Bir Yüreğin Ölümü - 1.Bölüm

3K 109 41
                                    

  Bir yüreğin adamakıllı sarsılabilmesi için her zaman ille de kaderin güçlü bir tokadı ya da her şeyi sert bir şekilde söküp atan bir güç gerekmez; hatta gelişigüzel nedenle yıkımı yaratmak, kaderin ele avuca sığmaz heykeltıraş isteğini tahrik eder. Biz insanoğlu, kendi anlaşılmaz dilimizde bu ilk hafif dokunuşlara bahane deriz ve onun o küçücük cüssesiyle çoğu zaman muazzam etkili gücüne şaşar kalırız; fakat bir hastalık nasıl sinsice ortaya çıkarsa, bir insanın kaderi de ancak her şey gözle görülür hale geldiğinde ve olaylar başladığında kendini belli eder. Kader, yüreğe dıştan dokunmadan çok önce beyinde ve kanda içten içe ilerler her zaman. Kişinin kendini tanımaya başlaması aslında kendini savunmaya başlamasıdır ve bu, çoğu zaman beyhude bir savunmadır. 

 Yaşlı adam –adı Salomonsohn'du ve memleketinde gizli dernek müşaviri olarak biliniyordu– Paskalya için ailesiyle birlikte geldiği Gardone'deki otelde şiddetli ağrılar nedeniyle uyandı: Vücudu adeta sert keresteler içinde sıkışmış gibiydi, daralan göğsünden güçlükle nefes alıyordu. Yaşlı adam korktu, uzun zamandır safrakesesi sancıları çekiyordu, doktorların tavsiyesine uyup Karlsbad'da bir küre gidecek yerde, ailesi istediği için Güney'e gelmişti. O şiddetli ağrı nöbetleri gelecek korkusuyla geniş bedenini çekine çekine yokladı, fakat kısa bir süre sonra –devam eden şiddetli sancıların ortasında– sadece midesinin ağrıdığını fark edince rahatladı, herhalde alışkın olmadığım İtalyan yemeklerindendir ya da buradaki birçok yabancının başına gelen zararsız zehirlenmelerden biridir, diye geçirdi aklından. Rahat bir nefes alarak titreyen ellerini çekti, ama sancı henüz geçmemişti ve nefes almasını engelliyordu; bu nedenle biraz hareket etmek için ahlaya oflaya yataktan kalktı. Gerçekten de ayağa kalkıp yürümeye başladığında sancısı hafiflemişti. Fakat karanlık oda pek büyük değildi, ayrıca diğer yatakta uyuyan eşini uyandırmaktan ve endişelendirmekten de çekiniyordu. Üzerine ropdöşambrını aldı, çıplak ayaklarına terlik giydi ve el yordamıyla koridora çıktı, sancısını azaltmak için ağır ağır yürümeye başladı.

Karanlık koridora açılan kapıyı araladığı anda ardına kadar açık pencerelerden kilisenin çanının önce dört kez güçlü bir şekilde, ardından da gölün üzerinde yankı yapan hafif vuruşlarını duydu: Saat sabahın dördüydü.

Uzun koridor tamamen karanlıktı. Fakat yaşlı adam gündüzden hatırladığı kadarıyla koridorun dümdüz ve geniş olduğunu biliyordu: Böylece ışığı açmaya gerek duymadan, derin derin nefes alarak, göğsündeki sıkışmanın gittikçe azaldığını, yürüyüşün kendisine iyi geldiğini hissederek memnun bir şekilde koridorun başından sonuna kadar birkaç kez yürüdü. Bu yürüyüş egzersizi ile neredeyse tüm ağrılarından kurtulmuş, odasına gitmeye hazırlanırken duyduğu bir sesle korkudan olduğu yerde kalakaldı. Evet, bir sesti: karanlığın içinden bir fısıltı, tiz, ama yine de anlaşılmaz bir fısıltı. Tavanda bir şeyler çatırdamıştı, sanki birileri bir şeyler fısıldıyor, bir şeyler kımıldıyordu, derken hafif aralık olan bir kapıdan karanlığın içine cılız bir ışık süzüldü. Bu da neydi? Yaşlı adam gayriihtiyarı bir köşeye sokuldu, merak ettiğinden değil, aksine sadece gecenin bir yarısında dolaşmaya çıktığını birisi görecek olursa duyacağı utanç nedeniyle. Fakat tam o saniyede, ışığın koridoru aydınlattığı anda beyazlar giymiş bir kadın siluetinin o odadan çıkıp koridorun derinliklerinde kaybolduğunu görür gibi oldu. Gerçekten de koridorun sonundaki kapılardan birinin olduğu yerde bir kapı tokmağının hafif sesi duyuldu. Sonrasında her şey yine karanlığa ve sessizliğe gömüldü.

Yaşlı adam yüreğine bir şeyler saplanmış gibi birden sendelemeye başladı. Orada koridorun sonunda kendini göstere göstere belli eden o kapı tokmağının olduğu yerde... orada sadece kendi odası vardı, ailesi için kiraladığı üç odalı daire. Daha birkaç dakika önce odadan ayrıldığında eşi derin uykudaydı, o halde –hayır, yanılmış olması imkânsızdı– inanması güç ama, yabancı odada, yaşadığı bir maceradan döndüğü anlaşılan o kadın silueti, henüz on dokuz yaşındaki kızı Erna'dan başkasına ait olamazdı.

Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört SaatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin