epilog ; jungkook'un bakış açısı

775 58 51
                                    

jungkook, jimin kollarına atlayıp hıçkırınca nefes alamamıştı. erkek arkadaşının kapı eşiğinde ağlamasına şaşırmıştı.

"sorun ne?"

jimin birkaç kez burnunu çekti. "t-t-taehyung..."

"taehyung," jungkook kaşlarını kaldırdı, o can sıkıcı çocuğun, erkek arkadaşının arkadaşı olduğunu anımsadı.

"o-o i-intihar-" jimin'in sözleri kalp burkan hıçkırıklarıyla kesilmişti ve çaresizce erkek arkadaşına sığınmıştı. jungkook'un kalbi durmuştu, gözyaşları gözlerinden fışkırıyordu. gözlerini kırpıştırdı, iğrenç hissediyordu ama jimin için güçlü durmak zorundaydı.

jimin'i yavaşça koltuğa götürdü, ağlayan çocuğu oraya yerleştirdi. onun yanına oturdu ve jimin'in sarılmasına izin verdi, jimin onun göğsüne gözyaşlarını akıtıyordu.

jungkook buna inanamıyordu. taehyung'un bir şekilde kendini öldürebileceğini hayal edemezdi.

jungkook, jimin'e ulaşmak için onu kullandığından dolayı kendini berbat hissetti.

"c-c-cenazesi b-bu a-akşam," jimin hıçkırıkları arasında kekeledi.

"eğer yapabilirsen, gidebiliriz," diye cevapladı.

o sırada kapı çaldı, jungkook kapıyı açtığında, karşısına taehyung'un çıkmasını ve öbür tarafta durup onlara acımasız bir şaka yaptığını söylemesini diledi. ama kapıyı açtığında karşısında duran kişi taehyung değildi, başka bir adam elinde küçük, ahşap bir kutu tutuyordu.

"jeon jungkook?"

"evet, benim."

adam üzgünce gülümseyip ahşap kutuyu ona uzattı. "taehyung bunu almanı istedi."

adam başka bir şey söylemeden, jungkook'u kutuyla bırakıp gitti. esmer olan kapıyı kapatıp döndüğünde, jimin'i koltuğun üzerinde kendinden geçmiş bir şekilde buldu. iç geçirdi ve jimin'i, tüm dikkatini kutuya vermeden önce battaniyeyle örttü. odasına gitti ve kutuyu yavaşça açmadan önce masaya oturdu.

yutkundu ve kutunun içindeki zarflara baktı. hepsi küçük kırmızı bir kalple mühürlenmişti. jungkook ilk zarfı aldı ve yavaşça açtı.

ilk zarf ikinci olanı ardından getirdi, ikinci üçüncüyü... jungkook sonuncuya ulaştığında, çoktan hıçkırıklara boğulmuştu.

"ben ne yaptım böyle," jungkook kendi kendine mırıldandı.

"kookie, orada mısın?"

jungkook kaşlarını çattı ve tüm mektupları kutunun içine tıkıştırdı. onları, masasındaki en büyük çekmeceye iterek kilitledi ve gözlerini sildi. "buradayım!"

jimin içeri geldi, yanakları gözyaşı izleriyle lekeli, gözleri kırmızı ve şişti. suratını astı ve usulca fısıldadı. "taehyung'un cenazesi için zaman geldi."

"bunu halledebileceğini düşünüyor musun, bebeğim?"

"evet," diye fısıldadı. "gitmem lazım, o benim en yakın arkadaşımdı."

"tamam, bir tanem, montunu al. seni arabada bekleyeceğim."

jimin başını salladı ve jungkook onun yürümesini izledi. iç çekti ve ayağa kalkıp çekmeceye bir bakış attı. "çok üzgünüm, taehyung."

jungkook jimin'le arabaya binmek için ilerlerken, altı metre geride olması gerekiyormuş gibi hissetti.

.

"seni seviyorum," taehyung'u mezara indirirken neredeyse duyulmayacak bir şekilde fısıldadı.

.

"kabul ediyorum," diye fısıldadı, jimin yerine taehyung ile evlenmek isterken.

.

"park eunhee, çabuk buraya gel," azarlarken, kızının soy adının kim olmasını istedi.

.

"sonunda birlikte olacağız, tae," ölüm döşeğinde aklından geçen şey buydu.

.

"üzgünüm jimin. taehyung'u seviyorum. seni değil," bu sözcükler jungkook'un düşündükleriydi ama asla söyleyemedi.

son

ten days - v.k [TR ÇEVİRİ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin