2.Bölüm

62 17 10
                                    

''O lanet mikroplu ellerini üzerimden çek istersen, ben yapmadım diyorsam yapmamışımdır.''diyerek cırlayan Uzay sadece sabır sınıyordu.Yüksek sesle cırlanması en nefret ettiğim şeydi ve Uzay'ı öldürebilecek kıvamdaydım.

''Son bir kere çarpayım ağzına vallahi bırakmayacağım cinayet işleyeceğim ve sen bu sıranın en başındasın''değişik fantezileri olan Merve hanım ayriyetende mükemmel bir seri katildi.Aramızda ki bu ufak şakanın gerçek olma ihtimalini hiç düşünmemiştik.

o değildi ve hepimiz emindik.Olanları düşündükçe içimde ki kiraz ağacı çiçeklerini döküyor ve bir daha açmamaya yemin ediyordu sanki.''Kalk, yeter yapıştın yere.'' Bileğimi kavrayarak ayağa kalkmamı sağladı.''giyinecek bir şeyler bulmayı deneyecek misin yoksa Uzay'ın kıyafetlerine mi saldıracaksın merak ediyorum''gözlerimi devirip ufak bir tebessüm ile ''Merve'ye dadanayım diyorum ne dersin bonzai adam''sesli ve içten gülmüştü.Çok nadir bir gülüş şekliydi bu onun için.

''Yeter oyalanma hadi koş, aferin benim koççuma''diyerekten itekledi omzumu.Yukarı çıkmam ve giyinmem yaklaşık on dakika mı alsa da.Makyaj yapmam nerdeyse saatler sürmüştü.Zevki makyaj yapmıyordum yüzümde ki birkaç izi kapatmaya çalışma çabam vardı sadece ve madem tanrı bu kadar güzel gözler bahşetmiş sanırım onları ön plana çıkarmakta bana düşüyordu.

Alt kattan Samir'in ''Acaba küçük sıçan ne yapıyorsun?'' demesiyle irkilmiş ve koşuşturarak merdiven başına gelmiştim.''Samir yavru şeytan nerdesin''diye haykırmıştım.''Aşağıdayım.Düzgün in merdivenlerden'' demesiyle hevesim yerle bir olmuş ve yerini öfkeye bırakmıştı.

Saçma sapan kıyafetlerim vardı ve bundan memnundum.File detayı olan Merve'nin değişi ile sinekliğe benzeyen kıyafetleri seviyor ama giyemiyordum.Sebebi Samir'in kısıtlaması veya Uzay'ın beddualarına maruz kalmak değildi.

Güzel sanatlar okuması değişik fikirler getirse de aklımı ileri gidip yapabileceğini düşünmediğimiz her şeyi genellikle uygulamaya koyar Samiri ve beni çileden çıkartırdı.Kendi odasının duvarına farklı boyutlarda bulunan fileli kıyafetlerimi almış ve üstünü boyamıştı.Evde yalnız kalmaması için her yere peşimizden sürüklüyorduk.

Hiç kimseye bakmadan yürümek huyum değil takıntımdı.Adımlarımı sayar mesafe ölçer,ellerimle oynar veya ıslık çalardım.Samir öğretmişti ıslık çalmayı ve ne zaman beni adım sayarken görse kısık sesle İzmir marşı çalmaya başlardı.Bana olan hayranlığını seviyordum bu adamın.Sıkıntılı görse' gel resim çizelim' derdi ve beni karın ağrılarından ağlayacak duruma gelene kadar güldürürdü

Nereye gideceğimizi bilmediğimden kafamda ufak bir liste yaptım ve başarısız oldum.Belli belirsiz yerlere çekiştirir, gitmezsem de kolumdan bacağımdan sürükleyerek götürürdü.Garipti daha önce gördüğüm gariplerden bile daha garipti ve bu onu tanıştığım bütün garipler için de en farklısı yapıyordu.

Yaşadığı olaylar,gezdiği yerler,anlattığı hikayeler.her şeyin bir gerçeklik payı olması ne kadar üzse de beni ses etmez 32 dişimi göstererek gülerdim.

Buna mecbur kılınmış bir hayatın tam ortasındaydım ve bu yüzden susmak zorunda hissederdim hep kendimi.

Kimsenin canını yakmayacak kadar sakin ve uslu göründüğümden midir bilemem genelde bana dert yanılırdı.Sevemezdim bu durumu.'Sevmem için neden yoktu hiç kimseyi değerli görmem için sebep yoktu' düşüncesinin yanlış olduğunu o minik mezarın başında anlamıştım.Gülerek baş ucunda oturup onunla konuştuğum zaman.

Şatafatlı diye tabir edebileceğiniz devasa bir alışveriş merkezinin içine girmeye çalışırken bağcığıma birinin basması, yerle bir olmamaya çalışmam ve kapanış

.Yerle aramda birkaç santim kala bacaklarım ve omuzlarımdan havaya doğru kaldırılarak Koçbaşı olarak görev gördüm.''Kaynar kazana koyar vallahi yahni yaparım,indirin ulan kime diyorum'' bağırdıkça Uzay da bağırıyordu ''Çok mu hababam sınıfı izliyorsun?'' suratını oyuncak bebek gibi içine çökertme isteği vücudumu ele geçirmişti ama bırakırsa yerden belediye bile zor kazırdı.

''Bana bak sığırcık canlı renkler al daralık basıyor bana''diyen adamın renkli olan tek şey saçlarıydı.''Moda editörüm yapıyorum seni hadi, yürü''gülerek başını başka yöne çevirdi.

''Ciddiyim''ellerini iki yana açıp ''gelmeyeceğimi biliyorsun küçük fırlama''diye başından savdı.''İtirazlarına dinozorlar yumurta bıraksın ımm... Mesela Uzay'a ne dersin.''''Cümle aleme duyurduysan yürü'' kafa sallayıp yürümeye başladım.Çok fazla gösterişi ve şaşası olan mağazalar, kafeteryalar ve çocukların için bırakılan oyun alanları.

Değişik olan kısmı şu idi.İnsanlar küçük ve daha sade şeylerin para getiremeyeceğine inanıyorlardı.Aksini iddia edeni kabul etmiyorlardı.Halbuki esnaflar ne güzeldi.Gösterişi pek bulunmayan dükkan önlerinde birkaç tabure olan küçük esnaflar...Kimsenin gülmediği,sıcak bir çay içemedikleri,Kimsenin birbirinden haberi dahi olmadığı soğuk dört duvar.

Buz gibi renkler barındıran mağaza amblemleri.Hiç mi huzursuz etmezdi insanları.Geldiğimiz bu nokta iç acıtıcı bir şeydi.

Mağazanın birine sokup eline ne geçtiyse kucağıma attı ve denememi beğenmediğim olursa da bırakmamı söyledi.Sessizce kabinlerden birine girip teker teker dendim ve çoğunu beğenmiştim de.Deneme kabininden çıkınca elimde ki her şeyi aldı.cüzdanımı aramaya koyulmuştum''Ah benim minicik kalpli kirazım, ben sana ne zaman para ödettirdim be''sözleri ile donakaldım.

Nefret edercesine severdik birbirimizi.Genelde saçma sapan tartışırız bazen birbirimize girerdik.En ufak bir şeyde ağaçtan ayrılmayı bekleyen bir yaprak gibi rüzgarın beni ona kavuşturmasını dilerdim.Aptal aşıklardan değildik.Birbirimizden korkarak severdik.Elimi tuttuğunda bile ayrılması saliseler sürecek şekilde tutardı.''Sıkı sıkı tutsam acımaz mı ellerin''derdi.Sevgisini sevdiğim adam.Geç kalındı veya erken bitti.Işıklar aydınlatacak bir kalp bulamayınca edebi sonsuzluğa gömülürdü.Sahi ebedi sonsuzluk neydi?

Aklımdan düşüncülerimi savıp Samir'e baktım.Gülümseyerek kasada ki kadına bir şeyler izah ediyor gibiydi.Kendimi toparlayıp dışarı çıktım ve samir'i beklemeye başladım.Belime dolanan kollar beni döndürmeye başlayana kadar...

''Korkmanı gerektirebilecek şeyler yaptığımı bilmiyordum'' sesi tanıdık geliyor ama yüzünü göremediğim için onu parçalama isteğide içimden gitmiyordu.Samir'in bize doğru gelmesi ve gülerek gelmesi yeterince beni deli ediyordu.''Gözlükler?''diyerek yanımıza yaklaştı.''Gözlüklü iken daha çekici ve seksiydim ama böylede kabullenilebilirim değil mi?''.Belimdeki eller genelde Samir'in yaptığının tam aksine yavaşça beni bırakmış ve ayaklarım yerle buluşuncaya kadar kollarımdan temkinli bir şekilde tutmuştu.Derin bir nefes alarak aklımdan geçenleri sözcüğe dönüştürmüş.Arkamı dönmem ile ufak bir çığlık atmam arasında saniyeler bile yoktu.''Yaman''diyerek gülmeye başladım.

Hayatıma onunla hiç alakası olmayan bir yerden damlamıştı.Çıkmak bilmeyen kapıdan kovsam bacadan girmeye çalışan bu alevli ile aramızda kocaman bir bağ vardı.Yaklaşık 15yaşlarında iken sosyal medya ağlarından tesadüfen hayatıma girmişti.O sıralar benden bir yaş büyüktü ve sınıfta kalmıştı.Aylarca sosyal medya ağlarından konuşmuş, sık sık birbirimizi aramış ve hiç birbirimizden kopmamıştık.

Reel olma planlarımız hiç bir zaman tutmamıştı.Okula yeni gelen kayıtlı bir öğrenci olduğunu öğrendiğimde pek umursamamış hatta adını bile öğrenmeyi istememiştim.İlgisizdim ve çoğu kişinin hoşuna gitmesede ben gayet bu durumdan hoşnuttum.

Uzay'ın şu garip kıza olan aşkı yüzünden ev sayılabilecek 4 duvar arasına yolu uzatarak gitmek sadece onu memnun ediyordu.Hızla karşıya geçerken sağımdan gelen arabayı görmeme vakit bile kalmamıştı ki o an Yaman bey imdadıma yetişmiş ve beni şefkatli kolları aralarına almıştı.

Okula gelen yeni çocuğun benim alevlim olması mucizeden öte bir nimetti.O zamandan beri hayatımda Uzaydan çok Yaman vardı bile denebilir.

Kiraz ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin