1

2K 60 10
                                    


Düğünlerden oldum olası nefret etmiş birisiydi. Kalabalık arasında olmaktan hısım, akraba görüşmelerinden salya sümük öpüşmelerden, ağlaşmalardan nefret ediyordu. Tanımadıklarına bile gülmek zorunda kalmaktan bir de kendini bilmez bir kadının ortaya çıkıp göbek atması için ayağa kaldırma çabalarından ölesiye nefret ediyordu. Lakin akraba düğünü denilip zorla buraya sürüklenmişti işte. On sekiz yaşındaydı, okuyordu, işi parası, evi yoktu. Haliyle baba sözü dinlemek mecburiyetinde kalmış kimseyi tanımadığı kişiler ile bir otobüse binip bu izbe köye gelmişti işte. Ve on yedi yaşında kaçırdığı gelinine artık bir düğün yapayım diyen damat ortada kendini bilmez halde oynamaya çalışıyordu. Bir kol o yana diğeri bu yana eller ayrı bir âlem al sana damat oyunu işte.

Derken meydanda oynayanlar bir anda yerlerine geri oturdu ve orta açıklığa gökten bir şeyler yağmaya başladı. Birer ikişer hayvan bedenleri zemine çakılmaya başladı. Kimse ne kımıldıyor ne de ses çıkarıyor sadece ortaya düşen cansız kedi, köpek bedenlerine bakıyorlardı. Oturanlar arasından sadece biri eli yüreğine giderek ayağa kalkmış, önünde engel olan sıkışıklığı yararak ortaya çıkmıştı. Ve gelin ile damadın oturduğu masanın hemen önünde durmuş yerdeki hayvan mezarlığına bakıyordu. Bir değildi iki değildi, on değildi. Ayakları önünde yatan o canlar tam elli taneydi. Elli yitip gitmiş candı. Kiminden kan akıyordu, kiminin boynu kiminin ise beli kırıktı. Ama ayakta onlara bakan kız onları öldüren şeyin bunlar değil daha başka daha güçlü bir şey olduğunu biliyordu. Biliyordu çünkü o hayvan bedenlerini de tanıyordu. Her birinin adını, yaşını, kanını biliyordu.

Ölümün yağdığı gökyüzünden son bir kişi daha düştü aşağıya. Yaşayan, ayakta olan ve kıza işte der gibi bakan yapılı bir erkekti.

Kız ile erkeğin gözleri buluştu. Kız "Ne yaptın sen?" diye sordu.

Erkek ise önce güldü sonra ciddi bir surat ile "Erkeklerini senden aldım." Dedi.

"Erkeklerimi?"

"Âşıklarını."

Kızın gözleri hem şaşkınlık hem de öfke ile büyüdü.

Erkek yerdekilere bakarken nefret yayıyordu. "Benim olması gerekene el uzattılar." Dedi. Ona baktı. "Bana vermen gerekeni onlara verdin. Benim olmalıydın, yalnız benim."

"Senin?"

"Sen benim eşimsin, ben senin kralınım." Diye haykırdı. "Ben sana bir kere bile dokunamazken, eşin olduğum halde sana yaklaşamazken şunlara bak, etrafındaki erkeklere bak."

Kız baktı. Önce bunları söyleyene sonra da ayakları etrafında cansız yatan bedenlere baktı. Ardından önce bir gözyaşı ardından öksürükle ağızdan kanların fışkırması... Kan kusuyordu kız, yüreğindeki kanı boşaltıyordu. Kan kusuyor kan ağlıyordu.

Kızın halini gören erkek şaşkındı. Aynı kızın ayakta dimdik kan akıtmasına düğüne davetli olan insanların meraklı bakışları gibi. "Ne demek bu?" diye bir isyan kopardı. "Âşıkların için mi bu?"

Kan akan gözler ona baktı ardından on sekiz yaşındaki insan bedenini bırakan kraliçe kendi bedenine ışıklar ardında büründü. Uzun boylu, zayıf, yerlere kadar inen kömür karası saçları ile kraliçe kendine geldi. Kendi bedene bürünen kraliçenin elini uzatması ile yerde yatan hayvan bedenleri de değişti ve her biri birer erkeğe dönüştü. Kraliçenin prenslerine...

