Mike ve Jayce yeni 20 kişi daha bulmuştu. Aralarından çoğu daha eline silah almamıştı. Ama görev icabı Pana'yı yok etmek için bu adamlara ihtiyaçları vardı. Beraber toplantı odasına gittiler. Wells onları bekliyordu. Kahvesini yudumlayıp "Güzel. Şimdi gidin ve mekanlarını tarayın. Mike sen burda kal." Dedi. Herkes çıkmıştı. Mike Wells'in karşısına oturup sigara yaktı. "Yemeğe gittiğimiz günü hatırlıyor musun?" Diye sordu. Mike kafasını sallayıp sigarasından bir nefes aldı. "O gün bildiğin üzere korumam hastaydı. Ama o şerefsiz it bize yalan söyledi. Mekana giren bombalı adam onun arkadaşıymış. Hayatımda tüm ihanet eden herkesi öldürmeye çalıştım. Senden istediğim o herifi öldürmen." Mike kabul etmişti. Sigarasını söndürüp beline tabancasını aldı. Wells o sırada kağıda adresi yazıyordu. "Al bunu. Olabildiğince hızlı hallet." Mike kağıdı alıp arabasına bindi. Verdiği adrese gitti. Kapıyı çaldı. Bir adam açtı. Mike onun koruma olduğunu düşündü. Boynundan tutup duvara yasladı. "Wells'e çalışan koruma sen miydin?" Adam Mike'ı itti. "Evet benim. Siktir git evimden. Bana kendini öldürtme." Mike belinden tabancasını çıkarıp adamı öldürdü. "Geri zekalı." Diyip birdaha ateş etti. Tüm apartman silah seslerini duymuştu. Tabancasını beline koyup yangın merdiveninden kaçtı. Kimse kimin öldürdüğünü bilmiyordu.
Jayce Los Angeles'teki tüm mekanları yok etmişti. Tarihin en büyük çatışmaları gerçekleşiyordu. Gazetelerde manşetlerdi. Yeni başbakan seçilmişti. Hemen bu olayı ele almaya karar vermişti. Aynı gün bir miting düzenlemişti. Tüm katledilmelere bir son vereceğini söylemişti. Kimse bu olayın nasıl biteceğini bilmiyordu. Pana Amerika'dan gitme kararı almıştı. Yanında kimse kalmamıştı. Tek başınaydı. Afrikaya gidicekti. Kendisine yeni bir hayat kurucaktı. Bileti alıp saatinin gelmesini bekledi. Mike'ta havalimanına gitti. Orada çalışan bir arkadaşı vardı. "Bana borcunu ödemeye hazır mısın Ron?" Eski yıllarda Mike Ron'un annesini kurtarmıştı. Ona borçlanmıştı. "Evet Mike. Söyle ne yapabilirim?" Mike sigarasını yakıcaktı. Ama sonra para cezasını düşünüp vazgeçti. "Pana Keff. Bu adam bugün uçak bileti almış mı bana söyle." Ron kayıtlara baktı. "1 saat sonra Afrika uçağı kalkıyor." Mike ceketinden 700 dolar çıkarıp Ron'a uzattı. "İşbirliğin için teşekkür ederim. Görüşürüz." Ron şaşırmıştı. Mike kafeye doğru gitti. Havalimanına girmeden önce çöpe tabancasını saklamıştı. Tabancasını beline koyup ceketiyle gizledi. Yoluna devam edip bir sigara yaktı. Jayce ve iki kişi toplantı odasındalardı. Mike'ta içeri girdi. "1 saatimiz var beyler. Büyük bir operasyon gerçekleşicek. Pana'nın uçağını düşüreceğiz. Yanımıza bir bazuka alacağız. Ben arabadan uçağı vurucam. Bunu yapabilirsek kazanmış olacağız. Yapamazsak Pana kaçmış olucak. Birkaç yıl sonra yeni kişilerle savaşı tekrar başlatır." Dedi Mike. Wells planı beğenmişti. Jayce ve Mike arabayı hazırladılar. Ellerinde kalan son arabaydı. Bazukayı arka koltuğa koydular. Diğer iki mafya üyesi havalimanının içinde silahlı saldırı düzenleyecekti. Arabaya binip gittiler. "Hadi çıkın ve tarayın." Adamlar arabadan indiler. Silahlarını göstere göstere içeriye girdiler. Silah sesleri duyulduğu anda Jayce gaza bastı. Uçağın kalkacağı yere arabayla girmişti. Uçağın kalkmasına az bir vakit vardı. Beyaz takım elbisesinden Pana görülüyordu. Arabayı farketmişti. İçeriye girse öleceğini biliyordu. O yüzden uçağa bindi. Uçak yavaş yavaş hızlanıyordu. Mike pencereden kafasını çıkarttı. Jayce eline Bazukayı verdi. Uçak altlarından geçmişti. Mike uçağın havalanmasını bekledi. Artık kalkışa geçmişti. Uçağın yoluna bazukayı ateşledi. Tam kanadından vurdu. Uçak yükselmeye devam edip yere doğru çakıldı. İçeriden ise silah sesleri kesilmişti. Mike arabanın içine girip pencereyi kapattı. Sevinç çığlıkları atıyordu. "Hadi sür Jayce. Yakalanacağız!" Jayce arabayı arabaların parçalandığı yere götürdü. Plakayı söküp arabadan ayrıldılar. Makine arabayı aldı ve parçaladı. Parçalanışını izlerken sigara yaktılar. Mike istediğine ulaşmıştı. Bundan sonra korkulan bir mafya olarak tanınacaktı. Kafeye doğru yürüdüler. Wells şampanyayı patlatmıştı bile. "Güzel işti. Sonunda zafere ulaştık!" Dedi Wells. Kafeye giren herkes bugün bedavaya istedikleri şeyleri alabileceklerdi. Kafenin popülaritesi de artmıştı. Beraber tüm gün eğlendiler. Hatta gece yarısı olduğunda Mike ve Jayce kafede kalıp eğlenceye devam etmişlerdi. "Artık çok ünlüyüz adamım. Hayallerimize ulaştık. Özgürlük, para, kadınlar... saygı sayesinde hepsini kazandık. Bu işte çok yükseldik ve dostum yükselmeye devam edeceğiz!" Dedi Jayce. Mike gülerek içkisini içmeye devam etti. Herkes bu iki gizemli kişiyi konuşacaktı. Yarın günlerden salıydı. Başbakan tekrar bir açıklama yaptı. "Nasıl olduğunu bilmiyoruz ama bir mafya grubu ortadan silindi. Havalimanında bir çatışma olmadı. İki mafya üyesi göz korkutmak için tavana sıkmışlar. Ama uçakta masum insanlarda vardı. Bu terörü yapan insanlar cezasız kalmayacak. En yakın zamanda onları bulup adalete teslim edeceğim." Yalan söylemişti. Mike ve Jayce'i bulması imkansızdı. Ama halk yine de başbakanı destekliyordu. Wells kafeye girdiğinde Mike ve Jayce oturuyordu. "Çocuklar. Artık zevkimize bakabiliriz. Pana'nın Afrika'ya gitme sebebi orada kahve yerlerinin olmasıymış. Kayıtlara baktığımda bunları gördüm. O kahveler çok para eder. Bugün Afrika'ya gidip o kahveleri alıp gelin. Bu işten sonra serbestsiniz. Hayatlarınıza devam edebiliriz. Artık hiçbir sorunumuz kalmadı." Dedi Wells. Mike ve Jayce final görevini kabul etmişlerdi. Afrikaya uçtular. Afrika çok sefildi. İngiltere'nin askerleri fakirlere kök söktürüyordu. Güney Afrika'daydılar. "Dostum. Silahsız bu kahve yerlerini soymamız çılgınlık olur. Silah kaçırmamız lazım. İngiliz üslerinde silahlardan bolca vardır. Dışarıda gördüğümüz bir İngiliz askerini bayıltalım. Sen onun kıyafetlerini giyip üsse gir. Orda birsürü güzel silah vardır. Birkaç tane kap gel. Şu işi halledelim." Sokaklarda gezmeye başladılar. Bir ingiliz askeri üç kişiyi dövüyordu. "Bu işi bana bırak Mike." Jayce askerin arkasına doğru yürüdü. Askeri belinden kaldırıp yere attı. "Gücün yetiyorsa gel benimle kapış." Asker yerden kalktı. Dövdüğü insanlar kaçışıyordu. Asker elini silahına attı. Jayce hızlı davranıp ingilizin üzerine atladı. Silahını alıp askerin kafasına tuttu. "Ne oldu orospu çocuğu? Gücün onlara mı yetiyor?" Asker ağlamaya başladı. "Üzgünüm. Ben merhametli biri değilim." Diyip kafasına sıktı. "Çabuk kimse görmeden bu itin üstünü giy." Mike hemen kıyafetleri değiştirmişti. Bir üs bulmuştu. Jayce onu dışarıda bekliyordu.
Mike üssün içinden iki tane Kruger bulmuştu. Güzel bir taramalıya benziyordu. İkisini de alıp üsten çıktı. Ama tam kapının orda "Dur!" Diye bir ses geldi. Bu komutandı. "Nereye böyle asker?" Mike ne diyeceğini hızlıca düşünüp cevap verdi. "Birkaç arkadaşımın silaha ihtiyacı varmış. Onlara yardım edip evlere baskın düzenleyeceğiz." Komutan Mike'ın geçmesine izin verdi. Jayce'in yanına gidip bir Kruger'ı ona verdi. "Şimdi şu kahve yerlerine gidelim." Dedi Jayce. Beraber kahvelerin çıktığı yere gittiler. "Kimse kıpırdamasın. Yoksa hepinizi öldürürüm." Dedi Mike. Adamlarda zaten silah yokmuş. Herkes eğildi. Jayce silahını sırtına yerleştirip bir kamyonu çaldı. Kahve yüklü bir kamyondu. Mike koşarak kamyona bindi. Kamyonu araba gemilerinin olduğu yere sürdü. Kaçak olarak Amerika'ya gittiler. Kafeye gitmeden önce tenha bir yere park ettiler. Arabadan inip kahve torbalarına baktılar. "Ah biri delinmiş sanırım." Dedi Jayce. Kahvelerin üzerine çıkıp o torbayı kaldırdı. Kahveyle beraber içinden altınlarda çıkmaya başladı. "Hassiktir Mike. Benim gördüğümü sen de görüyor musun?" Mike çok şaşırmıştı. "Siktir. Şaka mı bu?" Diyip kahvelerin arasından bir altını çıkardı. Dişiyle ezdi. Gerçek altındı. "Ya sahte ise?" Diye soru yine de Jayce'e. "Siktir git. Sahte olması imkansız. Bekle. Diğerlerine de bakacağım." Mike tedirginlenmişti. "Ya patron kızarsa?" Jayce bıçağı çıkarıp bir torbayı deldi. İçine elini attı ve altınları çıkardı. "Patron bize yalan söyledi. Altınları kendisine alıcaktı sanırım. Bizi aptal yerine koydu. Bu kahveler bi sikim etmez. Adam altınları satıp zengin olacak." Mike stresi gitsin diye bir sigara yaktı. "Belki bizim patron içinden altın çıkacağını bilmiyordur. Aklımda bir fikir var. Kamyonu kafeye götürelim. Garaja koyalım. Wells zaten gelir. Sonrasında ona bir soru soracağım." Jayce düşündü. "Pekala." Dedi. Çıkan altınları paylaşarak ceplerine koydular. İki yırtık torbayı da ters çevirdiler. Kafenin garajına doğru gittiler.
Wells araba sesini duyup garaja gelmişti. "Bravo. Bravo. İyi işti." Dedi Wells. Mike konuşmasını aklından geçirip konuşmaya başladı. "Patron birkaç tane torba hasar almış olabilir." Dedi. "Hiç sorun değil." Dedi Wells. "O zaman izninizle bunları yerleştirelim." Wells tedirginlenmişti. "Koskoca adamsınız. Böyle boş işleri yapmanıza gerek yok." Dedi. Mike ve Jayce, Jayce'in evine gittiler. Çok sinirliydiler. "Bizi sattı. Para uğruna sattı. Yarın banka soygunu yapalım. Temizinden para kaldıralım. Benimle misin Mike?" Mike düşündü. Şuan ihanete uğrasa bile durumu çok iyiydi. "Hayır. Konumumu korumalıyım. Üzgünüm." Diyip evden çıktı. Jayce duvarı yumruklamıştı. Yolun sonuna geldiğini anlamıştı.
Mike kendisine bir avukat buldu. Beraber bir kafede buluştular. Kendilerine bir kahve söylediler. "Durum nedir?" Diye sordu avukat. Mike konuşmaya başladı. "Uzun bir konuşma olacak. Sana tüm başımdan geçenleri anlatacağım. Lütfen korkma. Düne kadar mafyaydım. Ama artık değilim. Bıraktım bu işleri. Şimdi sana olayın en başından buraya nasıl geldiğimi anlatacağım. Lütfen bana yardım et. Eğer yakalanırsam benim yanımda ol. Çünkü artık zamanla yarışıyorum. Büyük ihtimal bir arkadaşım beni öldürmek isteyecek. Ya da patronum..."