2. Bölüm ∞

149 2 1
                                    

Arkamdan Selin gelip beni dürtmese ona saatlerce bakabilirdim. Zaten saat kavramnı da yitirmiştim. Kaç dakikadır orada öylece duruyordum? Hiçbir fikrim yoktu.

''Kızım noldu ya? Daldın gittin yine?''

''Ne? Nereye? Kim? Ben mi? Dalmış mıyım? Hani?'' Kendimde olmadığımı gösteren soruya karşı verilmiş ve kısa sürede sıraladığım bunca soruya kafası karışan Selin ancak, ''Ohoo! Nereye bakıyorsun öyle?'' deyip gülmüştü.

''Hiç. Aman, sen de! Hani sen bana buraları tanıtıyordun? Boşuna bi' sene okumadın herhalde? Ee, en yakın cafe, alışveriş merkezi falan nerede?''

Selin bana bir şeyler anlatmaya başlamıştı bile. Dikkatini başka bir yere çekmek çok da zor olmamıştı. 

Onun oturduğu bankın önünden geçerken daha havalı, daha sevimli görünmeye çalışıyordum. Ama bana bakmamıştı bile. Gözünü bir milim kıpırdatmamış, yüzünde herhangi bir değişiklik olmamıştı. Aslında bu... Nasıl desem... Onur kırıcıydı. Tabii ki beni görünce boynuma atlamasını, çok güzelsin demesini falan beklemiyordum ama en azından göz teması kurabilirdi.Selin hala konuşuyordu. Bankı çoktan geride bırakmıştık. Bir cafeye geçip oturduk. Oradan da taksiyle bir alışveriş merkezine. Birkaç parça bir şeyler aldık. Eve geldiğimde hava kararmak üzereydi. Gerçekten yorgunluktan ö-lü-yor-dum! Selin’le bir şeyler yediğimiz için evde bir şey yiyemedim. Şu yorgunluk anlarında yardımıma koşan dinlendirici duş ve ardından yumuşacık yatağıma gömülme keyfi… Siz olmasanız ne yapardım ben?

***

Sabah güneş ışıklarıyla uyandım. Üzerimdeki eşofmanlarla burnuma çarpan leziz patates ve sosis kızartması kokusunu takip ettim. Kendimi mutfakta buldum. Masa donatılmıştı. Ocağın başındaki Zehra Sultan, ‘’Oyy, uyandın mı kuzum?’’ dedi.

‘’Ellerine sağlık Zehra Sultan!’’ deyip boynuna sarıldım. ‘’Hayırdır?’’

‘’Kahvaltı hazırlamanın hayırı mı olur kızım?’’

‘’Annemle babam çıktı mı?’’

‘’Evet. Hadi hadi, konuşma da ye yemeğini.’’

Zehra Sultan’ın bu sempatik tavırlarına gülmeden edemedim. Ve, bir saate yakın kahvaltı yaptık. Tabii ki tamamında yemek yemedik. Konuştuk durduk.  Her ne kadar istemese de yardım edip beraberce masayı topladık. Saate baktığımda gerçekten şaşırmıştım. Üç mü olmuştu saat? Ah! Bugün Pazar! Tatilimin son günü. Aslında üzgünlüğün yanında merak duygusu da vardı. Yeni sınıf, yeni okul, yeni ortam, yeni insanlar…

Bunları düşünürken birden aklıma o geldi. Mavi gözlü, banktaki çocuk. Acaba hala orada mıdır, diye düşünmeden edemedim. Belki her gün gidiyordur oraya. Belki de yalnızca bir kez gitmiştir. Bakmadan bilemezdim, öyle değil mi?

Hemen etekleri uçuş uçuş kısa bir elbise seçip giydim. Bu yaptığım belki saçmalıktı. Belki de ‘belki’ demem daha saçmaydı, bilmiyordum. Ama onu görmeliydim. Zahra Sultan’a haber verip evden çıktım.

Sahile gidip o bankı bulma arayışına başladım. Gözüm yan yana sıralanmış bankları tarıyordu. Ve evet. Aynı bankta. Aynı çocuk. Aynı bakış. Evet, oradaydı. Ah! Planda burası yoktu. Tek amacım onu görmekti. Ya da o beni görür; dünkü kız, beni görmeye gelmiş, diğerleri gibi falan derse? O beni görmeden eve mi dönseydim?

Yandaki bankta oturup çaktırmadan onu izledim. En azından çaktırmadığımı umuyordum. O ise denizi izliyordu… O deniz gözlerinde boğulabilirdim o an. Öyle güzel, öyle mavi, öyle derindi ki… Gözlerinde sanki sonsuzluk gizliydi. Ama o an tek yapabildiğim onu izlemekti.

Hava kararmaya başlamıştı. Eve gitmem lazımdı. Kalktım. Onun bankının önünden geçtim. Geçerken yine hanım hanımcık bir kızdım tabii ki. Eve gittiğimde internetten dizimi izledim. Ben ve şu dizilerim…

Duş aldıktan sonra üniversite hayatımın ilk gününde giyeceğim pantolon ve t-shirti seçtim. Akşam yemeğinde babam yoktu. Annemin canı sıkkındı yine. Çok konuşmadık. Heyecanlı-mısın-muhabbetleri falan…

Sonra dünyada ondan rahat yer olmadığını düşündüğüm yatağıma gömüldüm.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 10, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SONSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin