Yaklaşık bir yarım saat sonra okula yetiştim. Şöföre parayı uzatıp arabadan indim ve derin bir nefes aldım. Büşra benden önce gelmiş ve tam karşımdaki bankta oturuyordu. Yüzümde koca bir gülümsemeyle el salladım, beni görmezden geldi ve elindeki kitabın rastgele bir sayfasını açıp okuyormuş gibi yaptı. Hoş belki de ben fazla abarttım Büşranın samimiyetliğini. Aman ya çokta takmamak gerekiyor. Havadaki elimi aşağı indirdim ve kantine gitmemin daha doğru olduğunu düşündüm.
Dün tanıştık evet, ama görmezden gelmesi gerekmiyordu hiç belli etmesem de zoruma gitti. Adımlarımı biraz daha hızlandırıp oradan uzaklaştım ve nihayet kantine geldim. Büşra ve arkadaşlarından başka tanıdığım yoktu ve tabiki DENİZ'den başka! Boş bulduğum masaya oturdum ve elimdeki kitapları kurcaladım biraz. Elimdeki kitap Oğuz Atay'ın ''TUTUNAMAYANLAR'' kitabı. Defalarca aynı kitabı okusam da sıkılmadan tekrar tekrar okumak istiyordum. Ben yalnız biri olduğumdan kitaplar benim tek dostum, tek sırdaşımdı. Pek arkadaşım yoktu belki de öylesi daha iyiydi benim için ben de kendimi kitaplara vermiştim. Hatta abartısız bir hafta boyunca odamda tıkılıp sadece kitap okuduğum olmuştu. Eee tabi yalnız olunca yapacak fazla bir alternatifin olmuyor.
Kapıdan Deniz ve arkadaşları geldi. İyi insan lafın üstüne gelir derlerdi de... Aman ne iyi insan ama! Gözlerimi o taraftan çekmem gerekiyordu fakat korkmuyordum. Tekrar gelse ne yapacak öldürecek hali yok ya. O tür çılgınlıklar filmlerde olur sadece deyip kendimi teselli edercesine düşündüm. Karşımdaki masaya oturdular ve tabiki Deniz'in yanında da HANDE! Deniz baştan aşağı beni süzüyordu resmen. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Ah o gülüşü! Güldüğünde kısılan gözlerini çok net görebiliyordum. Küçük bir çikolatanın verdiği hazdan ve hatta nutellanın hissettirdiği o muhteşem şeyden daha güzeldi. Aman ben ne diyorum ya. Düşüncelerim ve benden bir saniye bile ayrılmayan iç sesim bıkmadan usanmadan ısrarla yine işlevini sürdürmeye devam ediyordu. Susmak bilmiyordu yahu.
Gözlerimi gözlerinden ayırmadan pür dikkat kesilip izlemeye başladım onu, sigara tutuşunu, elindeki sigarayı bir tutuşu var anlatamam sizlere. Hani olur ya en sevdiğiniz bir şey olur yanınızdan hiç ayırmak istemezsiniz size mutluluk verir. Pek anlatamasam da öyle güzel bir tutuşu vardı. Elindeki sigarayı ağzına yerleştirdi ve dumanını içine çekip kıvrımlı dudaklarıyla dışarı doğru üfledi. Sigaradan çok nefret eden ben bile hayran dolu bakışlarımla gözlerimi ayırmadan izliyordum. Ona bakmaya devam ediyordum ısrarla... Artık uzatmamam gerekiyordu, bu kadar bakışma fazla bile olmuştu. Durduk yere başına bela almak istemez insan değil mi? Yalnız ben kendimden pek emin değilim. Masadaki kitapları ve çantamı elime aldım ve kantinden çıktım. Amfiye doğru ilerledim dersleri aksatmamam gerekiyordu kendime bir söz vermiştim ve bunun için çabalamam gerekiyordu. İçeri geçtim ve önlerde boş bulduğum bir yerde oturdum. Burası sessizdi. Fazla sessiz. Pek kimsecikler yoktu. Erken mi gelmiştim? Hayır hayır belki de artık ''ÜNİVERSİTE HAYATI'' olduğundan insanlar fazla takmıyordu okulu. Bu Üniversite hayatına alışmam gerekiyordu artık. İçimde ki mutluluk, sevinç... Yıllardır bekliyordum bu anı. Hayallerimden bile güzeldi bu okul. Umarım hayal ettiğim arkadaşlıklar da aynı hayalimdeki gibi iyi niyetli olur. Diye geçirdim içimden. Umarım.
Ben bu düşünceleri içimden geçirirken yanıma sarı saçlı, gözleri okyanus mavisi tonlarında bir kız oturdu. ''Ve tabi ki çok kısa çelimsiz bir kız.'' Desem de pek aldırış etmeyin söylediklerime. Yüzü imrenilecek ve kıskanılacak cinsten güzel ve uzun boylu kız... Hayır abartmıyorum gerçekten çok güzel bir kız.
''Merhaba, ben Defne seni daha önce buralarda görmedim yenisin galiba.'' diyerek ilk sohbeti başlattı. Ardından bende gülümseyerek söz atıldım. ''Merhaba ben de Duru, Duru Aslan evet yeniyim bende daha önce görmedim seni'' dedim. Aynı bir kedinin, masum ve şirin bakışı edasıyla. Konuşmaya devam ediyorduk ki içeri prof. girdi. Tanışmamız yarı da kesilse de birbirimize masum gülücükler de bırakmayı ihmal etmedik doğrusu. İdil'in de her zaman dediği gibi ''safsın kızım, her zaman insanları daha tanımadan çok iyi biliyorsun ve güveniyorsun ardından da büyük bir kazık. Hepsi müstahak sana.'' sözleri aklıma geldi. Evet belki birazcık saftım. Biraz mı? Gerçekten mi kimi kandırıyorsun sen? diye sormayı da ihmal etmedim. Kabul etmeliyim ki fazla saftım ve insanlara çabucak güveniyordum. Ama kesinlikle iyi niyetten hepsi. Canım arkadaşım her zaman yanımda oldu hiçbir zaman beni yarı yolda bırakmadı. Onu olmayan kardeşim yerine koyup seviyordum. Uzun zaman oldu konuşmayalı hatırladığım iyi oldu. Eve gidince arayıp konuşmalıyım. Diye tembihledim kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın İçinde
Teen FictionDeniz Ateş ; O çok tehlikeli, bencil Ateşli ve can alıcı! Kendini karanlığa hapsetmiş, hayatı siyah üzerine kurulu karanlık bir çölden ibaret. Duru Aslan ; O çok saf, Adı kadar duru ve göz alıcı bir güzelliğe sahip. Kendi halinde, sakin. Karanlık çö...