. "Hadi çıkalım." Dedi Mike.
Pana kardeşiyle beraber Miami'ye varmıştı. Uçaktan indiği gibi polisler onu bekliyordu. "Bizimle gelmeniz gerek." Dedi. Pana ellerini uzattı. Teslim olmuştu. Uçaktan kardeşi de inmişti. Kendisi bir avukattı. Ama onun bu narkotik işle alakası yoktu. Ama abisine mafyacılık oyununda çok yardımı dokunmuştu. Pana'yı arabaya bindirip götürdüler. Kardeşi Penny'de bir taksi çağırıp polis arabasını takip etmesini söyledi.