Durumun farkına varmaya başlayan kral kaçacaktı lakin kraliçenin güçleri tarafından olduğu yere sabitlendi. Aynı insanların yerlerine sabitlenişi gibi hareketsiz kraliçeye bakıyordu. Kraliçe tek kelam etmeden dizleri üzerine kapaklandı. Eli öne çıkıp havada asılı kaldı ve prenslerini kontrol etti lakin geri dönüş yoktu. Her biri bir iblis zehri ile ölmüştü. İblis zehrinin iblisler için bile dönüşü yoktu. Derin bir nefesin son bir bakışın ardından zemin cayır cayır yanmaya başladı. Alevler arasında kalan prensler sonunda küle döndü. Prenslerinin küllerini toplayan kraliçe her bir kül tanesini kalp şeklindeki bir madalyonun içine hapsetti. Ardından havada asılı olan madalyon alev aldı ve kraliçe üzerindeki örtüyü kaydırdı. Sırtını ve iki göğsünün arasını açtı. Başını eğdi. Hareket eden ve hala yanmakta olan madalyon kraliçenin boynundan geçti. Önce iki göğsü arasına kalp yerleşti, derisini yaktı geçti, hala görülebilecek şekilde bedenine saplandı sonra da madalyonun zinciri kraliçenin açık sırtına işledi. Alevi sönen madalyona uzanan kraliçe eli ile madalyonu bedenine ittirip sabitledi kulakları sağır eden feryadı ile. Arkaya uzanan eli de zinciri sırtına gömdü.

Bir süre ses seda çıkmadı. Kraliçe hala yerde, dizleri üzerinde ve eli madalyonda, erkeğin ve insanların gözleri de onun üzerindeydi. Her biri başka bir titriyordu. Etrafı korkunun kokusu kaplamıştı ve kraliçenin kahreden acısının miski. Erkek artık eşinin kim olduğundan, ne olduğundan başka bir emin olmuştu. Gerçekten de o kraliçeden fazlasıydı.

"Nesin sen?"

Yavaşça ayağa kalkan kraliçe göğsüne hapsettiği madalyondan elini çekti. Önce omuzlarını geri örttü ardından da eşi olan aynı zamanda da prenslerinin katili olan krala baktı.

"Ben insan değilim." Dedi. Sonra feryat etti. "Beni bir insanla bir tutmak da ne? Beni âşıklarla suçlamak da ne dedi? Bir insan gibi kendini bacaklarının arasına hapsetmiş sen kalkıp beni ihanetle mi suçluyor? Beni bir insan mı sanıyor?" derken ardından eşine doğru gitti lakin yaklaşmaktan tiksinir gibi belli bir mesafede durdu.

"Ben senin kraliçenim, benim senin eş olmak için yalvardığın kraliçenim, ben ne seni ne de başka birini kabul etmeyecek kraliçeyim." Dedi. "Ben canını vermelerine izin verdiğin prenslerin kraliçesiyim, ben onların annesiyim." Derken eli göğsüne gitti. "Ben yüreğini dağladığın anneyim, ben senin gazabın olacak olan kraliçeyim, ben gazabın kraliçesi, senin için gazabın ta kendisiyim."

Derken hızla gitti ve eşinin yüreğini elleriyle içinden söküp aldı. "Seni benimle birlikte yanmaya mahkûm ediyorum." Dedi. "Sana sonsuza kadar benimle yaşam bahşediyorum. Ben prenslerimin olmayışıyla yanarken sana da benimle yanmayı, yanıp yanıp küle dönmemeyi bahşediyorum."

Kral yerinde bir boşluk olan göğsüne bakarken kraliçe eşinin kalbini bir fanusa koydu ve ardından bileğini yarıp içine kendi kanını akıttı. "Bu benim sana kan yeminim kralım. Benimle yaşayacak benimle yanacak ve benimle asla ölmeyeceksin."

Kraliçenin kanı yanmaya başladığı gibi kralın bedeni de alevler içinde kaldı. Çığlıklarının çırpınışlarının arasında yandı. Eti, organları, her tarafı yandı ancak ölüm gelmedi. Yandı, yandıkça yandı lakin küle dönmedi. 

TEK BÖLÜMLÜK HİKAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin