gözlerin ve karpuz kabukları

91 4 4
                                    

Bir pazar günü. Başın kucağımda. Elimi koymuştum boynuna. Elinse sahiplenmişti elimi. Gözlerin kapalıydı Sehun. Uyuyordun. Bense en sevdiğim şeyi yapıp güzelliğini izliyordum. Yakından hemde. Bolca vaktim var. İkinci izleyişim seni hemde çok yakından. Odada sen ve benden başka kimse yok.

Ağzın yattığın için hafif açılmış, pembe dudakların küçük bir bebeğinkini andırıyor.

Öpmek istiyorum.

Ama yapamam Sehun. Sana bu kadar yakın olmam benim gerçekleşmiş mucizem, bunu mahvedemem.

Aralık dudaklarından nefes alış verişini duymak istiyorum fakat arkaya tekrara aldığın kısık sesli şarkı buna engel oluyor. Bundan nefret etmek istiyorum ama yapamıyorum. En sevdiğin şarkı bu.

Saat sanırım akşam 5 civarında. Bilmiyorum. Çok da umrumda değil zaten. Şu anda ölsem o da umrumda olmaz. Söyledim mi emin değilim ama sana çok yakınım Sehun.

Seni ilk gördüğüm günü hatırladım birden. O zaman uzaktım sana; sonra da hep uzak kaldım. O gün kendinden 3 beden büyük gri bir kapşonlu giyiyordun. Elbise gibi geliyordu, içinde kaybolmuştun. Ve ben bunu çok sevimli bulmuştum. Kapşonunu takmıştın ama bu dağınık sarı saçlarını saklamamıştı. Hatta bir tutam düşüp duruyordu da kızıp küfür ediyordun çatık kaşlarla.
Sonra işte bir kedi geldi yanına. Yüzün yumuşadı, gülümsedin. Başını sevdin kedinin, kedi olmak istedim. Ne kadar zaman geçti emin değilim. Kirli beyaz kedi uyanmış ve gitmişti. Hemen ardından acele ile -acelen olduğunu tahmin ediyorum ki çok belliydi- koştura koştura görüş açımdan çıkmıştın.
Kedi bir 40 yıl daha kalkmasa kucağından, 40 yıl daha otururdun gibi gelmişti bana.

Seni ikinci görüşüm çok farklı değildi. Bir elinde ısırılmış bir karpuz dilimi vardı, diğerinde ise karpuz kabukları.

Üçüncüde gözlerini gördüm. Hava karanlık ve soğuktu. Sen geceyle bütünleşmek ister gibi siyah - ve boldu- bir kapşonlu giymiştin. Yüksek bir binanın çatısıydı. Yalan söylemeyeyim orayı benden başka bilen yok sanıyordum.
Bacaklarını kendine çekmiş oturuyordun.
O

rada ne yaptığını sorguladım.


Sonra bir hıçkırık sesi.

Ağlıyordun Sehun. Ve ben kalbimde yuva yapmış bir kuşun yuvasını terk ettiğini hissettim. Başını kaldırdın ve gözlerini gördüm. Bir şarkı çaldı.

" Vous n'aurez plus d'enfants
Ce soir
Je ne m'enfuis pas je vole"

Gülümsedin. Sanırım şarkı Fransızcaydı. Anlamamıştım.

Güzel sesini duydum sonra.

"Yoruldum. Sensiz başa çıkamıyorum."

Sonra ağlamaya devam etmiştin. Birkaç saat daha. Sen sadece ağladın ben seni izledim.
Kuş yuvasına geri dönmedi.

Bir sonraki görüşümde anladım ki kuşum senin güzel omzuna konmuş.

O gün adını öğrendim.
Bu sefer kapşonlun kırmızı renkti ve elinde beyaz papatyalar tutuyordun. "Aptal çocuk, öldürdü onları" dediğini hatırlıyorum. Hızlıca uzaklaştın oradan.

Daha sonraki görüşümde sarı giyinmiştin. Bir ağacın dibinde oturmuş arada bir vişneli meyve suyundan bir yudum alıp elindeki eskiz defterine bir şeyler çizmeye devam ediyordun.

Bundan sonraki görüşlerimin sırasını hatırlamıyorum çünkü sonrası tesadüften çıkmıştı. Gözlerim seni arar oldu sokaklarda, ağaç kenarlarında.

Seni gülerken, ağlarken, portakallı lolipopunun çubuğunu dişlerinle ezerken, bir kediyi severken, geceye küfrederken, yemek yerken, uyurken, arabaların ezdiği bir teneke kutuyu yol boyunca tekmelerken, kavga ederken, önceki gün küfrettiğin tanrıya ertesi gün dua ederken kısacası aklına gelebilecek bir çok şekilde gördüm.

Sana -tahminen- 3 beden büyük renk renk kapşonlularınla, siyah kapaklı eskiz defterin ve cebinden eksik etmediğin çilek aromalı patlayan şekerinle, yani seni sen yapan şeyler ile, tutulmuş olmalıyım. Aslında sana ne zaman düşmüş olduğuma dair inan bir fikrim yok.

Başın kucağımda şimdi. Üzerinde seni ilk gördüğüm gün giydiğin gri kapşonlu var.
Arkaya tekrara aldığın şarkı çalmaya devam ediyor. Krem rengi eşyaların olduğu bir odadayız. Camın önünde dizilmiş minik yeşil kaktüsler ve adını bilmediğim bitkiler var. Gözlerin kapalı, kirpiklerinin gölgesi yanağındaki yara izine düşüyor. Yanaklarını ve burnunu kaplayan belli belirsiz çillerin beyaz tenini taçlandırıyor. Dudaklarını hâlâ öpmek istiyorum ve sanırım ki hayatımın sonuna kadar bunu isteyeceğim usanmadan.

Sana çekiliyorum.

Göz kapaklarındaki yıldızlar ve ellerine kokusu sinmiş kapuz kabukların ile..

{Poussière d'étoile}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin